Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

HDP, 1 Kasım seçim bildirgesini dün açıkladı.

Eşbaşkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın giriş konuşmalarını ve bildirgeyi oluşturan iddialı vaatlerini ben de salonda dinledim.

İddiasız siyaset olamayacağına göre bir yönüyle HDP’nin vaatlerine de tıpkı Ak Parti’nin, CHP’nin ve MHP’nin seçim bildirgelerine bakış açısıyla bakmak gerekiyor.

Böyle bakıldığında, demokratik anayasa, yargı reformu, basın özgürlüğü, insan hakları, eğitim ve dış politika gibi temel sorun alanlarına ilişkin olarak bildirgeye yansıyan vizyonun altı çizilmeli.

Haberin Devamı

Bunun yanı sıra, “temel güvence paketi” adı altında her eve ücretsiz su, elektrik ve kira yardımı, asgari ücretin ilk etapta 2 bin TL olması, emekli maaşlarının bu rakama çekilmesi, 15-25 yaş arası tüm gençlere her ay 200 TL ulaşım ve iletişim desteği sağlanması, çiftçilere, esnaflara, öğretmenlere dönük vaatleri konu ederken de örneğin CHP’ye gösterilen ilginin HDP’den esirgenmemesi gerekiyor.

Ya da Ak Parti’nin “İlk günkü aşkla”, “Haydi bismillah” şarkısını, CHP’nin, “Önce Türkiye” sloganını hangi kriterlerle değerlendiriyorsak, HDP’nin, “İnadına barış” sloganı ve şarkısına da aynı pencereden bakılabilmeli.

Ancak, 20 Temmuz’da Adıyaman’da 1 uzman onbaşının şehit edilmesinden itibaren düne kadar geçen sürede 108 şehit cenazesini kaldırmış bir Türkiye manzarasında, HDP’nin en az 7 Haziran’daki kadar oy alabilme hedefiyle açıkladığı seçim bildirgesi öncelenmesi gereken siyasi kriterlerle değerlendirilemiyor.

Dün salondaki genel hava da Selahattin Demirtaş’ın vücut dili de bu taşınması zor bagajı yansıtıyordu.

Demirtaş’ın diğer Eşbaşkan Yüksekdağ’la esprili atışmaları da sadece bir beklentiyi karşılama zorunluluğunun izlerini taşıyordu.

Giriş bölümünde, Erdoğan karşıtlığına ve, “Savaş çıkaran diktatör” jargonuna dayanan bir sunum dinledik.

Demirtaş’ın, “Acaba kimi kastediyor?” sorularına neden olan, ortalama vatandaşın ise, “İnşallah Kandil’i kastediyordur” diyeceği şu cümlelerini not ettik:

“Biz, bugüne kadar halkların yararına her kim olumlu ne iş yaptıysa, taş üstüne kim taş koymayı başardıysa onlara ancak teşekkür edebiliriz. Ama yolun bundan sonrasına HDP ile devam edeceğiz. Doğru rejim değişecek ama adaletli bir rejim inşa edeceğiz. Eşitlikçi bir rejim inşa edeceğiz. Siyasetle akılla barış yoluyla devam etmeliyiz. Gandhi’nin dediği gibi, ‘Adaletsiz rejimi adaletle yıkınız ve alkışlar önüne kansız elle çıkınız’. İnadına HDP, inadına barış. Tekrar uyananların partisine hoş geldiniz.”

Haberin Devamı

Başka notlar da aldık.

Örneğin, bildirgede yer almasına karşın, “demokratik özerklik” deyiminin eşbaşkanlar tarafından dile dökülmemesini.

Ya da “Siyasetin bize sunduğu imkanları öç almak için kullanmayız. Siyaset hırsla, kinle, öfkeyle yapılacak bir şey değildir. Siyaseti akılla, barış yoluyla sürdüreceğiz” cümlesini.

“Halklarımızı böldürtmeyeceğiz, evlatlarımızı öldürtmeyeceğiz” sloganını.

HDP, dün bildirgesi aracılığıyla da silahların susturulması çağrısında bulundu.

Müzakere masasına dönülmesini istedi.

Eşbaşkanların, 7 Haziran gibi biraz tiyatral bir havada sunmaya çalıştığı bildirgenin detayları da “İnadına barış” şarkısının temposu da bu mesajın önüne geçmedi, geçemezdi de.

Haberin Devamı

Yüksekdağ’ın 7 Haziran kampanyasını hatırlatırken dediği gibi, HDP için her şey güzel başlamış ve güzel devam etmişti.

Şimdi, 1 Kasım öncesinde manzara çok farklı.

Bu farkın kapatılabilmesi, HDP’ye oy versin vermesin seçmen nezdinde oluşan tahribatın tamir edilebilmesi için HDP’nin, “İnadına barış” sloganıyla sadece hasmına seslenmemesi gerekiyor.

Sorunu göstermekten daha çok çözüme katkıda bulunması gerekiyor.

Kandil’e de daha çok, “İnadına sivil siyaset” diyebilmesi gerekiyor.