Sayın Adalet Bakanı 5 Eylül Cumartesi günü basın mensuplarıyla bir toplantı yaparak Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda (HSYK) yapılması tasarlanan değişikliklerle ilgili ayrıntıları açıklamış. Toplantının amacının, kamuoyunda bu konudaki kaygıları gidermeye yönelik olduğu anlaşılıyor.
HSYK ile ilgili reform tasarısı birçok olumlu adımı içeriyor. HSYK’nın ayrı bir bütçesi, binası, sekreteryası olması, yargıçların teftişinin Adalet Bakanlığı’ndan alınarak HSKY’ya bağlanması bunlar arasında. Sayın Bakan’ın basın toplantısında, HSYK’nın yeni oluşumunda üyelerin çoğunluğunun yargıdan olacağını belirtmesi de olumlu bir gelişme. Ancak bütün bunlar HSYK bağımsız bir statüye kavuşursa bir anlam taşıyacak. Yoksa, bağımsız olmayan bir HSYK’nın yargıçları denetleme yetkisine ya da ayrı bir bütçeye sahip olmasının hiçbir anlamı yok.
Bu uyarılar önemli
Sayın Bakan toplantıda, basın mensuplarına Avrupa Yargıçlar Konseyi’nin 2007 raporundan ve Venedik Komisyonu’nun bu rapora katkıda bulunmak amacıyla hazırladığı rapordan bazı bölümler dağıtmış. Kanımca asıl şu bölümlerin dağıtılması yararlı olurdu:
Yargıçlar Konseyi Raporu paragraf 31: “Avrupa Yargıçlar Konseyi, parlamento ya da yürütme gibi siyasal otoritelerin seçim sürecinin herhangi bir aşamasına müdahil oldukları sistemleri tavsiye etmez.”
Paragraf 33: “Yargıçlar Kurulu’nun başkanlığı siyasal partilere yakın olmayan tarafsız bir kişi tarafından üstlenilmelidir”. Aynı öneri Venedik Komisyonu Raporu’nda da yer alıyor.
Örnekler ve eleştiri
Sayın Bakan başka devletlerden de örnekler veriyor. Örneğin İtalya‘da Cumhurbaşkanı Yargıçlar Kurulu Başkanı. Öteki üyelerin hepsi yargıç. Ancak İtalya’da Cumhurbaşkanı, bütün parlamenter sistemlerde olduğu gibi, sadece biçimsel bir işleve sahip olduğundan yargıçlar kurulu başkanı olması önemli değil. Yarı başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa‘da ise devlet başkanının yargıçlar kuruluna başkanlık etmesi, Avrupa Yargıçlar Konseyi Raporu’nda eleştiriliyor.
Başka örnekler de var. Yunanistan‘da Yargıçlar Kurulu’nun bütün üyeleri yargıç. Yüksek Mahkeme Başkanları Yargıçlar Kurulu’na başkanlık yapıyor. Bulgaristan‘da Adalet Bakanı başkan ama oy verme yetkisi yok ve kurul üzerinde hiçbir etkiye sahip değil.
Bundan da anlaşılacağı gibi Avrupa’da standart bir uygulama yok. Bütün bu örnekler arasında Türkiye, Avrupa Yargıçlar Konseyi’nin tavsiyelerini göz önünde tutarak, kendi özelliklerine en uygun sistemi seçebilmeli.
Eleştiriyi karşılamıyor
Türkiye’de HSYK’nın bağımsızlığına gölge düşüren, Adalet Bakanı ve müsteşarının bu kurula üye olmaları ve Adalet Bakanı’nın başkanlığı. Bu durum Avrupa Yargıçlar Konseyi ve Venedik Komisyonu’nun tavsiyelerine aykırı. AB Komisyonu raporlarında da bu eleştiriliyor. Bütün bunlara karşın, yeni reform tasarısında bu konuda hiçbir değişiklik yok.
Hükümetin bu ısrarlı tutumunun nedenini anlamak kolay. Bakan ve Müsteşar toplantılara gelmedikleri zaman HSYK toplanamıyor. Başka bir deyişle, HSYK’nın toplanması siyasal iradeye bağlı. Son HSYK toplantısında da görüldüğü gibi, HSYK hükümetin istemediği bir karar almaya yönelirse, Bakan ve Müsteşar toplantıdan çıkıyorlar. HSYK karar alamıyor. Bu nedenle, Bakan ve Müsteşarın üyelikleri ve Bakan’ın başkanlığı, iktidarın elinde HSYK üzerinde baskı kurmak için etkili bir araç oluyor.
Güvence vermiyor
Yargı bağımsızlığının içselleştirilmediği, siyasal kültürün bir parçası olmadığı, siyasal iktidarların bağımsız yargıdan rahatsız olduğu Türkiye’de, yargı bağımsızlığını sağlayacak sağlam, yasal güvencelere gereksinim var. Bu haliyle reform tasarısı bu güvenceyi vermiyor.
Gönül ister ki, Türkiye’de hukuk devletinin bütün koşulları ile gerçekleşebilmesi için, Sayın Adalet Bakanı kendisinin başkan ve üye olamayacağı bir HSYK yapılanması için çaba göstersin..