Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HDP, Türkiye’nin siyasetine damga vurmaya adaysa sorular şöyle: TBMM’ye 5. parti olarak giren HDP; Ak Parti’nin, oy yelpazesinin demokratlık kefesini muhafazakârlık kefesinden daha ağır tutarak genişlettiği stratejik hamleyi solda ne kadar başarıyla gerçekleştirebilecek?
Soldaki damdan düşenler, sağda “biz damdan düşeniz” diyenlerin kapısı Ak Parti’nin karşısında, sandıktaki hesapları değiştirecek bir potansiyeli HDP’ye akıtabilecek mi?
HDP, batıda sokak aralarında gezerken, alnındaki “Öcalan Partisi” damgasından kendisini ne kadar sıyırabilecek?
Kandil, elinde silahla orada olduğu sürece, Öcalan’ın, “söz, yetki ve karar mekanizmalarında demokratik katılımcılık esas olacak” sözü ne kadar gerçekçi?
Ve hafta sonu yapılan Büyük Kongre’de, “solda her mağdurdan birazcık” serpiştirmesiyle oluşan tablo, seçimlerde oylarını CHP’ye veren Alevi kitlesini HDP’ye ne kadar çekebilecek?
Kestirme soru ise şu: “HDP’nin ve O’na can veren gücün niyeti ne?”
Bu soruların yanıtları, PKK çizgisindeki partiler kervanının içinden, solda kendisini itilmiş-kakılmış hissedenlerin toplanacağı bir parti çıkıp çıkamayacağını belirleyecek.
HDP’nin hedeflediği fark
BDP içinde ciddi bir çatlağa neden olan Halkların Demokrasi Partisi oluşumunun gündeme geldiği günlerde, merkez medyaya pek yansımayan tartışmaları izlerken Öcalan stratejisi denen stratejinin çok istikrarlı olduğunu düşündüm.
Kürtlerin kapatılan her partisinin ardından yeni bir parti kurulması gerekiyordu tabii ama Öcalan’ın 35 yıllık stratejisi hem parti içinden parti hem de silahlı örgüt içinden PKK’ya hizmet edecek örgüt çıkarmaya dayanmıyor muydu?
Solda kendi çizgisine bir şekilde sempati duyabilecek alanları siyaseten boş bırakmamak, diğer yandan da Marksist kökenli kimi örgütlere silah ve yer verip örgüt kurdurmak yabancı olduğumuz tarih dersleri değil.
Tabii bunların üzerinden epey zaman geçti. Zamanın ruhu şimdi elinde demokrasi meşalesiyle daha bir efelenerek geziyor.
Öcalan da, bu meşalenin aydınlığında daha rahat yol almak istiyor. Her siyasi partinin hedefiyle aynı hedefi ortaya koyuyor. Daha geniş bir alana yayılmak, daha çok Türkiye partisi olmak, daha çok oy almak.
Tek fark; bu hedefe ulaşma başarısı PKK çizgisindeki partiler arasından HDP’yi ayıracak. Seçim başarısını bir coğrafyadan çıkaracak, iktidarla ve sistemle kavgasını sistemle daha entegre yapabilecek bir partiyi yaratacak.
Bütün bunlar olurken Öcalan-Kandil çizgisinin çözüm sürecinin evrilmesini istediği nihai hedef aynı olacak.
Öcalan, HDP Kongresi’nde coşkuyla alkışlanan mesajında ne diyor:
“71 devrimciliği devlete isyan devrimciliğiydi. 40 yıllık isyandan sonra devletle müzakere önemlidir. Zira devrimci mücadeleler, ancak nitelikli bir müzakere süreci ile kalıcı bir şekle dönüşebilir.”
İşte HDP, bu hedefin enstrümanlarından biri olarak ortaya çıktı.
“Biz bu kadar büyük bir işle uğraşırken, sadece kendi coğrafyamızda yüzde 6,5 yetmez” mesajı bu.
Ne kadar mümkün?
Bütün bu değerlendirmelerimden HDP’nin siyaset sahnesine çıkmasından rahatsız olduğum sonucu çıkarılmasın.
Barış sürecine, her koşulda düz ovada siyasete inanan, bu topraklarda Kürt kökenli yurttaşlarımızın yaşadığı zulmün dünya döndükçe telafi edilemeyeceğini düşünenlerdenim.
Sadece, HDP’nin Kürt olmadığı için doğrudan BDP’ye oy vermeyen, ancak hükümetle sorunlu geniş muhalif kesimleri çatısı altında toplayabilecek bir noktaya gelmesinin ne kadar mümkün olacağını sorguluyorum.
Örneğin, ulusalcı muhalefetin ana kanallarından biri olan Alevi kesimi nasıl olacak da HDP için sandıklara koşacak?
Bir tarafta Kürtlere özerk statü hedefi dururken, diğer yandan Gezi’deki direniş nasıl ana slogan olarak kalacak?
Zor işler.
HDP’nin kendini iyice bir anlatması lazım. Buna anlatacaklarını iyi seçerek başlayabilir.