19 Mayıs günü Buca Belediye Başkanı Ercan Tatı ile 3,5 saat süren olağanüstü bir toplantı yapan Dr. Mehmet Bektur ve bir grup yönetici, sonuna kadar destek sözü alıyor, ancak başkanlık koltuğuna oturacak isim hanesi boş kalıyordu.
Kulislerde Hayati Eröz’ün adı ağırlık kazanıyor, Seyit Mehmet Özkan gerçek çözüm için hedefi “şirketleşme” olarak gösteriyor, fakat günler su gibi akarken krize çare bulunamıyordu.
Diğer yanda ise takım yavaş yavaş dağılıyor, Teknik Direktör Kemal Kılıç’ın durumu belirsizliğini koruyordu.
28 Mayıs’taki genel kurula 1 gün kala, tüm camianın Erdal Gündoğan’ın ismi üzerinde birleşmesiyle sular duruluyor, yönetim ilk iş Kılıç’a imza attırıyor, sonra oyuncularla toplantı yapıyor, her şeyi yoluna koyabilmek adına canını dişine takıyordu.
Çok zor günler yaşıyordu Bucaspor.
Bir umutla çıktığı yolda, binbir hayal kırıklığı yaşıyor, geçen her günle iğneli fıçıda daha da sıkışıyordu.
* * *
Kritik genel kurulun ardından, kulüp tarihinin belki de en önemli 1 ayı başladı. “Haziran’da ölmek zor” demişti ya şair, Bucaspor için Haziran’da yaşamak bile zordu.
En bol şey sorun, en az olan ise para ve zamandı.
Serbest kalabilmek adına TFF’ye başvuran oyuncuların sayısı her geçen gün artıyor, imzayı atan Kemal Kılıç huzursuzlanıyor, rakipler gücüne güç katarken tehlike çanları Bucaspor için delice çalmaya başlıyordu.
Ve 12 Haziran Cuma, tam bir kriz günü olarak geçiyordu kulüp tarihine. Futbol Federasyonu’nun, Bucaspor’a verdiği ödeme süresi saat 17.00’de sona erecek ve takımdaki hemen herkes serbest kalacaktı.
Kum saatindeki tanecikler hızla akarken, 400 bin TL bir türlü bulunamıyordu. Koca takım gözgöre göre dağılıp gidecekti. Öğlen saatlerinde İddaa’yı arayan Kulüp Müdürü Fevzi Karagöz, 300 bin TL avans istiyor ancak bürokrasiye takılıyor, dakikalar ilerledikçe herkesin kalbi daralıyordu. Umutların tükendiği anda İddaa’dan 300 bin TL avansın bankaya yattığı haberi geliyor, üzerine 100 bin TL de kulübün iletişim danışmanlığını yapan firmadan borç alınıyor ve tüm futbolcuların takımda kalması sağlanarak kulübün yolundaki en büyük engel kaldırılıyordu.
Bucaspor’u yönetenler, yarın bir gün geriye dönüp baktıklarında 12 Haziran gününü hiç unutmayacaklardı.
* * *
Kara bulutları dağıtabilmek adına son bir hamle daha gerekiyordu, ancak yola henüz yeni çıkan yönetimin bile gücü, tükenmeye yüz tutmuştu bile o günlerde.
Değil meteliğe kurşun atmak, kurşun atacak metelik yoktu kulübün kasasında.
İç transferde Kaptan Yılmaz’ın, herkese örnek imzası, hemen ardından Mehmet Batdal ve Bekir’in yenilenen sözleşmeleri kulübün yüzünü güneşe doğru biraz çeviriyor, Erkan Taşkıran’ın sözleşmesinin feshi ise bir anda bomba gibi düşüyordu kulübün içine. Her yumrukta yerinden inatla kalkmayı başaran bir boksör gibiydi Bucaspor. Kahraman bir boksör gibi, hakem saymaya başladığı anda iplere tutunup ayaklarının üzerine dikiliyor ve asla pes etmiyordu. Haziran ayının son gününde Karşıyakalı Yunus Altun’un transferinin hemen ardından kaleci Cenk’in de “ömür boyu Bucasporlu” olarak imzayı atması yüreklere su serpiyor ancak her şey pamuk ipliğinde ilerliyordu.
İnce bir ipteydi Bucaspor. Usta bir cambaz gibi ilerliyor ancak her rüzgarda alabora olmamak adına büyük çaba sarfediyordu.
Yunus’un imza attığı gün yapılan yönetim kurulu toplantısında Seyit Mehmet Özkan’ın, “Beyler, Amman bu Kemal Hoca’ya dikkat edin, çaktırmadan kafaya oynayacak takım kuruyor” sözleri çınlıyordu koridorlarda.
‘Kafaya oynayacak takım’ ha.
Bucaspor’un kafasını kaldıracak hali mi vardı ki o zamanlar..?
İşte “Kurt Masalı” lafı ilk kez o gün söylendi yönetim kurulu toplantısında. Herkes şampiyonluktan falan bahsediyor, sonra anlattıkları bu masala kendileri de inanmaya başlıyordu. Oysa bu, harbiden de iler tutar yanı olmayan bir kurt masalıydı.
Ama ya gerçek olursa.
Ya kurt gelir de, Bank Asya’daki tüm rakipleri birer birer dişleyiverirse ne olacaktı? İşte bunu kimse bilmiyordu o günlerde.