- Atatürk doğmadan 3 yıl önce, İskoçya’da denizde indirildi Bandırma Vapuru. O tarihte Torocardeto diye geçiyordu geminin adı.
- Atatürk iki yaşına geldiğinde Yunanlı bir armatöre satıldı Bandırma Vapuru. Adı Kymi olarak değiştirildi.
- Atatürk 10 yaşında geldiğinde battı denecek kadar büyük bir yara aldı Bandırma Vapuru, sonra tekrar yüzdürüldü.
- Atatürk 21 yaşına geldiğinde Osmanlı idaresine geçti Bandırma Vapuru. Adı Panderma oldu.
- Atatürk’ün Trablus cephesinden Balkan savaşı cephesine koştuğu 1912 yılında Erdek açıklarında kayalıklara çarptı Bandırma Vapuru, yine ağır hasar aldı.
- Atatürk’ün Çanakkale’de İngiliz ve Anzakları durdurduğu Mayıs 1915’te Bandırma Vapuru posta idaresi için çalışıyordu… Tarihin cilvesi işte, 19 Mayıs 1915’te Çanakkale Boğazı’nı geçen İngiliz E-11 denizaltısı tarafından Şarköy açıklarında saldırıya uğradı ama yara almadı.
- 19 Mayıs 1919’da, Yani 100 yıl bir gün önce, Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını taşıyan geminin hikâyesi bu. Tam 2 kere, batan, batma tehlikesi geçiren bir gemi, gün geldi bir ülkenin kurtuluşunun sembolü oldu...
Meryem Uzerli’nin Cannes Film Festivali açılışında giydiği kıyafet
çok konuşuldu ve tartışıldı.
Gündeme gelmek ve o sayede iş bulmak isteyenlerin çok olduğu bir ülkede yaşıyoruz, bu açıdan tartışmaya şaşırmadım.
Ancak her olayda bir genelleme
yapmak da mümkün değil.
Uzerli bir dizide oynamıyor şu an ama işsiz de değil. Sosyal medya hesabına bakarsanız, dünyanın bir sürü yerinden iş aldığını görebilirsiniz. Daha önemlisi pek de bizim yıldızlar gibi yaşamıyor bu genç kadın.
Almanya’da metro başta olmak üzere toplu ulaşım kullandığı bir sürü paylaşımı var yine sosyal medya hesabında.
Siyasete meraklı olan, geçmişi hatırlayan kuşaklar Truman Doktrini’ni bilirler. Soğuk savaşın başlangıcı kabul edilir, 1947 yılında ABD Başkanı tarafından açıklanmıştır.
Genç kuşaklar ise “Truman” deyince, ‘Truman Show’ filmini hatırlarlar.
Televizyon dünyasına oldukça ağır eleştiriler getiren, üç dalda Oscar adayı olmuş bir yapımdır.
Hiç haberi olmadığı halde tüm hayatı 24 saat boyunca, kesintisiz olarak yayınlanan, Truman Burbank adında bir adamın hikayesini anlatır. Annesini toprağa verdikten saatler sonra sosyal medyada açıklama yapmak durumunda kalan Deniz Akkaya’nın durumunu hatırlattı bana bu film.
Acısını yaşamak yerine, “Neden paylaşımda bulunmadın?” diye sitem edenlere, meram anlatmaya çalışmak garip gelebilir size...
Ama asıl garip olan, acısı bu kadar taze bir insanı açıklama yapmak zorunda bırakan halimiz, zamansız ve gereksiz sitemlerimiz.
Annesini yitiren birine, gerekçesi ne olursa olsun sitem edilmez...
Terör örgütü PKK’nın, haber adı altında propaganda yaptığı bir sitesi var.
Bu sitede çarpıtılmış ve sansürlenmiş çok haber gördüm ama sonunda “önder” dedikleri Öcalan’ı da sansürlediler.
İmralı’da, Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmeden, cezaevleri ve Avrupa’da devam eden açlık grevlerinin sona erdirilmesi çağrısı çıkmıştı.
Çağrı hemen hemen hiç haber olmadı, çağrıya karşı Kandil’den ve diğer terör ağalarından gelen “ Avukatlarla görüşme önemli ama açlık grevleri devam etsin” açıklamaları üst üste haber olarak yapıldı. Analiz bölümünde avukatlara söylenen her cümle için açıklamalı destek mesajı verildi, “açlık grevleri bitsin” cümlesi görmezden gelindi.
