Serpil Yılmaz

Serpil Yılmaz

syilmaz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’de sanayi denince, “otomobil” anlaşılır ve yerli sanayicinin “Türk markası ile otomobil üretemediler, kaporta üretiyorlar” diyerek notu kırılır.
Sokakta karşılığını bulan bu eleştiri kalıbı, önceki gün TÜSİAD kürsüsünde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın da ağzındaydı.
Erdoğan tam karşısında kendisini dinleyen Rahmi Koç’un gözünün içine bakarak “Artık soyadınız gibi bir marka ile şurada biz yerli otomobilinizi üretelim ve dünyaya diyelim ki, bak bu da artık bizim otomobilimiz” cümlesini ettiği sırada hemen gözlerini salonda otomotiv sektöründe yer alan diğer sanayicilerin üzerinde gezdirerek: “Şu anda otomotiv sektörü içinde olan babalar burada... Bu işi halledin. Kendiniz mi yaparsınız, yok ben bunu kendim de yaparım mı dersiniz, nasıl arzu ederseniz...” sözleriyle, yıllardır TÜSİAD ve devlet arasında yarım kalan otomobil öyküsünü çekmeceden çıkardı.

Devrim nasıl yolda kaldı?
Ses tanıdık geldi kulaklara, İTÜ’den izin alıp, 1956 yılında Gümüş Motor fabrikasını kuran Necmettin Erbakan, “Yüzde 100 yerli dizel motoru yapıyor”...
1960 yılında Ankara’da Sanayi Kongresi toplanıyor. Aynı zamanda İTÜ Motor Kürsüsü öğretim üyesi olan Prof. Dr. Necmettin Erbakan “Türkiye’nin kendi yerli otomobilini yapabileceği fikrini ortaya atıyor. Bunun üzerine ihtilal yönetimi Erbakan’a Eskişehir Demir Yolları CER fabrikasını teslim ediyorlar. Buradaki mühendislerle “Devrim” otomobili yapıyor...
Bu öykünün 2008 yılında vizyona giren “Devrim Arabaları” filmindeki versiyonunda “Erbakan” adı anılmıyor...
16 Haziran 1961’de Cemal Gürsel, Türk insanının makus talihine karşı meydan okuma olarak algısını kırmak istiyor ve “29 Ekim’e yüzde 100 yerli otomobil üretimi yetişsin” diyor. CER fabrikasının mühendisleri yani Erbakan’ın ekibi 28 Ekim 1961 sabahı TBMM binası önüne götürdükleri “Devrim” arabasını Cemal Gürsel’e takdim ediyor. Gürsel ertesi günkü kutlamalarda Meclis bahçesinde Devrim”in keyfini sürüyor. Bununla da yetinmiyor, Atatürk de “Devrim” i görsün diye Anıt Kabir’e direksiyon kırıyor ama araba 100 metre sonra stop ediyor.

Şöför “Benzin bitti” diyor...
Arabaya benzin konulmasının unutulduğunu öğrenen Gürsel şu sözü tarihe geçiriyor: Garp kafası ile otomobil yaptık, Şark kafasıyla ikmali unuttuk!

Erdoğan’ın dili
Şimdi gelelim bu hikâyenin TÜSİAD versiyonuna... Genel Kurul’da Başbakan’ın “yumurta atan öğrenciler” meselesinde “Marksist-Leninist” öğrenciler ifadesi, TÜSİAD’ın kuruluş felsefesiyle kendi görüşleri arasındaki tarihi köprüye işaret ediyor.
TÜSİAD’ın ilk 10 yıllık dönemine başkanlık eden Feyyaz Berker’in 70’leri anarken, “Evlerimiz bombalanıyordu; benim, Sabancı’nın, Koç’un... İki darbe dönemi arasında yönetimde oldum” sözleri bizi TÜSİAD’ın kuruluş günlerine götürüyor...
TÜSİAD, 12 Mart darbesinden 25 gün sonra kuruluyor. Berker’le bir söyleşimde “Askerlerle aranız nasıldı?” diye sormuş, aldığım “Ben hiç görüşmezdim, o işi Nejat Eczacıbaşı yapardı” yanıtını bu sütunlarda sizlerle paylaşmıştım...
Bu arada hemen bir dip not vereyim. Dün TÜSİAD’ın internet sayfası değişti; merhum sanayiciler Koç, Sabancı ve Eczacıbaşı’nın yaşam öyküleri siteye eklendi...

