TAM ANLAMIYLA BİR SPOR KENTİ

23 Ocak 2019

ADANA uçağı Atatürk Havali-manı’ndan kalkıp yükselişe geçtiğinde, ben de kafamı koltuk başlığına yaslayıp şöyle bir geçmişe gittim. Varış noktamız Türkiye’nin en çok göç alan ve en bilindik on kenti arasında bulunan Mersin olunca, “Mersin’e en son ne zaman gitmiştim, orada neler yapmıştım, nereleri gezmiş, neler yemiştim, beni etkileyen her hangi bir olay olmuş muydu?” diye düşünmeye başladım. Yok yok öyle hemen aklıma tantuni ve cezerye gelmedi. Cezeryeye lafım yok. Zaten laf eden taş olur... Sadece böylesi olağanüstü bir tatlının bunca zaman “Dünya Tatlı Mirası”na dahil edilmemiş olmasına inanamıyorum hepsi o! Ama gerçekçi konuşayım tantuni sevmem. Çok yağlı olur, ayrıca da en iyi yaptığını iddia edenler bile malzemeden çalarlar... Tantuninin tadını almak istiyorsanız size önerim malzemesini duble koydurun ve tek yaprak lavaşa sardırın...

Mersin’e son ayak bastığımda 2013 yılının haziran ayıydı. Keskin sıcaklar başlamış, o ağır nem çoktan kentin üzerine karabasan gibi çökmüştü. Akdeniz Oyunları’nın açılışını izleyip bir iki gün sonra da dönmüştüm. Doğrusu şu ki şehirle ilgili aklımda çok fazla bir şey kalmamış. Hatırladığım hummalı bir altyapı çalışmasının başladığı ve yerel

Yazının Devamı

Tutun düşüyor!

22 Ocak 2019

Asırlık tarihi boyunca şampiyonluk için mücadele eden bir takımın hiç bilmediği, hiç yaşamadığı bir kulvarda yarışıyor olması onu, hata yapmaktan korkan, oyun disiplinini unutan, tedirgin, ürkek bir takım haline getirmesi kadar doğal bir şey olamaz...
Fenerbahçe kümede kalma mücadelesi veriyor. Yani sorular bu sezon hiç çalışmadıkları yerden çıktı. Bilmedikleri, hiç yaşamadıkları hatta akıllarına dahi getirmedikleri bir iş yapmaya çalışıyorlar... İşte bu yüzden, dün gol attıktan sonra ne yapacağını bilmeyen bir takım vardı sahada... Oysa, bu sezonun en kritik ve belki de dönüm noktası olan bu maçın kazanılması çok önemliydi. Ama olmadı... Gerçekçi olalım, ruhunu kaybetme noktasına gelmiş bu takım kazanma becerisini de yitirmiş...
Gole kadar hiç de fena bir Fenerbahçe yoktu sahada... Ama ne zaman ki sarı-lacivertliler Soldado ile golü buldu işte o zaman başka bir takım çıktı karşımıza... Kimlik değiştirmişlerdi. Onca tecrübeli oyuncu olmasına karşın Volkan dahil takımın tamamı koruma içgüdüsüne büründü... Böyle olunca da, top da, oyun da Bursaspor’un oldu.
İkinci yarı Samet Aybaba’nın iki dokunuşu ölüp ölüp dirilen sarı-lacivertli takımı tam anlamıyla perişanlar mangasına

Yazının Devamı

Risk, üç puan getirmedi

9 Aralık 2018

Bir tarafta sakatlıklar, diğer tarafta cezalar, üstüne bir de hem form düzeyi düşük hem de güven duyulmayan oyuncular olunca doğal olarak kadro kurmak ve kurulan bu kısır kadrodan üst düzey pozitif futbol beklemek hayalcilik olur. Galatasaray’ın şu anda içinde bulunduğu durum budur. O nedenledir ki, Rizespor önünde kazanılan bir puan da ya da kaybedilen iki puan da sevinilecek, bir o kadar da üzünülecek bir durum değildir...

Bu genel tespitimizi yaptıktan sonra gelelim dün eldeki oyunculardan ortaya çıkan kadronun performansına... Gerçekçi olmakta fayda var. Cezalı Fatih Terim, tribünde oturuyor olsa da gölgesi kesinlikle saha kenarında... Ondan olacak ki ilk yarı Terim’in o çok sevdiği 4-2-4 düzeni neredeyse kusursuz işledi. Ana sorun bu işleyen sistemde son vuruş becerisindeki düşük kaliteydi. Sağlam üç pozisyon sadece tartışmalı bir gol getirdi.