Şaşırtıcı değil aslında bu durum, “Varlığım, ABD varlığına armağan olsun” diyecek hale gelen, Kandil’in terör ağaları için, ne kadar çok ölüm demek, o kadar çok propaganda demek zira.
YA HABER YA DA DURUM YANLIŞ...
Yıllar önce, Yılmaz Güney’in Nebahat Çehre’ye şiddet uyguladığını duyduğumda, çok şaşırmıştım.
Şiirini çok
sevdiğim Cemal Süreya ile Tomris Uyar’ın dillere destan aşkına dayak karıştığını öğrendiğimde, zirve yaptı şaşkınlığım.
Bir dönem tüm dünyanın yönettiği filmleri ezbere bildiği Ingmar Bergman’ın eşi Liv Ullmann’a çektirdiği eziyeti duyduktan sonra, ne Mel Gibson’ın uğruna 29 yıllık eşinden ayrıldığı Oksana Grigorieva’nın dişlerini kırmasının, ne de tarihin en tatlı korsanı Johnny Depp’in eşi Amber Heard’ü boğmaya çalışmasının hiç de şaşırtıcı bir yanı kaldı benim için...
Medya, çok uzun yıllar boyunca, İbrahim Tatlıses’i Türkiye’de kadına şiddetin sembolü haline
getirmişti.
Hepimiz zannettik ki, mürekkep yalamış, işinde, başarı, para ya da ün kazanmış adamlar, kadına şiddet uygulamaz.
“Zengin ve ünlü gençleri idare etmek hiç de kolay değil” demişti dünya futbolunun ‘Sör’ unvanı taşıyan tek hocası Alex Ferguson. Benzer bir travma bizim dizi oyuncularında da var.
‘Söz’de rol alan Tolga Sarıtaş’ın iki gündür tartışılan olaylı gecesi güzel bir örnek bu duruma.
Kendisini takip eden muhabirlere sahte 100 euro attığı, “Bunları alın, bizi çekmeyin” dediği iddia ediliyor.
Haberlerde o sahte paraları görmedim, oyuncu adına yapılan açıklamada da “Böyle bir olay yaşanmadı” deniliyor, diyelim ki öyle olsun...
Mektepli değil, alaylı bir oyuncu Sarıtaş.
Esenyurt’ta sahne deneyimiyle başlamış serüveni, Açıköğretim’de işletme okurken dizilerde oynamaya başlamış.
Sadece yakışıklı olduğu için değil, mutlaka oyunculuk konusunda da bir yeteneği var ki, basamakları hızlı şekilde çıkmış.
Bir annenin yüzü bu...
Evladı cinsel saldırıya uğramış, saklamak, sinmek yerine, sanık ceza alsın diye uğraşmış bir annenin yüzü...
Suratındaki çaresizlik ve öfke olayı duyduğu an yaşadığı duyguların yansıması değil.
Mahkemenin, 10 yaşındaki çocuğuna zincirleme cinsel saldırı suçlamasında sanığı beraat ettirdiği an çekildi bu fotoğraf.
Kararda, cinsel bir saldırı yok denmiyor, sanığın üzerine atıldığı suçu işlediği kesin değil deniliyor.
Komplo desek, ailenin suçu işlediği iddia edilen apartman görevlisinden maddi bir beklentisi olması hayatın akışına uygun değil.
Bu ülkede mahkemeler, cinsel saldırı konusunda düşündürücü kararlar aldı geçmişte.
Mesela 13 yaşındaki bir kız çocuğunun, belinde silahı, altında makam arabası olan bir rütbeli subayın cinsel saldırısına fiziki olarak direnmemesini, ilişkiye rıza olarak kabul etmişti.
Bir konuda herkesin savunduğu fikrin aksini savunursanız, dikkat çekersiniz.
Köşe yazarları arasında yaygın bir taktiktir bu, genellikle amacına da ulaşır.
Şimdi magazin dünyası da keşfetti bu taktiği ve gayet iyi kullanıyor.
Mesela Sıla’ya şiddet vakasında, Tuğba Ekinci Ahmet Kural’a destek verdi, bir sürü yerde haber oldu.
Sıla’ya destek veren insanlar, sayıca daha fazla oldukları ve normali savundukları için Ekinci kadar haber olamadılar.
Şimdi benzer bir durum Didem Soydan için geçerli.
Herkesim Kerimcan Durmaz’a yüklendiği bir dönemde ona destek vererek, gündemden pay çıkardı.