Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     Birkaç gün önce Vatan gazetesinde yer alan ve "Katil sanat" başlığıyla dikkatimi çeken haber şöyleydi: "Danimarka'da Marco Evaristti adlı bir sanatçı, Trapholt galerisinde açtığı sergide onlarca akvaryum balığını blender'ların içine koydu. Sergiyi gezenlere de isterlerse düğmeye basıp balıkları öldürebilecekleri söylendi. Ziyaretçiler iki balığı balık çorbasına çevirince hayvanseverler ayaklandı."
Sanatçının yaratıcı gücüne karşı saygıda kusur etmek istemem ama canlı akvaryum balıklarını elektrikli bir öğütücü marifetiyle kısa sürede turuncu bir sıvıya çeviren bu sanatsal buluş bana Amerika'nın Irak'a "demokrasi getirme" denemesini hatırlattı. ABD, önce bilmem kaç bin ton bombayla "aydınlatarak" Saddam Hüseyin'den "kurtardığı" Irak halkını, şimdi dev bir öğütücünün içine koyup çorbaya dönüştürmeye niyetli sanki. ABD'nin formülü basit: Şii'si, Sünni'si, Arap'ı, Kürdü, Türkmen'i dev blenderin içine konacak ve Amerikalı bir asker ya da sivil gelip aletin düğmesine basınca ortaya tadına doyulmaz bir "demokrasi çorbası" çıkacak. Irak halkı ya da bir kesimi, akvaryum balıkları kadar çaresiz ve uysal davranmaz da sorun çıkartırsa onların da icabına bakılacak elbette.

Türkiye'nin son dönemdeki tutumundan hiç de memnun olmadığını farklı düzeylerdeki yetkililerin beyanlarıyla ifade eden ABD'nin bu tavrı nedeniyle karalar bağlayıp "şimdi ne yapacağız" diye telaşa kapılanları biraz olsun rahatlatacak bir saptama yapalım önce: Bugüne kadar hiçbir Amerikan yetkilisinin, "sıranın bir gün Türkiye'ye de gelebileceğini" ya da "Türkiye'nin de işgal edilebileceğini" ima eden bir sözünü bile duymadık. Yeni yaramazlıklar yapmazsak "Amerikan işgali" korkusuyla yaşamamıza da gerek yok.
ABD'nin Ortadoğu'yu yönetme hevesi hiç de yeni bir heves değil aslında. Tarihe dönüp baktığımızda, Mustafa Kemal'in Milli Mücadele'yi başlatmaya karar verdiği ve bu amaçla 19 Mayıs 1919'da Samsun'a geldiği günlerde "Amerikan mandası"nın ciddi bir olasılık olarak gündeme geldiğini görüyoruz.

Amerikan mandası
İzmir'in 15 Mayıs 1919' da İtilaf Devletleri'yle işbirliği halindeki Yunan ordusu tarafından işgal edildiğini bildiren 17 Mayıs tarihli New York Times gazetesi, ABD'nin de Arizona adlı savaş gemisi ve dört muhriple işgal bölgesinde bulunduğunu yazıyor. 18 Mayıs 1919 tarihli New York Times gazetesinde yer alan "Türkiye: Sonun Başlangıcı" başlıklı haberde ise şöyle deniyor: "İzmir'in işgali, Türkiye'nin her tarafında manda yönetimlerinin kurulması ve Türkiye devletinin bağımsız bir imparatorluk olarak varlığının ortadan kaldırılması yolunda atılan ilk adımdır. Fransız gazetelerinin İstanbul'da bir Amerikan mandası kurulacağı yolundaki haberleri üzerine görüşlerine başvurulan ABD yetkilileri, bu konuda henüz kesin bir karara varılamadığını belirtmişlerdir."
23 Mayıs 1919 tarihli New York Times'da yer alan şu haber, ABD'nin o dönemdeki heveslerine açıklık kazandırıyor: "Türkiye'nin bir ya da birkaç devletin mandası altına alınması konusunda henüz kesin bir karara varılamamıştır. Bu arada Amerikalı barış delegelerinin Türkiye'de bir Amerikan mandası kurulmasını kuvvetle arzu ettikleri bilinmektedir. ABD bu fırsattan yararlanarak, geri kalmış ülke insanlarının kendi çıkarlarına uygun bir şekilde nasıl yönetilebileceğini bütün Avrupa ve Asya'ya göstermiş olacaktır."
24 Mayıs tarihli New York Times'ta da ABD'nin eski Türkiye Büyükelçisi Henry Morgenthau'nun ABD Başkanı Wilson'a Türkiye'de Amerikan mandası kurulmasını önerdiği belirtiliyor. 31 Ağustos 1919 tarihli New York Times'ta ise, ABD'nin Barış Konferansı'na katılan delegelerinin, ABD'nin Suriye ve Filistin de dahil olmak üzere, bütün Osmanlı İmparatorluğu topraklarını kapsayacak bir manda yönetimini isteğini dile getirdikleri belirtiliyor ve şöyle deniyor: "Böylesine geniş kapsamlı bir manda yönetiminin Siyonist emellere de uygun düştüğü anlaşılmaktadır. Siyonistler, tarihi emellerine ulaşmak için ABD mandasını desteklemek zorundadırlar."