İlk sınav Kocatopçu’nun
TÜSİAD ve yerli otomobil markası ilişkisini en iyi, 1985 yılında TÜSİAD Başkanlığı yapmış olan Sanayi ve Ticaret eski bakanlarından Şahap Kocatopçu’nun deneyimlerinde okuyabiliriz. Bir dönem İstanbul Sanayi Odası Başkanlığı da yapan, Türk Şişe Cam’ın efsane genel müdürü Kocatopçu da, ihtilallerin vazgeçilmez ismiydi.
İlki 1960-61, ikincisi 1980-81 döneminde olmak üzere iki kez Sanayi Bakanlığı yapan Kocatopçu’yu ilk göreve çağıran Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel olmuştu.
Az önce okuduğunuz “Devrim” arabası deneyini Kocatopçu’dan dinlediğim bir öyküyle birleştirerek burada paylaşmanın sırası geldi.
Kocatopçu’ya “1960 darbe yönetimi ile ancak bir yıl çalışabildiniz; Neden?” diye sormuştum. Yanıtını vermekte zorlandığı bir konuya temas ettiğim belliydi. Ancak daha önce bahsettiğim “Devrim” arabası öyküsü ile Kocatopçu’nun istifası arasında önemli bir bağ olduğu anlaşılıyordu. Zira “Devrim” arabasının üretim sürecinde, Sanayi Bakanı’nın istifa etmesi çok normal sayılabilecek bir gelişme olamazdı.

Ekonomik değil gerekçesi
Kocatopçu isteksizce de olsa anlattı... Bana yerli otomobil üretilmesi talimatını verdi. Ben de Amerika’da, Avrupa’da konuyu araştırdım ve uzmanlardan aldığım bilgiler ışığında “Efendim biz yerli bir marka üretemeyiz, çünkü pazar sorunu olur” raporunu verdim... Bunun üzerine askerler “Bizim bunu üretecek adamlarımız var” dediler, sonra baktık ki Erbakan’ın ekibi görevlendirilmiş, ben de istifa ettim.”

Ali Kibar: Yaparız, çok kolay
Önceki gün TÜSİAD Genel Kurul’unda otomotiv sektöründe üretici ve ihracatçı olarak yer alan Mustafa Koç ve Tuncay Özilhan gazetecilere özetle “Bu işin olması neredeyse imkânsız...Teknolojimiz yetmez” dediler...
Aynı salonda Hyundai’nin üreticisi Kibar Holding’in patronu Ali Kibar ile bu konuyu uzun uzadıya konuştuk. Kibar önce şunu söyledi: “Bu iş çok kolay, hemen olur; uzay teknolojisi değil ya, yeter ki devlet desteklesin!”
Hükümet’in “Sanayi Strateji Belgesi” yerli otomobil marka üretimini destekleyeceği sinyallerini veriyordu, Kibar bu tezi kuvvetlendirdi “Hükümetle görüştük, yerli bir marka çıkarabilmek için gerekli olan düzenlemeleri konuştuk. Gerekirse kamu-özel ortaklı bir üretim yapabiliriz noktasına geldik” bilgisini veriyor.
Kibar, “Yurtdışında binek diye satılan otomobiller bize ticari sınıfında geliyor ve vergisi yüzde 10’lara düşüyor. Bu durumda yerli sanayi nasıl rekabet edebilir. Türkiye’de yılda 500 bin otomobil satılıyor. Bir fabrikanın verimli olması için en az 200 bin otomobil üretim kapasitesi olması gerekir. Pazarı yaratacak desteklere ihtiyaç var; yapsınlar hemen üretelim...”
Belli ki Türkiye çok yakında bir yerli otomobil markası üretmeyi deneyecek, umarım bu kez yoluna Şark kafası çıkmaz...