Yaklaşık 16 milyon öğrenci bugün karnelerini alacak. Kimi öğrenciler sevinçle kimi öğrenciler de hüzünle girecek kısa süreli tatile... Ve hemen her evde karneye dair anlar yaşanacak anı olmaya aday... Belki karnedekileri değiştiremeyeceğiz, fakat yeni döneme dair çok şeyi değiştirebiliriz. Son iki yazımızda karnenin çocuklarımıza bakan yönünü ele aldık. Karne ve notların nasıl algılanması gerektiği (bu konudaki ilk yazımız) ve çocuklarımıza nasıl yaklaşmamız gerektiği, nasıl bir değerlendirmeyi nelere dikkat ederek yapmamız gerektiği (bu konudaki ikinci yazımız) konularına ayırmıştık. Fakat hiç kuşkusuz karnelerin bir de anne-babalara bakan yönü var.
Çocuklarımızın karnelerindeki performansın anne-babanın kendi performans ve kişilikleri ile özdeşleştirmemeleri gerekliliğiyle birlikte, karnelerdeki durum anne-babaların veli ve anne-baba olarak sorumluluklarını ne derece yerine getirip getiremedikleri noktasında bir öz eleştiri fırsatı olarak da değerlendirilebilir;
• Çocuklarımızı ne kadar tanıyoruz? Onların ilgi, yetenek, beceri ve zihinsel performansının ne kadar farkındayız? Ondan beklediklerimiz ne kadar gerçekçi?
• Çocuklarımıza ne kadar doğru yaklaşabiliyoruz? Çocuklarımızın içinde bulundukları yaş dönemi davranış özelliklerini biliyor muyuz?
• Motive etmek için kullandığımız aşırı tepkici ve kırıcı yaklaşımlar onları derslerden soğutuyor ya da konsantrasyonlarını bozuyor olabilir mi?
• Sorumluluklarını fark ettirmek adına, çocuklarımız hazır ve alıcı durumda değilken sık sık verdiğimiz nasihatler ve hatırlatmalar onları bunaltıyor ve stres ve kaygılarını artırıyor olabilir mi?
• Çocuğun okulda başarılı olabilmesi için temel gereksinimleri karşılayabildik mi?
• Çocuğumuzun okul ve derslere olan devam-devamsızlığı nasıl? Okuldaki davranış ve yaşantılarından ne kadar haberdarız? Okula ve öğretmenine karşı tutumu nasıl? Öğretmenleriyle ne kadar görüşebiliyor ve gerektiğinde önemli konularda psikolojik danışman/rehber öğretmene danışabiliyor muyuz?
• Arkadaşlarından ne kadar haberdarız? Arkadaş çevresi ve arkadaş ilişkileri nasıl? Çalışkan ve sorumluluk bilincine sahip çocuklarla mı, yoksa “boşvermiş” çocuklarla mı arkadaşlık kuruyor?
• Çocuğunuzun ders çalışma alışkanlığı var mı? Bunun için gereken uygun ortamı ve araç gereçleri sağlayabildik mi?
• Çocuğun geçmiş bilgileri, bugün yüklenenleri de öğrenebileceği alt yapıyı sağlıyor mu? Varsa bu yöndeki eksikler için gereken önlemleri doğru ve yeterli bir şekilde alabildiniz mi?
• Sizinle okulu, arkadaşları ya da kendisiyle ilgili özel duygu ve düşüncelerini rahatlıkla konuşup paylaşabiliyor mu? Çocuklarımızı yargılamadan, suçlamadan, kızıp-bağırmadan, aşağılamadan, alay etmeden ve saygı duyarak dinliyor ve anlayabiliyor muyuz?
Elbette ki, her anne-baba çocuklarının başarılı olmalarını ister ve bu konuda çaba harcar. Fakat bu uğurda doğru olduğunu düşünerek sergilediğimiz bazı davranış ve tutumlar yapıcı olmak yerine yıkıcı sonuçlar doğurabilirler. Yıkıcı sonuçlarla karşılaşmamak için herhangi bir tepki göstermeden önce kendinizi çocuklarınızın yerine koyarak empatik davranmak için çaba harcamalıyız. Kendinize soracağınız, “Ben bu durumda olsaydın ne hissederdim?, Ben bu durumda olsaydım anne ve babamdan nasıl bir tepki beklerdim?” gibi sorular size nasıl daha makul davranabileceğiniz konusunda ipuçları verebilir.
Unutmamalıyız ki; çocuklarımızı onların adına belirlediğimiz plan ve profile uydurmak için baskı yapmak ve kendi ihtiras ve beklentilerimiz doğrultusunda yönlendirmek yerine, kendi ilgi, yetenek, beceri ve kabiliyetlerini keşfedebileceği ortamlar hazırlayarak ve kendi gerçeklerine, beklentilerine ve planlarına göre hareket etmeleri yönünde koşulsuz olarak desteklemek onları daha mutlu, huzurlu ve kendileriyle daha barışık yapacaktır.
Sinan ÇAĞIRAN
Psikolojik Danışman
http://www.facebook.com/scagiran