Başbakan Ahmet Davutoğlu, önceki gün, “reaktif bir beyanname olmayacak” diyerek dün kamuoyuna duyurulan Ak Parti’nin 1 Kasım seçim bildirgesinin genel havasını vermişti aslında.
7 Haziran seçim kampanyası sürecinde; savunmada kalmakla, özellikle CHP’nin vaatlerine dönük politikası ile anamuhalefeti gündemde tutmakla, sadece cevap vermekle eleştirilen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun bu eleştirilere kulak veren bir bildirge ve kampanya ile yola çıkacağı dün teyit edilmiş oldu.
Ak Parti açısından daha edilgen bir sürece tanıklık edeceğiz.
Hem seçim bildirgesi hem de Davutoğlu’nun giriş konuşması, uzun ve titiz bir çalışmanın ürünü olarak not edilmeli.
Mesajlar netti.
Ak Parti hareketinin bir reform hareketi, halkın içinden çıkmış bir hareket ve vizyon hareketi olduğunun altını çizen Başbakan’ın seçim bildirgesini bu üç ayak üzerine oturttuğunu söyleyebiliriz.
Davutoğlu, vaatlerini sıralamadan önce 1 Kasım seçimlerinin temel vizyonunu da ilan etti:
Huzur ve istikrar.
Bu nedenledir ki, yeni terörle mücadele konseptini, “huzur ve demokrasi operasyonları” adı altında izah etti.
Çözüm sürecinden vazgeçilmeyeceğini vurgulama ihtiyacı hissederken, esas olanın özgürlük-güvenlik dengesi ve mutlaka kamu düzeni olduğunun altını kalın çizgilerle çizdi.
İstikrarın önemini ise; blok siyaseti, hayır siyaseti ve terör siyaseti ile etiketlediği CHP, MHP ve HDP’nin 7 Haziran sonrasındaki tutumuyla ilişkilendirdi. Ak Partisiz hiç bir siyasi denklemin, dolayısıyla siyasi istikrarın tesis edilemeyeceğini savunmuş oldu.
Siyaset bilimcilerin, demokrasilerdeki pozitif rekabetin sokaktaki vatandaşın hanesine her zaman artı yazacağına dönük tezini kanıtlayan bir vaatler silsilesi dinledik dün.
CHP’nin, emekliye iki ikramiye, asgari ücretin bin 500 TL’ye çıkarılması ile son bildirgesinde özel yer açtığı gençlere dönük çok konuşulan vaatlerine karşılık verme zorunluluğundan söz ediyorum.
Bunlar olmasaydı da Başbakan’dan benzer vaatler duyabilirdik ancak 7 Haziran sürecinde, hayalci sözler, kaynak problemi ve bütçe disiplini konusunda CHP ve MHP’ye alabildiğine yüklenen AK Parti’nin tarihinin en cüretkar bildirgelerinden birini açıkladığı aşikar.
Tüm emeklilere aylık 100 TL zam, asgari ücretin bin 300 liraya çıkarılması, genç girişimciye 50 bin, genç çiftçiye 30 bin TL karşılıksız destek, gençlere bedava internet, yemde ve gübrede KDV’nin kaldırılması, gençlere 100 bin TL’ye kadar faizsiz kredi ve Bağ-Kur-SSK emeklilerinin maaşlarındaki sosyal güvenlik kesintisinin kaldırılması gibi çok sayıda vaat bunun kanıtı.
7 Haziran’da; reformcu kimliğinden, siyasette ahlak, erdem ve etik düsturundan uzaklaşmakla sorgulanan Ak Parti’nin verilen mesajları aldığının duyurulduğu bir bildirge sunumu da dinlemiş olduk.
Davutoğlu tarafından anayasa, demokratikleşme ve adalet reformu başlıkları altında sunulan vizyon; 1 Kasım seçimlerinin sonrasında nasıl bir siyasi tablo oluşursa oluşsun, ağır bir ödev yükünü tarif ediyor.
Siyasi Etik Yasası’nın çıkarılması, cemevlerine hukuki statü verilmesi, seçim barajıyla ilgili düzenleme yapılması ve siyasi partiler Yasası’nda radikal bir revizyon vaatlerinin altını çizdik.
Bu noktada, bildirgede nasıl bir yer kaplayacağı merak edilen Başkanlık sistemine sahip çıkan cümleyi de es geçmeyelim.
Hocalıktan da gelen alışkanlıkla daha çok salon konuşmalarındaki başarısının altı çizilen, miting meydanlarında halkla diyaloğu Erdoğan fenomeniyle karşılaştırılan Davutoğlu’nun ilk kez prompterdan yaptığı bildirge konuşması ve sunumu AK Parti siyasetinde bir “sentez tarzın” yerleşmeye başlaması açısından da irdelenmeli.
Gerçekçi bir iç muhasebe ve profesyonel bir bakış açısının elinden çıktığı belli olan seçim bildirgesi 7 Haziran’de tek başına iktidarı kaybeden Ak Parti’nin 1 Kasım’da bunu yeniden yakalayabilmesi için elindeki bütün enstrümanları en efektif şekilde kullanmaya çalıştığını kanıtlıyor.
Ak Parti’nin bunu başarıp başaramayacağını hep birlikte göreceğiz.