“Zengin ve ünlü gençleri idare etmek hiç de kolay değil” demişti dünya futbolunun ‘Sör’ unvanı taşıyan tek hocası Alex Ferguson. Benzer bir travma bizim dizi oyuncularında da var.
‘Söz’de rol alan Tolga Sarıtaş’ın iki gündür tartışılan olaylı gecesi güzel bir örnek bu duruma.
Kendisini takip eden muhabirlere sahte 100 euro attığı, “Bunları alın, bizi çekmeyin” dediği iddia ediliyor.
Haberlerde o sahte paraları görmedim, oyuncu adına yapılan açıklamada da “Böyle bir olay yaşanmadı” deniliyor, diyelim ki öyle olsun...
Mektepli değil, alaylı bir oyuncu Sarıtaş.
Esenyurt’ta sahne deneyimiyle başlamış serüveni, Açıköğretim’de işletme okurken dizilerde oynamaya başlamış.
Sadece yakışıklı olduğu için değil, mutlaka oyunculuk konusunda da bir yeteneği var ki, basamakları hızlı şekilde çıkmış.
Bir annenin yüzü bu...
Evladı cinsel saldırıya uğramış, saklamak, sinmek yerine, sanık ceza alsın diye uğraşmış bir annenin yüzü...
Suratındaki çaresizlik ve öfke olayı duyduğu an yaşadığı duyguların yansıması değil.
Mahkemenin, 10 yaşındaki çocuğuna zincirleme cinsel saldırı suçlamasında sanığı beraat ettirdiği an çekildi bu fotoğraf.
Kararda, cinsel bir saldırı yok denmiyor, sanığın üzerine atıldığı suçu işlediği kesin değil deniliyor.
Komplo desek, ailenin suçu işlediği iddia edilen apartman görevlisinden maddi bir beklentisi olması hayatın akışına uygun değil.
Bu ülkede mahkemeler, cinsel saldırı konusunda düşündürücü kararlar aldı geçmişte.
Mesela 13 yaşındaki bir kız çocuğunun, belinde silahı, altında makam arabası olan bir rütbeli subayın cinsel saldırısına fiziki olarak direnmemesini, ilişkiye rıza olarak kabul etmişti.
Bir konuda herkesin savunduğu fikrin aksini savunursanız, dikkat çekersiniz.
Köşe yazarları arasında yaygın bir taktiktir bu, genellikle amacına da ulaşır.
Şimdi magazin dünyası da keşfetti bu taktiği ve gayet iyi kullanıyor.
Mesela Sıla’ya şiddet vakasında, Tuğba Ekinci Ahmet Kural’a destek verdi, bir sürü yerde haber oldu.
Sıla’ya destek veren insanlar, sayıca daha fazla oldukları ve normali savundukları için Ekinci kadar haber olamadılar.
Şimdi benzer bir durum Didem Soydan için geçerli.
Herkesim Kerimcan Durmaz’a yüklendiği bir dönemde ona destek vererek, gündemden pay çıkardı.
“Vay başlıkta hakaret” diye atlamasınlar hemen, yazıda adı geçenler.
1818 yılında yayınlanan romanda geçen Frankenstein adı, zannettiğimiz gibi canavara ait değildir.
Canavarı canlandırmaya çalışan tıp öğrencisi Victor Frankestein’a aittir, romanda canavardan sadece ‘canavar’ diye söz edilir. Romana dair bir sürü bilinmeyenden söz edebilirim ama yazının konusu, Amerikan sinemasının kafamıza yerleştirdiği imajla kavga etmek değil.
Kaynana Semra’dan Damat Caner’e, ‘MasterChef’ Murat’tan gelin adayı Hanife’ye kadar televizyon kökenli, Kerimcan Durmaz ya da uyuşturucuya özendirmekten tutun da yasa dışı bahse kadar çeşitli sebeplerle gözaltına alınan YouTube fenomenleri var.
Neden ünlü bu insanlar, hiç düşündünüz mü?
Hayatta başardığı şeyler oldukları için mi yoksa biz onlara ilgi göstererek, söz ederek, şöhret yaptığımız için mi?
