Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Temel tüketim malları grubunda yer alan global markaları Türkiye’ye taşıyan Unilever’in; Türkiye, Asya, Afrika, Orta ve Doğu Avrupa CEO’su İzzet Karaca, “Sürdürülebilir Yaşam Planı-2020” projesini anlatmak için elektrikten yüzde 31, sudan ise yüzde 50 tasarruf sağlayan Türkiye’nin ilk sertifikalı binası olan “Unilever Yeşil Ofis”i seçmişti.
Unilever ürünlerinin satışa sunulduğu 170’ten fazla ülkeyi kapsayan ve çevre, sosyal ve ekonomik alanlarda iyileşmeyi hedefleyen “Plan”ın üç temel “canlılık kriteri” var:
Sera gazı salımı-su-atık...
Dünya doğadan aldığının 2 katını; AB ülkeleri ise 3 katını tüketiyor. En suçluların, en güçlüler olduğunu söylemeye gerek bile yok. Peki, yanlıştan dönmek için bu dünya develerini ne ikna ediyor?
Azalan kaynaklar!

Yaşamı çoğaltıyor
Karaca “Türkiye’deki 7 fabrikamızın 3’ünde yenilenebilir enerji kullanıyoruz” diyor.
Ünilever Türkiye’nin, 2000- 2009 döneminde fabrikalarındaki üretim sürecinde, ton başına enerji yüzde 50 su, yüzde 48, kükürtdioksit emisyonu yüzde 93, katı atık miktarı yüzde 62, karbondioksit salınımı ise yüzde 59 oranında azalmış.
Tüketimi azalan diğer girdiler ise şunlar:
411 ton plastik. 222 ton alimünyum. 20 ton karton, kâğıt. 15 ton çelik-teneke.
Global Unilever fabrikalarında geliştirilen ürünlerde, kalp ve damar hastalıkları riskine karşı, 37 bin ton şeker, 30 bin 370 bin ton trans yağı, 18 bin ton doymuş yağ, 3 bin 640 ton tuz eksiltilmiş...Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünyada yılda 5 yaşın altında 2.2 milyon çocuk yetersiz beslenmeden dolayı ölüyor. Yine yılda 2.8 milyon insan da aşırı beslenmeden dolayı yaşamını yitiriyor. Dünyada yaşayan her 7 kişiden 1’i aşırı kilolu...

İçecek çay bulamayacak!
Unilever ürünlerinin “yaşam döngüsünde” kullanılan suyun yarısının, sera gazı emisyonlarının üçte ikisinden fazlasının, tüketici kullanımından kaynaklandığını saptamış.
Türkiye’de yılda 220 bin ton çay üretiliyor ve aynı miktarda tüketiliyor. Dünyada ise bugün yıllık 400 bin ton olan çay üretimi gerçekletebiliyor. Oysa 10 yıl sonra bu miktar ikiye katlanacak.
Karaca, “Rainforest Alliance” (Yağmur Ormanları Birliği) sertifikalı çay üretimini tamamlamak için kendilerine 2018 yılını hedef olarak koyduklarını belirtiyor.
Çayın üretildiği Karadeniz kıyıları tropik bir iklime sahip değil o nedenle, Kenya’da yıl boyunca çay sürgün sayısı iki hafta 24 olurken, Rize’de yılda 3-4 sürgün gerçekleşebiliyor. Karaca, “Ekonomik krizlerde otomobil gibi büyük harcama kalemlerinin tüketiminde düşüş olurken, biz büyüyoruz” diyor.

Simit parasına 4 kişilik çorba
Geçen yıl 100 milyon euro satış gerçekleştiren Knorr, Unilever’in dünya piyasasında Türkiye’yi çorba pazarında lider konumuna getirmiş. Knorr Türkiye’nin damak zevkine uygun olarak geliştirilen taneli “aşlara” ilgiyi daha artıyormuş.
Bu sonuçları “Kadınlar hazıra alıştı” diye yorumlayan erkek meslektaşlarımın aksine, “yoksulluk” vurgusu yapmak istiyorum.
16 milyon yoksulun yaşadığı Türkiye’de kim taneli aş yiyebiliyor ki... Eti, mercimeği, nohudu, soğanı, salçası...
Unilever “işsizlik” ve “yoksulluk” karşısında, bir simit parasına satılan “çorba” pozisyonunu güçlendirmiş! Elbette modern yaşamın kadınlar üzerindeki etkisini de yadsımıyorum...
Bir başka çarpıcı liderlik ise Cif ve Domestos markalarında; her ikisinden de yılda 100 milyon euro ciroya ulaşıyor.
Temizlik malzemelerindeki artışa, kentsel dönüşümün katkı yaptığını düşünüyorum. CHP Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, Doğu ve Güneydoğu’da evlerin yüzde 38’inde tuvalet olmadığını ve bu nedenle “Abdeshane projesi” başlattıklarını söylemişti... Mutfaksız ev oranı ise Türkiye genelinde yüzde 5, Doğu ve Güneydoğu’da yüzde 14’ler seviyesinde.
TOKİ’nin evleri çoğaldıkça, cif tüketimi artacak; zaman ve para daraldıkça Knorr tüketilecek; Türkiye’ye son 10 yılda, 1 milyar dolar yatırım yapan Unilever, iç pazarda doyacak...