Osman Ulagay

Osman Ulagay

oulagay@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye gerçekten alem bir yer. Bir yandan "kriz bitti mi, bitmedi mi" diye canla başla tartışırken diğer yandan yeni bir kriz yaratmak için fena halde kaşınmaya başladık. Son bir hafta içinde yaşananlar ve söylenenler, en sorumlu mevkilerde oturanların ekonomideki durumu hiç mi hiç anlamadığını ve saçmalama yeteneklerini sonuna kadar kullanmaya kararlı olduğunu gösterdi. Ben kendi hesabıma "yeni bir 19 Şubat’ı kim, nasıl yaratacak" diye merakla beklemeye başladım.

19 Şubat ve bugün
Bugünün koşulları bazı bakımlardan 19 Şubat öncesinden farklı; çapalı kur yerine dalgalı kur rejimindeyiz, dış açık sorunumuz yok, banka sistemi geçen yıl olduğu kadar sorunlu değil. Ancak son günlerde söylenen ve yapılanlarla 19 Şubat öncesi arasında şaşırtıcı benzerlikler var.
• 19 Şubat’ın hemen öncesinde laf üretmekte mahir kimi oda başkanlarının da katıldığı bir koro "ekonomiyi canlandırın" diye hükümete baskı yapmaya başlamıştı.
• Hükümet bu baskılar karşısında yalpalamaya başlamış, Başbakan Ecevit de "reel ekonomiyi canlandıracağız" diye açıklamalar yapmıştı.
• Sakıp Sabancı "enflasyonla mücadelenin dozu kaçtı" şeklinde açıklamalar yapmış, IMF’yi eleştirmişti.
• Hüsamettin Kavi gibi iş aleminin iyi niyetli temsilcileri ise 19 Şubat’ın hemen öncesinde "toplumsal mutabakat yaratamazsak bu işi yürütemeyiz" diyorlar, "çapalı kur"a dayalı programı kurtarmak için böyle bir konsensüs oluşturmaya çalışıyorlardı.
Hüsamettin Bey bugün de benzer kaygıları duyuyor. Sakıp Bey gene IMF’yi eleştiriyor, Başbakan Ecevit gene "büyümeyi canlandırmaktan" söz ediyor, laf ebesi oda başkanlarının başını çektiği koro gene "öldük - bittik" edebiyatı yaparak IMF’den bağımsız kurtuluş reçeteleri peşinde koşuyor.
Bunlar yalnızca geçen yıl 19 Şubat öncesindeki tabloyla benzerlikler. Buna ek olarak başka hoşluklar(!) da var bugün. Yalnızca son bir hafta içinde olanları hatırlarsak , Tunca Toskay’la Kemal Derviş arasında vergi indirimi tartışması yaşandı; Başbakan Ecevit "özerk kurullarödan sıkıldığını açıkladı; IMF bu açıklamadan hiç hoşlanmadığını belli etti; en kritik noktadaki iki kuruluşun başındaki Engin Akçakoca ve Vural Akışık’ın görevlerinden ayrılacağı anlaşıldı; Kemal Derviş misyonunun sonuna geldiğini ima eden açıklamalar yaptı. Tüm bu gelişmeler son bir yıl içinde büyük fedakarlıklarla uygulanmaya çalışılan programa taş koyma heveslerinin giderek sonhuç vermeye başladığını ve ekonomik durumunu nezaketini kavramayan politikacıların ipleri yeniden ellerine geçirmek için her şeyi göze aldığını gösteriyor.

Saçmalamanın sınırı
Toplum ve piyasalar bizim politikacı takımının saçmalamasına ve çam devirmesine o kadar alıştı ki hemen tepki vermiyor bu saçmalıklara. "IMF’yi de alıştırırsak sorun kalmayacak" diye düşünenler de olabilir ama bu saçmalıkların beklenmedik bir anda patlamaya dönüşecek bir tepki birikimi yaratabileceğini de unutmayalım. Böyle bir tepki hemen gelmese bile bu saçmalıkların, şu anda büyümeyi frenleyen en önemli faktör olan "güven sorunu"nu daha da ağırlaştırdığı ortada.
Haydi gayret, biraz daha kaşınırsak yeniden akut kriz ortamına dönebiliriz. Dış piyasalar da sanki bu kokuyu almış gibi, gelişmeleri bekliyor zaten.