Prof. Dr. Nuran Yıldız

Prof. Dr. Nuran Yıldız

nuran@nuranyildiz.com

Tüm Yazıları

Trump, Beyaz Saray’ın bahçe sahnesine Müslüman, Hristiyan, Yahudi din adamlarını toplamış el sallıyordu. Gösterişli imzalarını hep kameralar önünde atıyor. “Arkanı seyirciye dönme” kuralına uygun, yüzü ve bedeni hep seyirciye dönük yaşıyor.

Descartes “Ben kimim” sorusunun ardına düştüğünde 400 yıl kadar önceydi. Cevabı “Düşünen bir şeyim” olmuştu, “Varım ancak düşündüğüm sürece varım. Düşünmeye son verseydim var olmaya da son verirdim.” Bildiğimiz o ünlü “Düşünüyorum öyleyse varım” cümlesi, o sorgulamanın özetidir. Descartes bugün yaşasaydı, “Ben kimim” sorusunun cevabı kesin “Gören bir şeyim” olurdu.

Haberin Devamı

“Gerçeklik” kanıta dayanmıyor artık, görerek belirleniyor. Beynin gelişmediği evrede duyularla hayatta kalma becerisi bugün tüm ilişki biçimlerinde kararları etkiliyor. Bildiğimiz ifadeyle, algı gerçeğin yerini alıyor. Politik, kamusal, özel yaşam “sahne”leşiyor. Estetik cerrahinin patlaması, spor salonlarının çoğalması, tekstil atıklarının kâbus olması neden sanıyorsunuz?

Trump’ın Beyaz Saray bahçesine suç işlemiş(!) göçmenlerin afişlerini asması boşuna değil. “Göçmen”i suçlu göstermek, beyaz Amerikalıları masum göstermeye yararken diğer yandan “yabancı” korkusunu üretiyor. Yabancıları sınır dışı etmek gibi sert politikaları kabullenilebilir kılıyor. Dış düşman işaret etmek işe gelmeyince, iç düşman göstermek gerektiğine inanıyor.

Suikast girişimi sonrasında yumruğunu kameralara doğru sallaması, kömür kararnamesini maden işçilerinin önünde imzalaması, Papa cenazesine siyah giyenlere tezat, mavi takımla katılması…

20. yüzyılın “konuşma” odaklı siyasetiyle 21. yüzyılın “gösteri” odaklı siyaseti arasındaki devasa farkı anlamak gerekiyor. “Ben işçileri seviyorum” cümlesini söyleyen bir liderden, işçilerle aynı sofrada kameralara gülümseyen lider daha etkili oluyor.

Zira artık görünmüyorsan yaşıyor da sayılmıyorsun.

CHP seçmeni daha akıllı

İmamoğlu ve Yavaş arasında durmadan gidip gelen, “Yüzde 70’le seçimleri kazanırız” diyen Özgür Özel’den,

Kameralarda otele girerken görülen bavullarla basın toplantısı düzenleyip “Bavullarda sinyal kesici vardı” diyerek krizi daha da büyüten İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik’ten,

Haberin Devamı

Belediyede oda yokmuş gibi, çoğu toplantısını kendi seçmeninin sevmediği birinin otelinde yapan, kamera bantlayarak gizli kalacağını sanacak kadar günümüz iletişim ortamını anlamaktan uzak İmamoğlu ve ekibinden,

CHP seçmeni yüz kere, bin kere daha akıllıdır.

İletişim notları

Bir, gittiği her ülkeye sadece beyin, emek ve iyilik götüren ülkem insanının vize sorununun acilen çözülmesi gerekiyor. İş gezisi, aile ziyareti yapamayan, okula gidemeyen çok insanımız var. Kardeşim neden Danimarka’daki abisini ziyarete gidemiyor mesela? İşi gücü, evi, ailesi burada olan biri Danimarka’ya iltica mı edecek? Ekonomik ilişkilerdeki eforu, insani ilişkilere de harcamak lazım değil mi?

İki, telefonda konuşurken, sizin ya da konunun önemine göre sesinizin kaydedilme, mikrofonun açık tutulma olasılığını asla unutmayın. Telefon varsa gizlilik yoktur. Arkasında duramayacağınız cümleleri ağzınızdan çıkarmayın.

Haberin Devamı

Üç, trafik cezalarını durmadan artırmak, kazaları önlemek için önemli olabilir ancak her yasağın bir psikolojik sınırı olduğunu da unutmamak gerekir. O sınır aşıldığında oy kaybına neden olabilir, benden söylemesi.

Dört, işletmeciler sinema salonlarına izleyici gitmediğini söylüyorlar ama çözüme kafa yormuyorlar. Her mekânın sinema salonuna dönüşebildiği, dijitalin ilgi gördüğü ortamda biletlerin bu kadar pahalı olması saçma. Sinema maliyeti yüksek bir iş ve fakat maliyet seyirciye yüklenirse salonlar boş kalır. Üstelik seyirci, hayatını harçlıkla sürdüren genç kitleyse. Sinema sektöründe sürümden/ izleyici sayısından kazanılır, biletten değil.

AKLIMDA KALAN

“Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adı: 21 Temmuz 2024’te bu köşede “Kıbrıs Türk Cumhuriyeti zamanı” olduğunu yazmıştım. “Kıbrıs meselesi”nin algısının daha iyi yönetilebileceğini düşünüyorum. KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın geçen hafta ad değişimi için “keşke olsa” dediğini öğrenince umutlandım. İletişimde adlandırma, düşünsel çerçeveyi belirler. KTC, iki devletli çözüm önerimizin altını çizmemize de yarar.