1919'dan 2003'e
Bu alıntıların da gösterdiği gibi, "Irak fatihi" ABD'nin bugün Ortadoğu'da sergilediği politika, Bush yönetiminin akıl hocalığını yapan Paul Wolfowitz gibi "yeni muhafazakar" ideologların icadı değil. ABD'nin Ortadoğu'yu hakimiyeti altına alıp yönetmek ve "uygarlaştırmak" hevesinin sağlam kökleri var tarihte. ABD 1919'daki güç dengeleri içinde gerçekleştiremediğini şimdi gerçekleştirmek istiyor. Bugün gelinen noktada 1919'dan farklı olan şey ABD'nin hevesi değil, bu hevesi tek başına gerçekleştirecek, rakipsiz süpergüç konumuna gelmiş olması. Ayrıca 1919'da ABD Başkanı olan Woodraw Wilson, uluslararası işbirliğine verdiği önem nedeniyle 1920 yılında Nobel Barış Ödülü'nü almış bir kişiydi ve herhalde Başkan George W. Bush'tan hayli farklı bir kişiliğin sahibiydi.
Evet ABD bugün Türkiye'yi de işgal etmek ya da mandası altına almak istediğini söylemiyor ama bölgemizdeki varlığı ve hevesleri belki 1919'da olduğundan daha ürkütücü, çünkü bu kez ABD'nin heveslerini gemleyecek bir başka güç görünmüyor ortalıkta.

Verilen rakamlar doğruysa, Matrix Reloaded filmini 264 sinemada 144.601 kişi izlemiş, Türkiye'de gösterime girdiği gün. İnsanlar bir sürü davranışıyla filmi izlemeye koşmuş. Bu olgu piyasalarda, özellikle de mali piyasalarda yaşanan keskin iniş çıkışların ve bunların yarattığı çalkantıların sırrını da açıklıyor aslında. Bazen beklentilerde ani bir değişime yol açan bir bilginin hatta söylentinin, kısa sürede yaygın ve birikimli bir tepkiye dönüştüğü, kurlarda ya da faizlerde aşırı fiyat hareketlerine yol açtığı görülüyor. Bu tür spekülatif dalgalanmalar hep olmuş ama günümüzde bilgi ve para aktarım olanaklarının müthiş hızlanmış olması bu dalgalanmaların çok daha hızlı ve büyük boyutlu olmasına yol açabiliyor. Olayın temelinde yatan şey, aynı anda aynı bilgileri alan çok sayıda kişinin, tıpkı bir koyun sürüsü gibi, benzer davranışları sergilemesi. İnsanların bu davranış özelliğini keşfedenler, Matrix örneğinde olduğu gibi, bunu ticari kazanca çevirebiliyorlar.