Darbe ya da darbe girişim-lerine aşina olan Ankara’nın, en alt düzeyden en tepeye kadar zihin dünyasının sınırlarını zorlayan nitelikteki yeni versiyonunun ayrıntıları dudak uçuklatıyor.
Cumhurbaş-kanı Tayyip Erdoğan’ın, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın, kuvvet komutanlarının en yakınındaki isimlerin darbeci ekipte yer aldığı yolundaki haberler işin boyutunu ortaya koyuyor.
Bu çaptaki bir kalkışmanın önceden haber alınamaması üzerinden yapılan değerlendirmeler var.
Şimdilik kesin diyebileceğimiz bilgilerden biri 15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece saat 03.00’te gerçekleşmesine karar verilen, ismi Harekât Yıldırım konulan darbe girişiminin sızma üzerine saat 21.00’e çekilmesi.
Karargâhla üç görüşme
Darbe girişimi öncesinde Genelkurmay Başkanlığı karargâhı ile MİT Müsteşarlığı arasında üç kritik temas gerçekleşiyor.
Birincisi saat 16.00’da, ikincisi 16.30’da, üçüncüsü ise 17.45’te.
Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiler, darbeci komutanlara saat 15.00’te gönderilen şifreli mesajın istihbaratının 1 saat içinde MİT tarafından alındığını gösteriyor.
Türkiye ve Ankara, en uzun gecelerinden birini yaşadı.
Müzelik bir malzeme olması gereken darbenin en acımasız yöntemlerle yeniden hortladığı-hortlatıldığı bir gündemin içindeyiz.
Milliyet Ankara Bürosu’nun; TBMM, İçişleri Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı’yla komşu olan binasında, bomba sesleri altında gelişmeleri sabaha kadar izledik.
Dostlarımıza; “Sığınağa gidin, çıkmayın” gibi, hayatımız boyunca hiç söylemeyeceğimizi düşündüğümüz, filmlerden fırlamış ifadelerde yol gösterdiğimiz, 10 dakikada bir patlayan bombaların ses ve basınç etkisinden kurtulmak için ağzımıza kalem almamız gerektiğini öğrendiğimiz, “Darbe böyle mi olur?” diye soran çocuklarımıza ne cevap vereceğimizi şaşırdığımız, bu ruh hali içinde haber peşinde koştuğumuz bir geceydi.
Ama bu kişisel tecrübe, böylesine bir darbe girişiminin, Türkiye’nin yaşanabilir, demokratik, insan hak ve hürriyetlerine dayalı bir ülke olup olmadığı yolunda yarattığı büyük soru işaretinin yanında çok önemsiz.
Darbelerin kazananı olmaz, ancak bir galibi olur.
Bu uzun gecenin galibi, şüphesiz, tankların önünde, üstünde, paletlerinin sınırında mesajını veren vatandaşlarımız.
Devleti yönetenlerin kendine güveninin de,
Sosyal medyadaki tepkileri görünce ürküyorsunuz:
“Kendi toprağı için savaşmayan adamdan ne hayır gelir.”
“Ülkemize ahlaksızlığı da getirdiler.”
“Dileniyorlar, üç kuruşa çalışıyorlar, ne yaptıkları, ne ettikleri belli değil.”
“Belki de içlerinde teröristler var, aramızda yaşıyorlar.”
Sınır tanımayan bu mesajlara Konya’da köpeğe tekme atılmasıyla başlayan ve ölümle biten kavga, Şanlıurfa’da 22 yaşındaki bir gencin bıçaklanarak gasp edilmesinden Suriyelilerin sorumlu tutulması da eklenince tablo iyice vahim bir hal alıyor.
Tansiyonu yükselten tartışmanın başlığı Suriyelilerin vatandaşlığa alınması.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriyelilerin vatandaşlığa alınabileceğine yönelik açıklamasıyla başlayan, TOKİ evlerine Suriyelilerin yerleştirilebileceği sözleriyle büyüyen bu tartışma çok boyutlu.
Atatürk Hava Limanı’nda yaşanan canlı bomba saldırısında kaybettiklerimizin acısıyla girdiğimiz Ramazan Bayramı’nın ilk gününde başka bir üzücü olay yaşadık.
Giresun Alucra’da Bölge Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Mustafa Doğru ile 7 asker, 4 asker eşi ve 3 çocuğu taşıyan helikopterin yetkililerin ifadesiyle bölgedeki olumsuz hava koşulları nedeniyle düşmesi, hem Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarınına hem de vatandaşlara derin bir üzüntü yaşattı.
Komutanlar üzgün
Kuşkusuz, olayın hangi nedenlerden kaynaklandığı, bir plotaj hatası olup olmadığı konusundaki soru işaretlerini, inceleme ve soruşturma sonuçları ortadan kaldıracak. Ancak, kazanın gerçekleşmesinin ardından ağırlıklı olarak sosyal medyada, “helikoptere eş ve çocukların da alınması” odaklı pek çok tepki, eleştiri gündeme getirildi.
Bölge komutanı ve beraberindekilerin sanki bir aile gezisine ya da pikniğe gidiyorlarmış gibi itham edildiği çok haksız eleştirilerde yöneltildi.
Dün askeri yetkililerle temas etme olanağı buldum.
