Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Osman Ulagay

Farklı senaryolara göre enflasyon % 50'ye de düşebilir, % 500'e de tırmanabilir.

Bugünlerde herkes aynı soruları sormaya devam ediyor: hükümet enflasyonu gelecek yıl gerçekten % 50'ye düşürebilecek mi, bu hedefi tutturmak için gerekenler yapılabilecek mi?
Bu sorulara gönül rahatlığıyla "evet" cevabı verilebilse % 50'lik hedefi yakalama şansı da artmış olacak ama henüz o noktada değiliz, çoğu kimsenin kafasındaki soru işaretleri ve tereddütler sürüyor. Hedefe inanma konusundaki tavrı büyük önem taşıyan iş aleminde, çoğu kişinin kafasındaki soru işaretleri cevaplanmış değil. Bu arada kimi hükümet üyelerinin yaptıkları açıklamalar ve takındıkları tavırlar da bu soru işaretlerini artırıyor.
Bütün bunları dikkate alarak ortaya çıkabilecek olasılıklar düşünüldüğünde 1998 yılı en az üç senaryo geliyor akla. Birinci senaryoyu çok iyi tanıyoruz ama ikinci ve üçüncü senaryolarda sürprizler var. Bu arada IMF'nin zorlamasıyla enflasyonu daha kısa sürede aşağı çekmeyi hedefleyen bir dördüncü senaryo gündeme gelire ona da şaşmamak lazım.

Hükümet enflasyonu aşağı çekmek için bir çaba harcayacak ama öncelikle yapılması gereken yapısal reformlar sürüncemede kaldığı için program tam olarak uygulanamayacak. Bu nedenle IMF ile anlaşma konusu da sürüncemede kalacak ve programa yeterli dış destek sağlanamayacak.
Bir yandan koalisyonun getirdiği zorluklar, diğer yandan alışılagelmiş politika yapma anlayışının değiştirilememesi nedeniyle yapısal reformlar yapılamazken kamu kesimi disiplini de bir süre sonra gevşeyecek, kamu açıklarının kapatılması bir başka bahara kalacak. İpin ucu tamamen kaçmayacak ama eksik uygulanan program hedeflerine varamayacak.
Bu ortamda özel sektör hükümetin hedeflerini fazla ciddiye almadan kendisini % 80'lerdeki bir enflasyona göre ayarlayacak, piyasanın durumuna göre ürünlerine zam yapmaya devam edecek. Ücretli - maaşlı kesim de buna göre tavır alacak.
Bu senaryo gerçekleşirse enflasyon 1997'de erişmiş olduğu düzeyin belki biraz altında kalacak ve Türkiye % 70 - 90 bandındaki kronik enflasyonla yaşama mucizesini sürdürebilen tek ülke olarak yaşamaya devam edecek.

Hükümet sosyal güvenlik reformunu ve vergi reformunu fazla sulandırmadan 1997 yılında çıkaracak ve IMF ile anlaşacak. İktidarın Meclis'teki gücünü de göstererek bu reformları gerçekleştirmesi ve programını IMF'ye onaylatması, içerde ve dışarda enflasyonu düşürme konusundaki kararlılığın bir göstergesi olarak görülecek, programın başarısına inananlar çoğalacak. Programa hatırı sayılır miktarda dış kaynak desteği bulunacak ve bu ortamda içerdeki muhalefet de etkili olamayacak.
Kamu kesimi disiplinine tam olarak uyulduğu ve mali disiplin para politikalarıyla da desteklendiği için ekonomideki canlılık havası biraz kaybolacak, bu ortamda özel sektör % 50'lik enflasyon hedefine inansa da inanmasa da fiyat artışlarını sınırlandırmak zorunda kalacak. Özellikle yılın kinci yarısında 12 aylık enflasyonun belirgin biçimde düştüğünün görülmesi enflasyonist beklentileri kıracak ve bu konuda kapsamlı bir toplumsal uzlaşma sağlama şansı doğacak. Sonunda toptan eşya fiyatlarındaki yılbaşı - yılsonu artışı % 50'nin hemen üzerinde gerçekleşecek ve Mesut Yılmaz hükümetinin bu işi becereceği inancı yerleşecek, tek haneli enflasyonun yolu açılacak.

