Türkiye, Suriye’deki iç savaşla ilgili kırmızı çizgisini dünyaya uzun süre önce ilan etti.
Sınırında PKK’nın Suriye kolu PYD-YPG tarafından kurulacak bir devlete izin vermeyeceğini, oldubittilere müsaade etmeyeceğini açıkça vurguladı.
Rakka operasyonuna başlamadan önce ABD’ye defalarca bu operasyonun birlikte yürütülebileceğini, Özgür Suriye Ordusu’nun da operasyona hazır olduğunu bildirdi.
Ancak ABD, sahada DAEŞ’e karşı uzun süredir kullandığı YPG’den vazgeçmedi.
Türkiye’nin tepkilerine karşı YPG’yi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) adı altında yapılandırıp, meşruiyet sağlama yolunu seçti. Rakka operasyonu öncesinde de SDG’ye silah yardımı yapılacağını duyurdu.
Bu silah yardımlarına ilişkin son haber dün ajanslara düştü.
Haberlerde, YPG’ye 100 TIR dolusu silahın daha taşındığı, böylece 5 Haziran’dan bu yana örgüte toplam 809 TIR silah gönderildiği bilgisi yer alıyor.
ABD’den gelen haberlere göre, silahlar listesinde 12 bin Kalaşnikof marka tüfek, 6 bin makineli, 3 bin 500 ağır makineli tüfeğin yanı sıra 3 bin Amerikan yapımı tanksavar da bulunuyor.
Türkiye, bir başka ülkenin kolay baş edemeyeceği gerilimlere, siyasi tarih açısından çok kısa bir zaman diliminde maruz kalmış bir ülke.
Bırakın 12 Eylül darbesinden bu yana olup bitenleri, sadece Ergenekon operasyonlarının başladığı 2007’den bu yana tanık olduğumuz gerilimler, benzer ülkelerde neredeyse bütün ülke tarihi boyunca yaşanmıyor.
Halen, sınırlarının diğer yanında, bekasını yakından ilgilendiren gelişmelerle, sınırlarının içerisinde terör örgütleriyle boğuşuyor.
Bütün bu süreçleri atlattı, atlatıyor.
Ancak yaşananların gündelik yaşamı yakından ilgilendiren bir faturası var.
Türkiye çapındaki ülkelerde, gündelik yaşam, gelişmişliğin ve refahın en önemli göstergesi.
15 Temmuz gibi gündelik yaşamı yerle bir edebilecek çapta olaylar yaşandığından belki de bizim biraz ihmal ettiğimiz bir alan.
Cumhur- başkanı Tayyip Erdoğan’ın, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Katar’ı kapsayan, Katar krizine çözüm bulmak amacıyla çıktığı Körfez turundan sonra vereceği mesajlar merakla bekleniyordu.
Türkiye’ye dönüşünde basın toplantısı yaparak geziyi ve temaslarını anlattı.
Hemen ardından dün Ak Parti grubunda konuştu.
TBMM’nin bu hafta tatile girmesi beklendiği için, bu konuşma da yasama yılının son grup konuşması olma özelliği taşıyordu.
Meclis hareketli, Erdoğan’ın mesajları ise sertti.
Grup toplantısının alışılmış sınırlarını hayli aşan konuşmada, Erdoğan’ın verdiği mesajlar, Türkiye’nin kritik olaylarla ilgili yakın dönem projeksiyonunu anlamak için büyük önem taşıyor.
İçeriye ve dışarıya yönelik 9 başlıkta toplanabilecek mesajlar şöyle:
Almanya ile Türkiye arasındaki gerilimin tarihi yeni değil.
Şansölye Merkel’in, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik konusunda geçmişte Ankara’yı rencide eden ifadeler de kullandığı yaklaşımı malum.
Mülteci krizi nedeniyle kurulan işbirliğinin, konjonktürel ve Türkiye’nin AB hedefini kucaklamaktan uzak bir uzlaşı olduğu da maalesef kanıtlandı.
Türkiye-Almanya ilişkilerini bugüne getiren gözle görülür kırılma noktaları belli.
Die Welt gazetesinin Türk asıllı Alman vatandaşı olan muhabiri Deniz Yücel’in Türkiye’de tutuklanması.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, Almanya ziyareti sırasında Türk vatandaşlarıyla buluşmasına izin verilmemesi.
Ankara’nın, Alman milletvekillerinin önce İncirlik Üssü’nü, ardından da Konya’daki NATO Üssü’nü ziyaretlerine izin vermemesi. Almanya’nın, askerlerini Ürdün’e kaydırması.
Başbakan Binali Yıldırım başkanlığındaki yeni Bakanlar Kurulu’nda, kabine dışı kalanlarla yer değiştiren bakanlar üzerinden hesaplandığında geniş, devletin omurgasını oluşturan temel bakanlıklar açısından bakıldığında ise dar kapsamlı bir değişiklik gerçekleşti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, AK Parti’deki “metal yorgunluğu” tespitini 16 Nisan referandumunun hemen ardından vurgulamaya başlamıştı.
