Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dün de görüldü ki Cumhur-başkanı Tayyip Erdoğan’ın şimdilik 15 günde bir yaptığı Ak Parti grup toplantısı konuşmaları için parlamentoya gelişi TBMM Kampüsü’nde hep olağanüstü görüntüler oluşturacak.
Erdoğan, Ak Parti Genel Başkanı seçildikten sonra TBMM’ye ikinci kez geldiğinde yaşanan izdiham bunu gösteriyor.
Cumhurbaşkanı daha Meclis’e girerken başlayan izdiham, grup toplantısından sonra büyüyerek devam ediyor.
Makam aracının etrafını çevirenler, Erdoğan’la fotoğraf çektirmek isteyenler, taleplerini iletmeye çalışanlar, sevgilerini göstermek için çabalayanlar...
Erdoğan, konuşması bittikten sonra uzunca bir süre Meclis koridorlarında örneğine rastlanmayan bu sevgi seline karşılık vermek için kaldı.
Böyle bir teveccüh her lidere nasip olmaz.
Dün Cumhurbaşkanı’yla bir kare fotoğraf çektirmek için birbirini ezen vatandaşların yanı sıra taleplerini iletmek isteyenler de vardı.
Erdoğan, hemen her talebi dinlemeye, kendisine uzatılan her kâğıdı almaya gayret etti.
Bunların içinde biri dikkat çekiciydi.
Hava Harp Okulu’nda okurken, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra tutuklanan ve iddianameleri henüz hazırlanmayan öğrencilerin birkaçının aileleri Erdoğan’a seslerini duyurmak için gelmişti.
Erdoğan, konuyla ilgili bilgisinin olmadığını belirtirken, Ak Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, ailelerin taleplerini not aldı.
Cumhurbaşkanı ayrıca, danışmanlarından ailelerden etraflıca bilgi almalarını istedi.
Komisyon çalışmaya başlıyor
15 Temmuz darbe girişiminden sonra yargı son derece zorlu bir göreve başladı.
FETÖ mensuplarının görüntülerle kanıtlanan suçları bile reddettiği bir ortamda, binlerce kişinin isminin geçtiği darbe girişiminde kimin hangi rolde bulunduğunu saptamak kolay değil.
Özellikle ilk günlerin sıcaklığında çok seri biçimde birçok iş ve işlem yapıldı.
Hemen ardından OHAL kapsamında kurumların devletten FETÖ’yü temizleme süreci başladı.
Burada da çok seri hareket etme zorunluluğu vardı.
Bu süreçler halen sürüyor.
Ancak yapılan iş ve işlemlere karşı yargı yolunun açık olmaması sorunlardan biriydi.
Bu amaçla kurulması için KHK ile düzenleme yapılan OHAL İşlemlerini İnceleme Komisyonu’nun şubat ayından bu yana faaliyete geçmemesi de bir diğer yapısal eleştiri noktasıydı.
Geçtiğimiz hafta, komisyonla ilgili çalışmaların son aşamaya geldiğini, komisyonun Askeri Yargıtay binasında çalışmaya başlayacağını duyurmuştum.
Öğreniyoruz ki Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un, temmuz başında başvuru almaya başlayacağını söylediği komisyon, fiilen çalışmalarına başladı.
Komisyonun, başvuruların hangi usule göre yapılacağı ve değerlendirileceğine yönelik “uygulama kuralları” belirlendi, bu işlemleri yürütecek uzmanların alımıyla ilgili son aşamaya gelindi.
Kısa süre içerisinde komisyonun çalışma usul ve esaslarını gösterecek olan düzenleme Resmi Gazete’de yayımlanabilir.
Komisyonun çalışmaları, FETÖ ile mücadelenin sağlıklı yürütülebilmesi açısından büyük önem taşıyacak.
Komisyonun çalışmaya başlaması, idari kararlar açısından bir dönüm noktası.
Yargıyla ilgili eleştiriler ise bambaşka bir süreç.
Bu eleştirilerde, 15 Temmuz’dan sonra yaşanan bazı kırılma anlarının büyük etkisi var.
Birincisi, darbe girişiminden hemen sonra FETÖ’nün en önemli isimlerinden Adil Öksüz’ün mahkeme tarafından serbest bırakılması ve ardından kayıplara karışması.
İkinci olarak, gazetecilerin yargılandığı davada verilen tahliye kararlarına yönelik gelen büyük eleştiriler ve hemen ardından savcılığın itirazı üzerine tahliye edilenlerin serbest bırakılmadan gözaltına alınarak yeniden tutuklanmaları.
Bir başka açıdan yaşanan kırılma noktası ise eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın damatlarının adli kontrol kararıyla serbest bırakılmaları.
Bütün bu olaylar kuşku yok ki hâkim ve savcılar üzerinde psikolojik etki oluşturuyor.
Tutuklama gerektirmeyen bir dosya söz konusu olsa bile bir hata yapmamak, FETÖ’cü şüphesine maruz kalmamak, suçlanmamak adına savcılar tutuklama isteyebiliyor, hâkimler tutuklama kararları verebiliyor.
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, son değerlendirmesinde yargı üzerinden yapılan tartışmalara açıklık getirmeye çalıştı.
Bakanlık: 7 bin 969 kişi var
Dün Adalet Bakanlığı’ndan tartışılan iki isimle ilgili yapılan adli kontrol kararıyla tahliye işleminin başka kaç kişi için uygulandığını ve dava ile soruşturmalardaki son tabloyu sordum.
Bakanlıktan aldığım sayılar söyle:
Soruşturma kapsamında, yargı mensuplarından, adli ve idari yargıda görevli 2 bin 492 hâkim ve savcı, 104 Yargıtay üyesi, 41 Danıştay üyesi tutuklu, iki Anayasa Mahkemesi üyesi, üç HSYK üyesi tutuklu.
Yine 169 general, askeri öğrenciler ve erler dahil 6 bin 974 albay ve alt rütbeliler, 8 bin 849 emniyet mensubu, 24 vali, 73 vali yardımcısı, 115 kaymakam, 31 bin 498 memur ve sivil tutuklu.
Toplam tutuklu sayısı 50 bin 344.
15 Temmuz 2016’dan bu yana hakkında işlem yapılan şüpheli sayısı toplam 161 bin 751.
Bu genel tabloyu biraz daha açalım.
Gözaltına alınıp, mahkemeden adli kontrol kararıyla bugüne kadar 47 bin 136 kişi serbest bırakıldı.
Tutuklandıktan sonra adli kontrol kararıyla tahliye edilenlerin sayısı ise 7 bin 969.
Adalet Bakanlığı yetkilileri, çok tartışılan damat tahliyelerinin münferit olmadığına, bu 7 bin 969 rakamıyla yanıt veriyor.
Her iki ismin, 7 bin 969 kişi arasında olduğunu belirtiyor.
Başka sayılara da bakalım.
Son tabloya göre hakkında yakalama kararı bulunan 7 bin 605 kişi var.
Gözaltından serbest bırakılanların sayısı 4 bin 264, soruşturmaya ismi yazılıp hakkında işlem yapılmayanların sayısı da 30 bin 597.
Takipsizlik verilenlerin sayısı 3 bin 334, serbest kalanların ise 9 bin 233.
Atlatılan badire büyük, rakamlar da böyle devasa olunca kılı kırk yarmanın güçlüğü de ortada.
Devlet mekanizması çok zor bir işle uğraşırken yargının kılı kırk yararak hareket etmesi bu badirenin bütün boyutlarıyla bertaraf edilmesi için büyük önem taşıyor.