Haberin Devamı


İRAN'IN halk tarafından seçilmiş reformist Cumhurbaşkanı Hatemi'nin başı açık bayan bir muhabire mülakat vermesi nedense kimsenin dikkatini çekmedi...
CNN'in ünlü muhabiri Bayan Christian Amanpour, başı açık olarak, Hatemi tarafından Cumhurbaşkanlığı makamında kabul edildi ve canlı mülakat yaptı!
Halbuki aynı Amanpour, geçen sene İran hakkında yaptığı programda, başını kapatarak devlet yetkilileriyle ve sokaktaki erkeklerle görüşebilmişti...
Hatemi, Cumhurbaşkanlığı makamında başı açık bir bayanı kabul edip mülakat vermenin "simgesel" önemini bilmez olur mu?!
Gerçi İran kökenli Amanpour dinen Hıristiyandır ama İran'da, dini ne olursa olsun, ister resmi bir konuk, ister Batılı bir turist, bayanların başını örtmesi mecburidir.
Hatemi, ilk defa başı açık bir bayanı makamında kabul edip demeç vermekle başını açma özgürlüğünü bir tür ve bir ölçüde meşrulaştırmıştır!
İran şartlarında çok önemli bir adımdır bu...
* * *
HATEMİ, bizde "molla" deyip geçtiğimiz ulema sınıfındandır, "ayetullah"tır. Almanya'da felsefe okumuştur.
Hürriyetleri savunmakta, adım adım genişletmektedir de...
İran'da ordu ve yargı cihazları Devrim'in bağnazlığını sürdürse de, reformist bir basın varsa, seçilmiş Hatemi sayesindedir!
Çağımızda "liberal İslam"ın önde gelen isimlerinden İranlı büyük düşünür Prof. Abdulkerim Suruş, İran YÖK'ü tarafından "meslekten ihraç" edilmiyorsa, Hatemi tarafından korunduğu içindir!
Suruş'un görüşlerini şöyle özetleyebiliriz:
"İslam'da hep vazifeler vurgulanmıştı. Çağımızda ise hak ve hürriyetleri de vurgulamak gerekiyor..."
Evet, İslami metinler "haklar ve hürriyetler"i arayarak okununca çok farklı sonuçlara varılabiliyor.
Mesela ibadetler Allah'a karşı ödevlerimizdir ama devletle birey ilişkileri bakımından ibadet yapmak da yapmamak da bireysel özgürlük alanıdır. Devlet yasaklayamaz da zorlayamaz da... Reformistlerin temel tezi bu...
Halbuki rejimin kurucusu Humeyni hep "vazifeler"i vurgulamış, bireylere serbest alan, hürriyet alanı bırakmamıştır; herkesin 80 yaşındaki bir insan gibi sofu ve siyaseten de rejimin militanı olmasını istemektedir.
* * *
AMA İranlı başka bir "reformist" Ayetullah Erdebili soruyor:
"18 yaşındaki bir gencin 80 yaşındaki bir fakih gibi yaşamasını bekleyebilir miyiz?" (İslamiyat, Sayı 2, sf. 26)
Bu soruyu sorduran, çağımızdaki kentleşme, ticarileşme, eğitim ve iletişim gibi sosyolojik dinamiklerdir. Bu dinamikler "birey"i ortaya çıkarıyor. Herkes artık bir 'blok'un parçası olmak yerine, 'kendi' anlayışını oluşturuyor.
Türkiye'de de bir yandan İslami kesimde daha önce akla hiç gelmemiş konuların tartışılması, mesela kadın haklarının ele alınması, öbür yandan Kemalizmin liberal ve sivil toplumcu versiyonlarının ortaya çıkması, hep bu sosyolojik dinamikler sebebiyledir.
İsteyen istediği gibi düşünür, istediği gibi yaşar, başını açar veya örter...
Başları Tunus'taki gibi zorla açtırmak da, bizdeki gibi kamusal alanda hak ve hürriyet mahrumiyetleri koymak da, İran'daki gibi zorla kapattırmak da çağımızı anlayamayan "doktrincilik" zihniyetinin versiyonlarıdır...
Halbuki çağımızda sosyal gelişmenin motoru, istediği gibi yaşayıp istediği gibi düşünen "birey"dir.