Eğri oturup doğru konuşalım, bizim ilgimiz canavara dönüştürdü bu insanları.
Tepkilere bakınca, parası ya da çevresi sayesinde insanlara küstahlık yapan tek kişi Funda denilen kadın sanırsınız bu ülkede.
Hepimiz kendi çapımızda küçük birer Funda’yız oysa.
Garsonlara parmak şıklatıp, “baksana” diye seslenip,”sen” diye hitap eden, siparişini “getir” diye emir kipiyle bitirenler çok mu farklı Funda’dan?
Çağrı merkezlerinde çalışan insanlara hakaret etmek en kolayı değil mi bu ülkede?
Aracına hakkı olmadığı halde çakar takan üniversite rektörlerinin hak tecavüzüyle, Funda denilen kadının, müşteri olma tecavüzü çok mu farklı?
Devlet dairelerinde hemen her gün yaşanan “Bir telefon açarım, kim olduğumu anlarsın” cümleleri başka bir ülkede mi kuruluyor?
Kaç kişi iş yerine girerken temizlik görevlilerine “günaydın” demeye tenezzül ediyor?
İpek Tanrıyar’ı ‘Şahane Pazar’dan hatırlayanlardan, hatta çekimlerin yapıldığı TEM Stüdyoları’nda nasıl koşturduğunu bilenlerdenim.
Çalışkan ve duruşu olan bir kadın diye yer etti hep hafızamda.
Kına gecesi fotoğraflarını gördüğümde, yüzündeki mutluluğa sevindim ama şu etek öpme işi fazla ‘Muhteşem Yüzyıl’ canlandırması gibi geldi.
Türk Dil Kurumu’na göre etek öpmek, “Bir işi yaptırmak için çok yalvarmak, yaltaklanmak” diye tanımlanıyor.
Ancak ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde Hürrem’i canlandıran Meryem Uzerli, Kanuni rolündeki Halit Ergenç’in eteğini o kadar çok öptü ki, herkes o sahnelerden etkilendi.
Osmanlı’da etek öpmek, daha çok devlet işlerinde gördüğümüz bir gelenek aslında.
Mesela bayram kutlamalarında veziriazam ve kazasker gibi görevliler etek öperken, Şeyhülislam padişahın elini öperdi.
Kanal D’nin haber koordinatörü olduğum yıllarda, çok çekmiştim Seda Sayan’dan...
Kendisinden değil, şöhretinden.
Programına seyirci olmak için gelen otobüsler dolusu insan, girişte uzun bir kuyruk oluşturur, mecburen otoparka en uzak kapıya gitmek zorunda kalırdık.
Şarkıcının yüzünü gerdirdiği operasyonun videosunu YouTube kanalına koyduğu haberlerini görünce, hatırladım geçmişi.
İnsanların kendilerine ve geçmişlerine haksızlık yapabildiklerini biliyordum da, sınır biraz daha genişledi bu video sayesinde... Sayan’ın sunduğu, insanların şekilden şekile girdikleri evlendirme programını hatırlıyorum. Şimdi ‘YouTube’da çok para var’ efsanesi yüzünden bir zamanların en başarılı isimleri, akıl almaz işler yapıyorlar.
Sahi gerek var mı bu kadarına?
Oradan gelecek paraya ihtiyacı yok şarkıcının.
Bu ülke bölünmesin diye şehit oluyor gencecik çocuklar.
Protestonun hak, şiddetin haksızlık, olduğunu bilmeyenler, ülkeyi fikren biraz daha bölsünler diye değil.
Demokraside beğenmediğin siyasetçiyi cezalandırma yeri sandıktır.
Sandık önüne gelene kadar beğenmediğin siyasetçi ister ıslık çalarak, ister arkanı dönerek, ister slogan atarak protesto edersin.
Hepsine eyvallah, hepsi, demokrasinin sağladıkları arasındadır.
Ama işin içine yumruk girdi mi, kendi fikrine zarar verir, karşısında olduğun fikre de yarar sağlarsın.
Bu ülke bölünmesin diye şehit oluyor gencecik çocuklar.
Cenaze törenlerinde ülkeyi fikren biraz daha bölenler, en büyük haksızlığı o şehide ediyorlar aslında...