Önceki gün açıklanan rakamlar sanayimizin 2001 yılında % 10 küçüldüğünü ve yılın son ayındaki küçülmenin yıllık ortalamanın da üzerine çıktığını gösteriyor. 2001 yılının aralık ayında imalat sanayiinde yaşanan % 10.9'luk küçülmenin 2000 aralığındaki % 4.3'lük küçülme baz alınarak hesaplandığını düşündüğümüzde, durumun vahameti daha da artıyor. Bu yılın ocak ayında otomobil satışlarındaki düşüş ise % 82. Bu rakamlar "büyümeye geçtik, geçiyoruz" türü beyanların şimdilik lafta kaldığını gösteriyor.
İmalat sanayiinde 2001 yılında yaşanan 12 aylık ortalama küçülme % 9.9 olurken sektör bazında daha da çarpıcı düşüşler var. Yıllık ortalama üretim düşüşü, yeni teknolojiyle ilişkili büro ve bilgi işlem makineleri sektöründe % 70'i, taşıt araçları imalatında % 43'ü, deri eşyada ve basın - yayın imalatında % 27'yi, makine - teçhizat imalatında % 20'yi buluyor. Daha sınırlı düşüşler yaşayarak ortalamayı düşüren sektörler ise tekstil - giyimle ana metal sanayii. Neresinden bakarsak bakalım vahim bir tablo bu. Düşüşün geçen yılın son ayında sürmesi de 2002 yılı için de çok ciddi uyarı sinyalleri veriyor.
Devlet Bakanı Kemal Derviş, Türkiye'ye geldiği günden beri ekonomide asıl hedefin ekonomide büyümeyi sağlamak ve istihdamı artırmak olması gerektiğini söyleyip duruyor, Türkiye ekonomisinin % 7'lik bir sürdürülebilir büyüme temposunu yakalayabileceğini belirtiyor. Ben de bu temenniye katılıyorum katılmasına da bunun nasıl gerçekleşeceğini hala pek anlayabilmiş değilim. Mali disiplini korumanın, makroekonomik istikrarı sağlamanın, yapısal reformları gerçekleştirmenin sağlıklı büyümeye geçişin önkoşulu olduğunu tabii ki kabul ediyorum ve bu yönde atılan adımları hiç de küçümsemiyorum ama bu adımların atılmasının otomatik olarak büyümeyi ateşleyeceğine hiç de emin değilim. Görüşlerine değer verdiğim ekonomist dostların çoğu da sanırım benim duyduğum kaygıları duyuyor, benzer sorular onların kafasından da geçiyor.
Öğrendiğime göre Dünya Bankası da bu tür kaygıları duyanlar arasında. 2000 yılının ağustos ayında, ne yazık ki yeterince önemsenmeyen çok önemli bir rapor yazarak, bazı önlemlerin alınmaması halinde Türkiye ekonomisinin ciddi bir krize sürüklenebileceğini belirten Dünya Bankası'nın şimdi de Türkiye ekonomisinin orta vadedeki büyüme temposunun düşük bir düzeyde kalmasından kaygı duymaya başladığı anlaşılıyor. Anladığım kadarıyla, bu kısır döngüyü kırmak için neler yapılması gerektiği konusunda, Türkiye'den bazı uzmanların da katılacağı bir çalışmaya önayak olma niyetinde Dünya Bankası. Makroekonomik önkoşulların yanısıra, üretimi ve yatırımı olumlu etkileyecek mikroekonomik önlemleri de düşünme zamanı geldi galiba.
Bana öyle geliyor ki bu konuda hesaba katılması gereken faktörler arasında, parmağı taşın altında olanların tavrını da unutmamak gerekiyor. Peşpeşe gelen krizler, 2001'deki daralmanın yarattığı çıkmazlar, finansman sorunları, iç talebin istikrarsızlığı ve belki de hepsinden önemlisi, dalgalı kurla simgelenen yeni koşullarda iş yapma alışkanlığının olmaması, sanayicinin büyümeye katkıda bulunmasını zorlaştırıyor. İç ve dış siyasi belirsizlik de buna katkıda bulunuyor.