Enflasyonla mücadele programına karşı çeşitli kesimlerden ve bu arada hükümete destek sağlayan partilerden gelen tepkiler nedeniyle iktidardan düşme korkusuna kapılan hükümet her kesime ödün vererek ayakta kalma ve bir erken seçim ortamı yaratma arayışına girecek. Yapısal reformlar bir kez daha ertelenecek, otoyol yatırımları ve temel atmalar başlayacak. Çalışanlara ek zamlar yapılacak, çiftçi memnun edilecek.
Gelir cephesinde bir şey yapılmazken harcamalara gaz verilince bütçe açığı şişecek. IMF ile anlaşma sağlanamadığı için dış kaynak temininde sorun çıkmaya başlayacak ve kamu açıklarını para basarak finans etme baskısı artacak. Parasal genişleme dövize talebi artıracak ve devalüasyon hızlanacak. Bu arada petrol ve KİT zamları da sürecek. Böylece bir yandan iç talep baskısı diğer yandan maliyet baskısı enflasyonist baskıyı artıracak ve beklentileri patlatacak. Bu ortamda hiç bir kesim özveriye ve uzlaşmaya razı olmayacağı için sınırsız talepler gündeme gelecek ve enflasyon hızla yüzde 100 sınırını aşıp yüzde 500'e doğru tırmanacak.

Uluslararası Para Fonu(IMF) ile yapılan çetin görüşmeler sonrasında Sayın Güneş Taner ilginç açıklamalar yapmış. "IMF ile anlaşma için anlaştık", diyen Sayın Taner özetle şunları söylemiş: "Türkiye IMF ile stand - by şeklinde bir anlaşmaya gitmiyor, yepyeni bir /dozda/tarzda/nitelikte/nicelikte/içerikte bir anlaşmaya gidecek. Özellikle yeni finansal değişikliklerle ilgili önerilerimize IMF çok sıcak bakmaya başladı. Bütün mesele şimdi bunun /tekniği/zamanlaması/miktarı/boyutu/finansman olanakları/hangi ortamda/hangi kapsamda/bununla ilgili mali olanaklar nasıl yapılabilir gibi ayrıntılarda. Bunun için de bir aylık bir çalışmaya ihtiyacımız var." Güneş Taner bu yaratıcı modeli Türkiye'nin geliştirdiğini ve bunun diğer ülkelere örnek oluşturduğunu da belirtmiş.(Liberal Bakış, 19.11.97)
Sayın Taner'in açıklamasında özellikle kesme işaretiyle ayırdığım sözcüklerin her biri henüz belirlenmemiş bir şartı ifade ediyor. Ancak bu şartlar belirlenip üzerinde anlaşma sağlandığında IMF ile anlaşma zemini doğmuş olacak. Çok sayıda şart var ve adeta yeni bir program söz konusu.
Washington muhabirimiz Yasemin Çongar'ın haberi olayı daha net görmemizi kolaylaştırıyor. Çongar'ın haberinde özetle şöyle deniyor: "IMF yetkilileri Taner'in istediği üç yıllık kredi programına, istikrar konusundaki güvensizlik nedeniyle razı olamadıklarını belirttiler. IMF kaynaklarına göre Türkiye ile daha kısa süreli bir anlaşma yapılabilecek. IMF'den üst düzey bir yetkili, 'kredi anlaşması için beklediğimiz asgari adımların atılması ve her aşamada bu adımların devamı gerekli. Bunu programa dönüştürmenin yolu önümüzdeki haftalarda ayrıntılı bir teknik çalışmadan geçiyor', dedi.
Benim anladığım kadarıyla bunun anlamı şu: IMF ile tartışılan üç yıllık program üzerinde anlaşmak mümkün olamadı; ancak, muhtemelen ABD yönetiminin telkiniyle, IMF Türkiye'yi geri çevirmek de istemiyor. Bu nedenle yeni bir anlaşma formülü aranacak. Yani "al baştan" yapılacak.
Bu çalışmaların yıl sonuna kadar tamamlanacağını açıklayan Bakan Taner, Hürriyet'teki habere göre "1998 heyecanlı bir yıl olacak". demiş. Gerçekten de öyle olacak galiba.


Yazara EmailO.Ulagay@milliyet.com.tr