"Cem Karaca Türkiye’ye dönmek için Turgut Özal’ın elini öptü.”
Bu “ haberi” duyduğumda hissettiğim mağlubiyet duygusu yirmi yaş bilmişliğim ve öfkemle birleşince sert cümleler kurmuştum Cem Karaca için.
O cümleler 30 yaşımda pişmanlık olarak çıktı karşıma.
Cem Karaca, Turgut Özal’ın elini hiç öpmemiş, Ankara’da verdikleri bir konserden sonra kulise gelen Semra Özal’ın eline bir centilmen olarak dudaklarını değdirip, Turgut Özal’ın elini sıkmakla yetinmişti.
Sembolleri özün önüne geçirmek, yılların üretimini bir kalemde silmek ve değersizleştirmek ne kadar kolay.
Bir zamanlar Cem Karaca’nın yaşadığına benziyor bugün Erkan Oğur’un yaşadığı.
Bugüne kadar ne yaptıysa bir anda yok sayıldı.
Sosyal medya duyurusunu gördüğümde gözlerime inanamadım.
Bir dermatoloji kliniği verdiği ilanda diyor ki “Biz özel sağlık kuruluşuyuz, randevu alacağınız zaman size yollayacağımız belgeyle sokağa çıkma yasağından muaf olursunuz.”
Küresel bir salgında, İçişleri Bakanlığı’nın zorunlu sağlık başlığı altında getirdiği muafiyeti suistimal etme başarısı bize ait.
Tıpkı özel hastanelerden PCR testi randevusu alıp, gelen SMS’i göstere göstere sokaklarda dolaşmak gibi bir durum.
Sahte otel rezervasyonlarını öğrenmeyen kalmadı zaten, şimdi oto lastikçiler ve gıda üreticilerine sağlanan ayrıcalıkları suistimal eden insanlar var hayatımızda.
Sadece biz değil, Türkiye’de oturma izni olan yabancılar da turistlere verilen hakları kullanıp, sokaklarda dolaşıyorlar. İçişleri Bakanı tepki göstermiş, çok haklı.
Sokağa çıkma yasağında muafiyetler hayatın sürmesi ve vatandaşın dert çekmemesi üzerine kurulmuş.
Çağrı merkezlerinden tutun da, ehliyet kurslarına kadar birçok kesim var zaten kapsam dışı tutulan.
Küresel salgını önlemlerle bitirmenin imkânı yok, öyle olsa bir ada ülkesi olan ve en sert tedbirlerin alındığı Yeni Zelanda’da koronavirüs vakası sıfıra inerdi.
Tüm ülkeler aşı yaygınlaşıncaya kadar salgını kontrol altında tutmaya, sağlık sisteminin kaldıramayacağı kadar hasta sayısında kalmaya çalışıyorlar.
Türkiye’de de bir kez daha önlemler sertleştirildi ama bu ne kadar yeterli olur, durup düşünmemiz lazım.
Londra’da salgının en kuvvetli olduğu dönemde toplu ulaşım seferleri azaltıldı, 40 metro istasyonu kapatıldı.
İstanbul’da metrobüs seferleri artık tek bir otobüs konamayacak kadar sıklaştırıldı.
Kalabalık koronavirüsün yayılımı için ideal ortam, biz şehir dışına çıkacakları toplu taşımaya yönlendiriyoruz.
Toplu ulaşım durursa dar gelirli insanlar işlerine nasıl gider sorusunu ben de kendime soruyorum.
Çalışanın iş yerinde fiziken bulunması gereken işletmeler, geçici süreyle personel servislerine yönlendirilebilir.
Suudi Arabistan’a silah ihracatı katlanarak artan Kanada hükümeti, Türkiye’ye “değerler” gerekçesiyle 29 askeri ürünün satış iznini iptal etti.
Kanada hükümeti, gerçekten “değerleri” olsaydı, Suudi Arabistan’a sinek raketi bile satmazdı.
Her neyse, satış izni iptal edilen ürünler arasında en dikkat çekici olanı, Bayraktar TB2 SİHA’larda kullanılan Wescam MX-15D modeli ürün.
Hedef tespit, hedef takip, lazer işaretleme gibi özellikleri barındıran bir sistem bu. Çok basit yazdım, aslında bu sistemlere Ataletsel Stabilzasyon Platformları deniliyor ve SİHA’lar için olmazsa olmaz denecek kadar önemli parçalar.
Kanada şimdi bu sistemlerin ihracatını yasakladı ama ASELSAN’ın ürettiği CATS sistemleri zaten Bayraktar TB2’de denendi, test çalışmaları da başarıyla sonuçlandı.
Burada Türkiye’nin canını sıkabilecek tek fark, Wescam’ın ürettiği sistemin taret ağırlığı 48.7 kilogram, ASELSAN’ın ürettiği sistemin taret ağırlığı 61 kilogram.