Parti yönetimindeki değişiklik Erdoğan’ın yeniden Genel Başkan seçildiği AK Parti Kongresi’nde gerçekleşmişti.
Sırada kabine vardı.
Ancak beklenen değişiklik, düne kadar gerçekleşmedi.
Bundan hareketle, Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında görüş ayrılığı olduğu iddiaları da kamuoyuna yansıdı.
Bu iddialar, Yıldırım’ın kabinede kalmasını ya da bakanlıktan alınmasını istediği 3-4 isim konusunda uzlaşmaya varılamadığı, bu nedenle de kabine değişikliğinin Cumhurbaşkanı tarafından ötelendiği yönündeydi.
Prova liste değil
Grup toplantısı sonrasında konuştuğumuz CHP lideri Kılıçdaroğlu, ‘Benim konuşmamı istemiyorsanız demokrasiyi süratle getireceksiniz. OHAL’i süratle kaldıracaksınız, adalete erişim hakkını getireceksiniz’ dedi.
Adalet yürüyüşü, içte ve dışta büyük yankı uyandıran CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile dün grup toplantısı sonrasında sohbet ettik. Uzun yürüyüşünün vücudunda yarattığı etkileri anlatırken, performansına kendisi de şaşırmış gibiydi.
“Yürüyüşlere devam ediyor musunuz” diye sorduğumuzda sürpriz bir cevapla karşılaştık. CHP lideri, tahmin edildiği gibi bir parkurda her sabah yürüyüş yaparak kazandığı formu sürdürme
yolunu seçmemiş.
Cevabı, “Evde yürüyorum. Evin uzun bir koridoru var. Telefon görüşmeleri de çok oluyor. Orada yürürken konuşmaya devam ediyorum” oldu. Uzun süre karavanda konaklamanın vücudunda yarattığı etkileri anlatırken, “Vücut iskeleti alışmak zorunda tabii. Karavandan normal yatağa geçince değişiyor haliyle. Ama vücut alışıyor. İnsanoğlunun vücudu enteresan. Her koşula bir şekilde bir süre sonra adapte oluyor” dedi.
‘Ülke monarşiye kayıyor’
CHP lideri, adalet yürüyüşündeki performansı için, “Gerçekten bir mucize” nitelemesinde de bulundu. “Biliyorsunuz aynı
Milli Güvenlik Kurulu (MGK), 15 Temmuz’un yıldönümünün ardından önceki gün ilk kez toplandı.
MGK bildirisinde, FETÖ dahil bütün terör örgütleriyle mücadele vurgulandı.
ABD’nin YPG’ye verdiği silahların PKK’da ele geçirildiği açıkça belirtildi, ABD ve diğer müttefik ülkeler uyarıldı.
Kuzey Suriye’de bir terör devletine izin verilmeyeceği ifade edildi.
Aldığım bilgiler çerçevesinde MGK toplantısı ve ardından gerçekleşen Bakanlar Kurulu toplantısının gündemini üç ana başlıkta özetlemek mümkün: FETÖ, PKK, Suriye-Irak.
FETÖ, ekonomik olarak çökertildi
FETÖ başlığı, OHAL’in uzatılması yönünde tavsiye kararı alan MGK’da ve ardından yapılan Bakanlar Kurulu’nda kapsamlı olarak değerlendirildi.
Bu değerlendirmeleri 4 başlıkta şöyle aktarabilirim:
17-25 Aralık süreci, 15 Temmuz darbe girişiminin işaret fişeğiydi.
O süreç, önemli siyasi aktörler ve geniş kitleler açısından sadece cemaat-hükümet kavgası olarak algılandı.
Bu nedenle, 15 Temmuz 2016’ya kadar geçen sürede, Fetullahçı örgütle mücadele hem kimi noktalarda akim kaldı hem de bu örgüte yönelik toplumsal duyarlılık en üst seviyeye çıkarılamadı.
Bu nedenledir ki 15 Temmuz kimileri için asla öngörülemeyen, apansız bir darbeydi, kimileri içinse sürpriz değildi.
Ardından 15 Temmuz darbe girişimi yaşandı. Akla hayale gelmeyen tarzda bir kalkışmayla karşılaşan devlet aygıtı ve halk büyük bir travma yaşadı.
Son bir yıldır, bu şok dalgası atlatılmaya çalışılıyor.
15 Temmuz darbe girişiminin panzehiri, 7 Ağustos’taki Yenikapı buluşmasıydı.
HDP eksiğiyle de olsa bütün siyasileri milyonlarca vatandaşın karşısında bir araya getiren Yenikapı buluşmasının ivedilikle üretmesi gereken dört dinamik vardı.