İSMAİL Beşikçi böyle diyor, “Kürtler Kürtlerle yaşasınlar.” Sevgili Neşe Düzel’in sorularını cevaplandıran Beşikçi, ‘Kürtçülüğün Esasları’nı anlatıyor.
Ortadoğu’da Türklerin, Arapların, Farsların devleti var, 40 milyon Kürdün de olmalı. 450 bin nüfuslu Lüksemburg bir devlettir, Kıbrıs’ta 200 bin Türk KKTC’yi kurdu ve Türkiye destekliyor.
Türkiye’deki 20 milyon Kürt de kendi devletini kurmalı....
Neşe Düzel, Beşikçi’nin bu fikirlerini “ırka dayalı devlet” olarak niteliyor, demokratik bir devlette çeşitli ırkların özgürce yaşamasını savunuyor ama Beşikçi ısrar ediyor:
“Ben öbürünün daha doğru olduğunu düşünüyorum. Kürtler Kürtlerle bir arada yaşasınlar...” (Taraf, 8 Eylül)
Uluslaşma süreci
Sadece Beşikçi değil, Kürtçü milliyetçilerin temel görüşleridir bunlar. İşte Mehdi Zana’nın sözleri:
“Dünyada bütün ırklar kendi sınırlarına çekilmediği sürece dünya insanlarının birleşmesi mümkün olmaz... Şimdi biz Farslarla, Araplarla, Türklerle nasıl bir arada yaşarız?” (Medya Güneşi, Şubat 1992)
PKK yayınlarına da bu Pankürdizm ideolojisi hâkimdir, sadece siyasi şartlara göre üslupları değişiyor.
Şu bir gerçek: Eğitim, şehirleşme, iletişim gibi modernleşme dinamikleriyle Kürtler eski kapalı aşiret yapılardan çıkarak bir uluslaşma sürecini yaşıyorlar.
Cumhuriyet gazetesi de “Kürtlerde son zamanlarda ulusallaşma eğilimlerinin yoğunlaştığını” yazmıştı. Gazeteye göre, İslami bağların zayıflamasıyla, Kürtlerin “Ulusal, laik, çağdaş kimliklerine kavuşmaları tarihsel ve bilimsel açıdan kaçınılmazdır. Türkiye’deki Kürt sorunu bu bakımdan yadırganacak bir konu değildir.” (Cumhuriyet, 10 Ağustos 2009)
Onun için bölgede sadece DTP ve AKP var.
Ve sorun, sıradan bir terör hadisesi olmayıp geniş kitle tabanlı bir etnik milliyetçilik hareketidir.
Tepki olarak, Türklerde de “Türkler Türklerle bir arada yaşasınlar” eğilimini yansıtan nüfus mübadelesi ve referandum gibi düşünceler ortaya çıkıyor.
Benim duygularım da bazen “evli evine, köylü köyüne” diye homurdanıyor doğrusu.
Beşikçi’nin dediği gibi öyle bir Türkiye’nin “daha rahat ve özgür gelişebileceği” de bir gerçek...
Teori körlüğü
Fakat Türkler ve Kürtler nasıl ayrılacak?!
İşte “ırka dayalı devlet” şampiyonlarının döne döne düşünmesi gereken hayati soru budur!
Beşikçi, hapislerde geçen hayatının verdiği öfkeyle ve ‘teori körlüğü’yle konuşuyor.
Beşikçi ve etnik milliyetçiler bu körlükle düşünemiyorlar ki, Kıbrıs’ta “200 bin Türk”ün bir coğrafyada toplanmasıyla, Türkiye’nin bütün illerinden milyonlarca Kürdün yerlerinden kopup bir coğrafyada toplanması aynı şey midir?!
“Her ırkın kendi coğrafyasına çekilmesi”, yani iki tarafın da ırkçılarını coşturacak karşılıklı etnik temizlik!
Türkler için de Kürtler için de korkunç felaket olur bu! Tarih feci örnekleriyle dolu.
Başka bir yazımda da belirtmiştim; evet Kürtler bir yönüyle “uluslaşma” sürecini yaşıyorlar ama öbür yönüyle, Kürtler Türkiye’nin bütününe daha fazla entegre oluyorlar, iç içe geçiyorlar, nasıl ayıracaksınız? (Milliyet, 26 Nisan 2007)
İlk şart sağduyu
Kürt meselesi sadece “uluslaşma”dan ibaret olsaydı çözüm çok kolaydı; evli evine, köylü köyüne...
Ama “entegrasyon” da çok ileri boyutlarda, milyonlarca Türk ve Kürt iç içe geçmiş!
Çözüm diye Kürtlerdeki “uluslaşma”nın maksimalist taleplerini esas alsanız, kitlesel çatışmalarla kan gövdeyi götürecek!
“Uluslaşma”yı yok sayıp sadece “entegrasyon”u esas alsanız, sorun çözülmeyecek!
Böylesine çok karmaşık, çok zor bir sorundur bu! O yüzden çeyrek asırda 35 bin insanımız öldü zaten!
Birinci şart, sağduyudur, itidaldir, duygularımızı yatıştırıp pragmatik akılcı olmaktır.
Türklerin de Kürtlerin de en büyük düşmanı teori körlüğü ve taşkın duygulardır.