Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ABDnin dünyaya empoze etmek istediği "küresel uyum" senaryosunun dışına çıkmanın sonucu hüsran oluyor ama bu senaryonun içinde kalarak kalkınma çabaları da çoğu kez hüsranla sonuçlanıyor. 1997 Asya krizi, Dünya Bankasının "mucize ülkeleri"nin bile krize sürüklenebileceğini gösterdi; Arjantinin bugün içine düştüğü içler acısı durum ise 1990larda IMFnin gözbebeği olan bir ülkenin nasıl uçuruma yuvarlanabileceğini gözler önüne serdi. Yıllardan beri IMF destekli programlarla ekonomik istikrarı yakalama çabasındaki Türkiyenin 1990 sonrasındaki serüveni de acılarla dolu. Küreselleşmenin damgasını taşıyan günümüzün dünyasında, ABD dışında hemen hiçbir ülkenin, dış dünyadan bağımsız olarak kendi ulusal hedeflerini belirleyip ona göre bir ulusal program uygulama lüksü kalmadı. Buna heves edenler de, şu günlerde Venezüellada görüldüğü gibi, ülkelerini çok yönlü bir kaosa sürüklemenin ötesinde bir şey başaramıyorlar. Bu yola girenler Chavez gibi popülist bir dalganın üzerinde iktidara gelseler bile sonuçta halka vaat ettiklerini yerine getiremiyorlar ve halkın desteğini de yitirip ülkelerini daha büyük bir çıkmazın içine sürüklemiş oluyorlar. Rodrikin önerisi O halde ne yapmalı? Son yıllarda görüşlerine önem verilen ekonomistler arasına girmeyi başaran, Harvard Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dani Rodrik bu soruya cevap arama çabasında olan bir ekonomist. 1980lerde ve özellikle 1990larda vazgeçilmez çerçeve olarak kabul edilen "Washington konsensüsü"ne sadık kalarak sürdürülebilir büyümeyi sağlama ve yoksulluğu yok etme çabalarının başarılı sonuç vermediğini yaptığı çalışmalarla saptayan Prof. Rodrik, her ülkenin kendi ihtiyaçlarına uygun programlar geliştirmesinin önemini vurguluyor. Dani Rodrik, her ülkenin kendi kurumsal yapısını, kalkınmayı destekleyecek buluşlarla (inovasyonlarla) geliştirerek, kendi ihtiyaçlarına cevap verecek bir yatırım stratejisi ve kalkınma yolu çizmesini öneriyor. Arjantin ve Türkiyenin IMFnin desteklediği programlardan saptıkları için krize sürüklendikleri iddiasında gerçek payı yok değil ama bu iddiayı ileri sürerken IMFnin hata payını da gözden kaçırmamak gerekiyor. 2000 yılında Türkiyeye "çapalı kur"a dayalı bir program önerdikten sonra "çapalı kur"un sakıncalarını keşfeden ve bu kez "dalgalı kur"un vazgeçilmezliğini savunan IMFnin desteklediği programları sorgulamadan uygulamaya çalışan ülkelerin başarıyı yakaladığını söylemek olanaksız. Ulusal program riskli mi? Tartışmanın can alıcı noktası da tam burada galiba. Her ülkenin kendi ihtiyaçlarına cevap verecek bir "ulusal program" oluşturması gerekli ama bunu uygularken uluslararası sistemden dışlanmış bir konuma da sürüklenmemesi şart. Öte yandan "ulusal program" adı altında ülkeyi çıkmaza sürükleyecek serüvenlere girişme denemeleri yapılabileceğini de unutmamak gerekiyor. İki hafta önce "Hedef 2023" konulu foruma katılmak üzere İstanbula gelen Dani Rodrike bu önerisinin nasıl karşılandığını ve uygulanma şansının ne olduğunu sordum. Bu yöndeki arayışların giderek daha fazla ilgi çektiğini belirten Prof. Rodrik, ancak "ulusal program"a yönelme ihtiyacını kabul eden yönetimlerin bile bu yola girmenin yol açabileceği riskleri düşünerek şimdilik bu yola giremediğini söyledi. Türkiyenin seçimi Türkiye halen IMFnin desteklediği bir programla enflasyonu düşürerek sürdürülebilir büyümeyi sağlama çabasında ve bu yolda belli bir noktaya gelmiş durumda. Ancak bu noktadan ileriye doğru bakarken, Türkiyenin kendi ihtiyaçlarını, kurumsal yapısını ve gelişme potansiyellerini hesaba katan bir "ulusal program" ortaya koyarak bunu uluslararası forumlarda savunabilecek noktaya gelmesi kalıcı bir başarının yolunu açabilir. İntihar eyleminin ardındaki dram Timeın bu sorusu 11 Eylül sonrasında The Guardian gazetesine okurlarca yollanan tepkiler arasında dikkatimi çeken Chengde Chen imzalı şiiri getirdi aklıma. Kesip sakladığım bu şiirin bir bölümünü çevirmeye çalışacağım: Aşağıdaki fotoğraf, Filistin davasını savunmak amacıyla girişilen intihar eylemlerine katılan ilk kadın eylemcinin, 27 yaşındaki Vefa İdrisin mezuniyet fotoğrafı. Bu fotoğrafı kapağına koyan Time dergisinin konuyla ilgili olarak hazırladığı kapsamlı haberde bu intihar eylemlerine katılanların nitelik değiştirmeye başladığı belirtiliyor. Daha önce ancak belli bir toplumsal profile sahip, çoğu kez örgütsel bağları da olan genç erkeklerin gerçekleştirdiği intihar eylemlerine şimdi iyi öğrenim görmüş, toplumda iyi bir yeri olan, her yaşta erkek ve kadınların da katıldığını anlatan Time dergisi ve buna yol açan umutsuzluk çıkmazının altını çizerek şu soruyu soruyor: "Bu noktada eylemleri organize eden örgütsel yapıyı çökertmek mi daha önemli, yoksa bu eylemlere girişen gönüllüleri yeniden hayata bağlayacak şartları yaratmak mı?" Öldürmekle gerçekleşenden farklıdır Yalnızca öldürmek terördür İntihar ise bir felsefedir Ölümden korkmayan insan zaten ölüdür Çünkü ölüm korkusu hayatın parçasıdır İntihar eylemini önlemenin yolu da Eylemciye ölüm korkusunu aşılamaktır. İntihar eylemiyle gerçekleşen terör Darbeci Chavez kaos getirdi oulagay@milliyet.com.tr Daha çok askerlerde görülen "şu ülkeyi bir ele geçirsem her şeyi anında düzeltirim" anlayışının Venezüelladaki temsilcisi Hugo Chavez sonunda ülkesini tam bir kaosa sürüklemeyi başardı. 1992de iki başarısız darbe girişiminde bulunduktan sonra hapse girip affa uğrayan Chavez bu kez seçim yoluyla iktidara talip oldu. Müthiş bir popülist dalga yakalayan ve oyların % 58ini alarak 1998de Başkanlık koltuğuna oturan Hugo Chavezin ekonomik alandaki vaatleri lafta kalınca popülaritesi düştü. Bağımsızlık yanlısı söyleminin de etkisiyle 1999da % 92ye kadar yükselen halk desteği bu yılın başında % 35e indi ve sokakları bu kez Chavezi protesto edenler doldurmaya başladı. Venezüellada iktidardan uzaklaştırılan, ancak ordunun yardımıyla geri gelen Chavezin ülkeyi çıkmaza sürüklediği belli.