MECLİS Başkanı Bülent Arınç’ın eşi Münevver Arınç Hanımefendi başörtüsüyle Cumhurbaşkanı’nı uğurlamaya geldi, saygısını gösterdi, modern protokole katıldı. Sezer de medeni ve saygılı bir şekilde onunla tokalaştı.
Ve, Akit yazarı Mustafa Kaplan, Arınçlar’ı eleştirdi:
"Bizim bildiğimiz... erkekle kadının tokalaşması İslam dinine göre haramdır..."
Hayrettin Karaman gibi çok saygın din bilgilerinin hazırlayıp Diyanet Vakfı’nın yayımladığı "İlmihal"e göre ise:
"Kadın ve erkeğin tokalaşmasını yasaklayan bir ayet olmadığı gibi, Hz. Peygamber’in bu yönde bir sözü de yoktur..."
Peygamberimizin yaşadığı toplumda kadınla erkeğin tokalaşması adeti yokmuş. Bu rivayetlere bakarak, bazı din bilginleri tokalaşmanın dinen haram olduğu sonucuna varmış, yani eski bir geleneği din zannetmişler!
"İlmihal" ise, bu rivayetlere bakarak kadınla erkeğin tokalaşmasının haram olduğu sonucuna varılamayacağını, tokalaşmanın gelenek ve kültürle ilgili bir mesele olduğunu anlatıyor. (Cilt 2, sf. 477 - 478)
***
BENİM anladığım; isteyen tokalaşır, isteyen tokalaşmaz; gelenek ve bireysel tercih meselesi... Ama protokolün ve görgünün gerektirdiği yerde tokalaşmak lazımdır.
İlmihal uzmanı değilim. Benim üzerinde duracağım konu, değişen sosyal ve kültürel faktörlere göre din hakkındaki anlayışların da değişmesidir. Mezhepler, içtihatlar bundan doğmuştur.
"Zamanın değişmesi ile hükümlerin değişmesi" hem fıkhi hem tarihi bakımından çok önemli, ciltler dolduracak bir konudur.
Pakistanlı "reformist İslamcı" büyük alim Fazlurrahman’ın "dinsel olanla tarihsel olanı ayırdetmek" formülü de böyledir.
Tarım toplumunun din anlayışlarıyla zamanımızdaki kitle toplumunun din anlayışları arasındaki devamlılık ve değişimler nelerdir?!
Ciltleri dolduracak bu konuda yeterli bilgimiz var mı?
***
MERHUM Ahmet Taner Kışlalı, Ayşe Nil’in "Paşama Mektuplar" kitabından alıntı yaparak laik kesimin bir kusurunu vurgulamıştı:
"Kabahat bizde, hepimizde. Dine tümüyle yüz çevirmeyip ona sahip çıksaydık, işimiz daha kolay olurdu. En azından bir ağırlığımız olurdu. İnsanlara ne dediğimizi anlatabilirdik. Aynı dili konuşurduk..." (Cumhriyet 4 Ocak 1998)
İlmihal bilgisi onu önemseyenler için gereklidir. Fakat din sosyolojisi, din psikolojisi gibi bilgiler laikler için de elzemdir.
Bu bilgilere "tümüyle yüz çevirme", işte "militan laikliğe" yol açıyor.
Ticarileşme rasyonalizasyon getirir; biz ise "irticai sermaye" diye evhamlanıyoruz!
Eğitim, kentleşme, kamusal alana ve demokrasiye katılım gibi süreçler gelenekselliğin tedricen aşılmasına, mesela kadın eşitliği fikrinin dindarlarda da gelişmesine, genel liberalleşmeye, din anlayışlarının çeşitlenmesine yol açar.
Biz, sosyolog Weber’in "rasyonalleşme" dediği bu seküler süreçlere katılımı, mesela başörtülü kızların okumasını yasaklamayı "akılcılık" sanıyoruz!
Dünya devleti küçültüp bireysel ve toplumsal inisiyatiflerin önünü açarken, biz kamusal alanı devletleştiriyoruz! Aferin!
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025