Bu kaygıları gidermek ya da artırmak büyük ölçüde Başbakan Tayyip Erdoğanın elinde. Sayın Başbakanın TBMMdeki bütçe görüşmeleri sırasında ortaya koyduğu tavır ise doğrusu hiç de umut verici değildi. Sayın Başbakanın bugüne dek yapılan yanlışları savunarak suçu başkalarında araması ve hele Kemal Dervişe sataşması olayın vahametini ve çıkış yolunun zorluğunu hiç kavramadığını düşündürdü bana. Bana öyle geliyor ki Sayın Erdoğan bugün gelinen noktada neler yapılabileceğini kendi dar ve deneyimsiz çevresine danışarak saptamaya çalışacak ve yeni hatalara sürüklenecek.Bu yazılar "eleştiriyi bırak, çıkış için yol göster" diyenlere de cevap niteliğinde aslında. Bana göre çıkış yolunun önündeki en büyük engel AKP yönetimine ve Tayyip Erdoğana hakim olan anlayış. Onlar, bugünün dünyasında Türkiye ekonomisini yönetmekle iki koyun gütmenin çok farklı şeyler olduğunu anlamadıkça ekonominin önü açılamaz. Son haftalarda yaşananlar Türkiyenin yeniden bir mali ve ekonomik krize sürüklenmesinin hiç de zor olmadığını hatırlattı bize. Dış dünyanın ve uluslararası finans piyasalarının gözünde bir kez daha "krize aday ülke" konumuna geldik. Dış politikada ve ekonominin yönetiminde birkaç hata daha yaparsak kendimizi bir anda daha büyük sorunlarla karşı karşıya bulabiliriz. Bizim telaşımızın ve AKPye yönelik eleştirimizin ardında da bu kaygılar yatıyor. Türkiyeyi beş ayda krizin eşiğine getirdiler... Ekonomi yönetmek koyun gütmeye benzemez (1) Şimdi karşımızda koyun gütmekle ekonomi yönetmenin aynı şey olduğunu düşünen Sayın Tayyip Erdoğan ve AKP takımı var. Ecevit, Çiller, Yılmaz gibi yıllar içinde kendini sıfırlamış siyasetçileri yenerek büyük bir seçim zaferi kazandıkları için, ekonomiden dış politikaya, her alanda kendilerini allamei cihan sanan bu ekibin bugüne dek attığı adımlar ve çizdiği zikzaklar, koyun gütmenin ötesinde fazla bir şey bilmediklerini gösteriyor aslında. Ekonomiyi beş ayda yeni bir krizin eşiğine getirmeyi başaran AKP yönetiminin evlere şenlik serüvenini gazete manşetlerinden izlemek mümkün. Türkiye ekonomisinin acıklı serüvenini yirmi küsur yıldır gazeteci olarak izliyorum. "Enflasyonu düşürüp halkın refah seviyesini yükselteceğiz" diye iktidara gelip bu vaadini tutamayan ve halkı daha beter perişan eden çok siyasetçi gördüm bu süre içinde. Bunlardan bazıları boylarından büyük işlere kalkışıp ekonomiyi derin krizlere sokmayı da başardılar. Hepsinin ortak özelliği ise, işler kötüye giderken yapılan uyarılara kulak tıkamaları, "biz yaptığımızı biliyoruz, yolumuza taş koymayın" diyerek kendilerini eleştirenlere öfkelenmeleri oldu. Öfkelerinin dozu, cehaletlerinin büyüklüğüyle doğrudan orantılıydı sanki. IMFYE CAKA SATMAK Ne yazık ki bu fırsat kaçırıldı, ekonomi yönetiminde ve IMF ile ilişkilerde hiç bir deneyimi bulunmayan, çiçeği burnunda bakan Ali Babacan, ilk iş olarak "IMF ile yapılacak görüşmelerde faiz dışı fazlanın revizyonunu" gündeme getirdi. Babacana göre "faizler düşmüştü, borçlanma rahatlayacak ve vadeler uzayacaktı. IMFden faiz dışı fazla hedefinin revize edilmesi istenebilirdi." (Milliyet, 19 Kasım 2002). Başbakan Abdullah Gül de yeni bir ekonomik program hazırlanacağını ve faiz dışı fazla hedefine sosyal revizyon yapılacağını söylüyordu. (Milliyet, 24 Kasım 2002). İlk günlerdeki olumlu havaya bakarak önünde büyük olanaklar olduğunu sanan AKP yönetimi gerçekleri göremiyor, IMFye kendi koşullarını dikte etmenin hayalini kuruyordu. Bakan Babacan, IMFyi şaşırtacak bir eylem planı hazırladıklarını belirtirken Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener de, "Biz kendimize özgü araçları devreye sokarak başarılı olacağız, böylece IMFnin dünyadaki kredibilitesini artıracağız", diyerek övünüyordu. (Milliyet, 5 Aralık 2002) Şu günlerde hâlâ Washingtona gidip gelen yeni niyet mektubunu IMFye onaylatmak için ter döken Bakan Babacan, aralık başında, kendinden önceki ekonomi yönetimine taş atarak, "Niyet mektuplarını artık biz yazacağız" diyordu. (Hürriyet, 10 Aralık 2002)AKP yönetimi kendi masallarına inanarak IMFye akıl öğreteceğini sanırken 4. Gözden Geçirme bir türlü sonuçlanamıyor, IMF ve Dünya Bankasından uyarılar gelmeye başlıyordu. (Radikal, 21 Aralık 2002, Milliyet 21 Aralık 2002, Vatan 22 Aralık 2002.) Tek başına iktidara gelen ve geniş bir kesime umut veren AKPye, şimdi hedef tahtası haline gelen piyasalar da cömertçe kredi açmış, faizler düşmüş, Türkiye tahvilleri dış piyasalarda değer kazanmıştı. Seçimler nedeniyle askıya alınan IMF görüşmeleri derhal sonuçlandırılıp 4. Gözden Geçirme bu ortamda tamamlanabilseydi bu olumlu hava kalıcı bir güvene dönüşebilir ve faizlerdeki düşüş de sürebilirdi. Türkiye Irak krizine üzerine gölge düşmemiş bir ekonomiyle girebilirdi. SIKLAŞAN UYARILAR İktidarının ilk aylarını yanlış değerlendermelerle ve boş hayallerle heba eden AKP yönetimi, Irak krizine de hazırlıksız yakalandı ve yeni hatalara sürüklendi. Türkiyeyi yeni bir krizin eşiğine getiren bu acıklı serüveni manşetlerden izlemeyi gelecek hafta sürdüreceğiz. oulagay@milliyet.com.tr Bu uyarılar AKP hükümetinin bol keseden maaş zamları ve harcama yapmaya başladığı 2003 yılının ocak ayında daha da netleşecek ve IMF Başkan Yardımcısı Anne Krueger, Türkiyeye gelerek "artık harekete geçin" demek gereğini duyacaktı. (Hürriyet 9 Ocak 2003, Radikal 17 Ocak 2003.) Bu arada iş aleminden Hükümete uyarılar da gelmeye başlamıştı. (Radikal, 14 Ocak 2003; Sabah, 20 Ocak 2003).