Bu 12.3 kilogram farkın giderilmesi
“Zeki Abi anlatsana, Zeki Müren neden önünü kesti, neden çok ünlü olamadın?”
Bu soruyu bir değil onlarca kere sordum Zeki Çetin’e.
Mekânın kapısına ilk adım attığımda 15 yaşındaydım, son adımı attığımda 49.
Aradaki yıllara yayıldı sorularım, hiç doyurucu bir cevap vermedi Zeki Çetin.
2018’de bir kitap çıktı, bu iddiadan da söz ediyordu, koronavirüsün başında, mekânların durumlarını konuşmak için davet ettiğim televizyon programında, reklam arasında son kez sordum, yine geçiştirdi.
İşte böyle bir adamdı Zeki Çetin. Türk sanat musikisi âşığı, bu aşkla yanan kimse için kötü söz söylemeyen adam.
Türkiye’nin en ünlü dolar kuru mağduruydu aynı zamanda Zeki Çetin.
Türkiye ilginç bir ülke ve felaket tellalı olmayı sevenlerin sayısı çok fazla.
Son bir haftadır piyasalarda alttan alta, “Pazartesi günü Halkbank davası var, dananın kuyruğu kopacak” diye konuşuluyor.
Doğmamış danaya don biçmekten başka bir şey değil bu söylenti.
Pazartesi günü New York İkinci Bölge İstinaf Mahkemesi’nde Halkbank hâkim karşısına çıkacak ve “Bağımsız Yabancı Devlet Dokunulmazlığı Yasası” nedeniyle, ABD’de yargılanmasının mümkün olmadığına karar verilmesini isteyecek.
Duruşma pazartesi günü olacak ama o gün toplam altı ayrı duruşma var ve sonuncusu Halkbank’ın duruşması.
Öğleden sonra başlayacak duruşmada, kararın aynı gün çıkması beklenmiyor.
Çok düşük bir ihtimal ama karar aynı gün çıksa bile, o saat Türkiye’de piyasaların kapalı olduğu saat olacak.
New York İkinci Bölge İstinaf Mahkemesi Halkbank’ı haklı bulursa, New York Günel Bölgesi Savcılığı’nın suçlaması ve dava hemen düşecek. Aksi olur da, Halkbank’ın yargılanmasına karar veri
Brüksel’deki NATO merkezinde haftalardır hummalı bir çalışma yürütülüyor.
Öncelikle merkezde çalışan tüm NATO personeline koronavirüs aşısı yapıldı.
Planlamaya göre NATO çalışanlarının eşleri de aşılanacaktı ancak yine Brüksel’de yaşayan AB bürokrasisi kazan kaldırdığı için o plan şimdilik askıya alındı.
Bu telaş ve çabanın sebebi 19 Haziran 2021’de Brüksel’de yapılacak NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi.
Hem Washington hem de Brüksel, Trump’ın Başkan olduğu dönemde gerilen ilişkileri onarmak adına bu zirveyi fırsat olarak görüyor, bunu da saklamıyorlar.
Küresel salgın döneminde tüm zirveler çevrimiçi yapılıyor ama ABD merkezli AP ajansı “NATO zirve için virüssüz bölge hazırlıyor” haberlerini geçmeye başladı bile.
Görünen o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı Biden ile ilk yüz yüze görüşmesi bu zirvede olacak.
Salgın nedeniyle zirve boyunca ikili görüşmeler yapılıp yapılmayacağı belli değil ama ayaküstü
İlgi çekecek başlık atma bizim meslekte çok önemlidir, okuduğunuz başlık o amaçla atılmış bir başlık değil.
Aksine, bilimsel verilerin gösterdiği ve yüzleşmemiz gereken bir gerçek.
Önce yüzde 67 sürü bağışıklığı palavrasından başlayayım.
Bulaşıcı hastalıklarda standart bir sürü bağışıklığı oranı yok.
Kızamıkta sürü bağışıklığı oranı yüzde 95, çocuk felcinde yüzde 80, koronavirüste neye ve kime göre yüzde 67, belli değil.
ABD Alerji ve Bulaşıcı Hastalıklar Direktörü Dr. Fauci, ancak nüfusun yüzde 90’ı aşılandığı zaman sürü bağışıklığından söz edilebilir diyor mesela.
Yüzde 90 aşılama, hasta sayısını ve hastalığın yayılma hızını elbette düşürecek ama hastalığı tamamen ortadan kaldırmayacak. Şu an iki doz aşı olup da koronavirüs tedavisi gören, izolasyonda olan doktorlar var.
Yani aşı, hasta olmayı ve hastalığı bulaştırmayı engellemiyor ama hastalığın ölümcül seyretmesine engel oluyor.