Rıza Türmen

Rıza Türmen

rturmen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Büyükelçi Çelikkol İsrail’e atanan başarılı bir diplomat. Her görevine yeni başlayan diplomat gibi, nezaket ziyaretleri yapıyor. Bu arada aşırı sağcı bir parti üyesi olan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Ayalon’u ziyaret ediyor. Odada iki kişilik bir kanepe var. Müsteşarı ile birlikte oraya oturuyor. Ziyaret sırasında, Ayalon kendi basınına dönerek İbranice “Dikkatinizi çekerim, o daha alçak, biz daha yüksek koltukta oturuyoruz, masada sadece İsrail bayrağı var ve gülümsemiyoruz” diyor.

Ucuz, beceriksiz mizansen
Bu uç eylem de gerçekte aşağılayıcı nitelikte eylemler değil. Büyükelçilerin ziyaretleri sırasında bayrak bulundurmak gibi bir âdet yok. Oturacak yerlerin aynı yükseklikte olması gibi bir koşul yok. Alçak yerde oturanın aşağılandığını düşünmek geniş bir hayal gücü gerektirir. Gülümsememek yoluyla hakaret etmek ise Ayalon’a özgü bir yöntem olmalı. Başka bir deyişle, Ayalon kendi basın temsilcilerine konuşana dek her şey normal. Büyükelçinin kendisine hakaret edildiğini düşünmesi için bir neden yok. Ama Ayalon hakaret ettiğini sanıyor.
Ceza Hukuku’nda fiili işleyen kişinin fiilini hukuka aykırı sanması, hukuka aykırılığın sadece öznel açıdan var olması, eylemin hukuka aykırı olması sonucunu doğurmaz. Dolayısıyla suç oluşturmaz. Ama konumuz ceza hukuku değil. Diplomatik nezaket kuralları. Kendisi de bir diplomat olan Ayalon’un gazetecilere dönüp “Ben Büyükelçi’yi aşağılamak istedim” demesi elbette diplomatik nezaket kuralları ile bağdaşmaz.
Ayalon’un bu ucuz ve beceriksiz mizanseni kendi ülkesinde de eleştirildi. Sonunda İsrail resmen özür diledi. Türkiye de özrü kabul etti. Olayda iki kaybeden var. Biri İsrail, öteki de Ayalon.
Olay Türkiye’de büyük bir öfke doğurdu. Oysa, hoşnutsuzluğunu doğru dürüst göstermeyi bile beceremeyen bir hükümete karşı öfkelenmek yerine daha alaycı bir tavır sergileyebilirdik. Diplomaside bir ülkenin büyükelçisini aşağılamanın çok daha ince ve etkili yöntemleri var. Özür dilendikten sonra da “burnunu sürttük, haddini bildirdik” konumuna girdik.

‘One-minute’ sonrası Türkiye-İsrail ilişkileri
Bu olayın hemen ardından İsrail Savunma Bakanı Barak’ın Türkiye ziyareti özel bir anlam taşıyacak. Ayalon olayının ilişkiler üzerinde ne gibi bir iz bıraktığını ortaya çıkaracak. İsrail aynı zamanda bu ziyarette “Türkiye İsrail ile nasıl bir ilişki sürdürmek istiyor?” sorusuna yanıt arayacak.
AKP Hükümeti’nin Ortadoğu siyasetinin böyle bir soruya yol açması doğal. Verilen izlenim o ki, Türkiye bu bölgede daha etkili bir rol oynayabilmek için İsrail’den vazgeçiyor. Ancak, İsrail ile olan askeri işbirliğini de sürdürmek, ilişkileri bununla sınırlı tutmak istiyor.
Türkiye’nin Ortadoğu siyasetinin her zaman iki ayağı vardı. Arap ülkeleri ile İsrail arasında dengeli bir siyaset izlemek ve Arap ülkeleri arasındaki anlaşmazlıkların dışında kalmak. Türkiye’nin AKP dönemindeki Ortadoğu siyaseti her iki ilkeye de ters düşmekte. Arap İsrail dengesi Araplar lehine bozulmuş durumda. Türkiye’nin artık böyle bir denge arayışı yok.
Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin ne denli karmaşık, kaypak ve değişken olduğunu Türkiye, deneyimleri ile öğrenmişti. Irak’ı da içine alan Bağdat Paktı’nı kurmanın yanlış olduğunu olaylar gösterdi. Bağdat Paktı sonucunda Mısır ve Suriye ile bozulan ilişkilerin düzeltilmesi yıllar aldı.
Türkiye şimdi Mahmud Abbas’a karşı Hamas’ı yeğlerken, Suriye ve Katar gibi devletlerle çok yakın ilişkiler sürdürürken, Arap ülkelerinin lideri rolünü oynayan Mısır’ı karşısına alan bir siyaset izliyor. Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerde radikal cepheyi desteklediği izlenimini veriyor.
Yeni Ortadoğu siyasetinin Türkiye’ye ne getirip ne götüreceğini zaman içinde göreceğiz.