Herşeyden önce Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar, kuvvet komutanları ve jandarma komutanı başta olmak üzere Genelkurmay ve Jandarma karargâhlarının bu eleştirilerden büyük üzüntü duyduklarını
Atatürk Havalima-nı’na düzenlenen terör saldırısından hemen sonra dünyanın önde gelen yayın kuruluşları Türkiye’ye odaklandı.
Son dakika gelişmeleri aktarılırken, yabancı yayın kuruluşlarındaki uzman gazetecilere ve bölge uzmanlarına yöneltilen iki soru öne çıktı:
1- IŞİD, halkı Müslüman olan bir ülkeyi niye hedef olarak seçiyor?
2- Türkiye’ye yönelik eylemlerin bu kadar yoğunlaşmasının sebebi ne?
IŞİD, Türkiye’de bugüne kadar yedi büyük saldırı düzenledi. Yedi saldırıdan dördü Ankara ve İstanbul’da gerçekleşti.
Örgüt, Türkiye stratejisini güncellerken, saldırıların dozunu artırıyor, yöntemlerini çeşitlendiriyor.
Konuya kafa yoran düşünce kuruluşlarından SETA’nın (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı), kısa bir süre önce yayımlanan, “Sınırdaki Düşman: Türkiye’nin DAİŞ İle Mücadelesi” konulu raporundan genel manzarayı ve alınması gereken önlemleri içeren şu saptamaları paylaşmak istiyorum:
Artık somut öteki
Atatürk Havalimanı’nda 41 masum insanın hayatını kaybetmesine neden olan terör saldırısı bir sürpriz değil.
Her şeyden önce IŞİD’in Türkiye’de bir eylem kapasitesinin olduğu, bunu hayata geçirme ve sonuç alma konusunda çok sayıda örnek ortaya koyabildiğini gördük.
İkincisi, küresel dünyaya başkaldıran IŞİD, küreselleşmenin sembol mekânlarını seçiyor ki, Atatürk Havalimanı, uluslararası niteliğin yanı sıra Asya ile Avrupa’yı birbirine bağlayan merkez ülkenin ana arteri.
Hedef alınan yer İstanbul, uluslararası bir havaalanı ve dış hatlar geliş terminali olması nedeniyle Türkiye’ye “gelenler.”
Geçtiğimiz yıl 20 Temmuz’daki Suruç saldırısından bu yana IŞİD, PKK, DHKP-C ve bağlantılı alt örgütlerinin çoklu saldırılarına maruz kalan Türkiye’nin IŞİD tarafından düşman ülke listesine sokulması yeni değil.
Bu konudaki dönüm noktasının İncirlik’in IŞİD’le mücadelede ABD’lilere aktif olarak açıldığı aşama olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Bir başka deyişle, Türkiye’nin IŞİD’e karşı daha aktif ve görünür bir strateji izlemeye başlamasıyla beraber önceki gece gerçekleşen saldırıya kadar gelindi. IŞİD’in Türkiye’ye dönük operasyonel iştahı zaman içinde Kuzey Suriye ve Irak eksenli yaşanan
Cumhurbaşkanlığı’nda önceki akşam önemli bir iftar buluşması vardı.
Cumhur-başkanı Tayyip Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden kanaat önderlerini, STK temsilcilerini ve bazı akademisyenleri ağırladı.
Homojen olmayan, büyük bir gruptan söz ediyoruz.
Aralarında Muş’tan gelen cami imamları da var, öğretmenler de, aşiretlerden temsilciler de var, terörden doğrudan mağdur olan isimler de.
Yemek ve sohbet planlanandan çok uzun sürüyor.
Öyle ki Cumhurbaşkanı, gece Ankara’dan İstanbul’a döndüğünde sahur davulları çalıyor.
Samimi, gerçekçi bir buluşma yaşanıyor.
Söz konusu iftar buluşması, çözüm süreci travmasının ardından, terörle mücadele operasyonlarının tamamlanmasıyla eşgüdümle yürütülecek yeni sürecin provası niteliğinde.
Ankara’da bir süredir gündemin en önemli başlıklarından biri terörle mücadelede gelinen aşama.
İl ve ilçe merkezlerinde yapılan operasyonların büyük başarıyla tamamlanmasının ardından bölgede ve özellikle de kırsalda yoğunlaşması beklenen saldırılara karşı nasıl hareket edileceği, alan hakimiyetinin tam anlamıyla nasıl sağlanacağı, nasıl bir yol haritasının izleneceği Ankara’da sürekli olarak tartışılıyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde önceki gün yapılan Bakanlar Kurulu bu nedenle büyük önem taşıyordu.
Akar’ın sunduğu bilanço
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın da davet edildiği toplantıda beklendiği gibi dışarıda ve içeride yaşanan gelişmelerin kapsamlı biçimde değerlendirildiğini ve kritik kararların alındığını öğrendim.
Aldığım bilgilere göre, toplantıda operasyonların başladığı 24 Temmuz 2015’ten bu yana terörle mücadele bilançosu incelendi.
Akar’ın Cumhurbaşkanı ve kabine üyelerine aktardığı bilgilere göre 11 aylık bilanço, toplam 7 bin 740 teröristin etkisiz hale getirildiğini gösteriyor.
Bunlardan 5 bin 367’si ölü, 828’i yaralı ele geçirilmiş.