Bu yarıda ve maçın genelinde Selçuk İnan’ın yüksek verimli oyunu belki Galatasaray’a bir puanı getiren en önemli unsur olarak karşımıza çıktı. İlk yarıdaki bir başka önemli durum da Rizespor Teknik Direktörü Okan Buruk’un Galatasaray’ın çok oyuncuyla hücum etmesine, ilerde yoğun biçimde baskı kurmasına reaksiyon gösterecek bir yapıyı

Yazının Devamı

Atan da Konya, yiyen de Konya

24 Kasım 2018

Cezalar, sakatlıklar ve onun getirdiği moral bozukluğu Galatasaray’ın dün vasatın altında kalan performansının net karşılığıydı. Ciddi sayıdaki eksiklere rağmen sarı-kırmızılı ekibin maça başlayan on biri aslında hiç de yabana atılır değildi... Bunun farkında olan yeni Konyalı Aykut Kocaman ilk yarıda haddini bilerek, biraz da fazla çekinerek topu rakibe bıraktı, böyle olunca da Galatasaray özellikle ilk 20 dakikada istediği gibi oynadı... Ama gerçekçi konuşmakta fayda var, sarı-kırmızılı ekip o anda da maçın genelinde de bal yapmayan arı gibiydi; zaten golü de tam anlamıyla şans golüydü.
Zorunluluktan üçlü savunma ile oynayan Galatasaray’da gözle görülür bir tedirginlik, sonrasında da yorgunluk dün çok net bir şekilde hissedildi.
Orta alanda Selçuk-Fernando ikilisinin tempo yükseltmekte ve kanatları sıfıra kadar göndermekte yeterli beceriyi gösterememesi Galatasaray’ın hücum performansını allak-bullak etti. Buna elbette Onyekuru’nun kendine alan bulamaması, alternatifsiz Eren’in güçsüzlüğü ve tabiki Feghouli’nin tek devrelik oyununu da eklemeliyiz.
Aykut Kocaman’ın dersini çok iyi çalıştığı, Konyasporlu futbolcuların da Kocaman’ı müthiş bir hızla benimsediği yatsınamayacak

Yazının Devamı

Zoru kolay yapmak

11 Kasım 2018

Sakatlıklar, cezalar ve büyük moral bozukluğu, Kayseri karşısında Galatasaray’ı yeni bir sorun yumağına sokacak iddiaları boşa çıktı. Boşa çıkaranlar da, kendilerinden umut kesilenler, yedekliği kader kabul edenler, giydikleri formanın büyüklüğünü bilmeyenlerdi. Galatasaray, ne kadar özel bir camia olduğunu dün onca soruna karşın bir kez daha kanıtladı.
Kayserispor önünde; Ozan, Maicon ve Serdar Aziz’den kurulu üçlü bir savunma ile yer alan Galatasaray, istenmeyen adam noktasına gelen Feghouli’nin liderliği, hamle oyuncusu gibi duran Onyekuru’nun, “Bu takımın değişmezi benim” mesajıyla dün farklı sonuca gitti.
Kimine göre temposuz, kimine göre disiplinsiz, kimine göre ise vurdunduymaz diye tanımlanan Feghouli, kumaşının iyi olduğunu ona mecbur kalındığında gösterdi. Yüksek temposuyla Kayserispor’un oyundan düşmesini sağlayan Feghouli, bu bireysel becerisi ile Galatasaray’ın takım olarak belki de bu sezonun en aklı başında, en haddini bilen performansını göstermesini sağladı.
Feghouli, yanına Belhanda’yı da alıp orta sahada gösterişsiz ama şaşırtıcı bir pres uygulayınca daha 25. dakikadan itibaren maçın ibresi tamamen Galatasaray lehine döndü.
Hücumda üçlü, savunmada ise beşli

Yazının Devamı

Zaman kazandılar

8 Ekim 2018

Fenerbahçe evinde oynadığı bütün maçlara kazanmak için çıkar. Rakibin adı-sanı, ülkesi, teknik adam ya da oyuncu kalitesi farketmez. Hücum etmek, galibiyet için oynamak ana felsefedir. Bu bir Kadıköy Geleneği’dir ve Fenerbahçe Büyüklüğü bunu gerektirir... Ne yazık ki bu tarihi gelenek unutulmaya yüz tutmuş durumda. Görünen o ki ne Comolli’ye ne de Phillip Cocu’ya bu gelenekten bahseden olmamış. Saracoğlu’nun duvarlarında yer alan, bütün Fenerbahçelilerin yüreklerine kazınan İslam Çupi’nin Fenerbahçe’nin büyüklüğüyle ilgili sözlerini tercüme etmek kimsenin aklına bile gelmemiş. Umarım bugünden sonra birileri çıkar ve bunu yapar, yoksa bundan sonraki tüm maçlarda kazanmak için değil, önce rakibi durdurmak ardından da beraberliğe sevinmek için sahaya çıkan bir Fenerbahçe izleriz...

Tıpkı dün izlediğimiz Fenerbahçe gibi...Üstelik kendi standardının çok altında oynayan Başakşehir’e rağmen...

Sarı-lacivertli ekipte korku dağları bekliyor... Bütün oyun planı “telaş” üzerine kurulmuş. Oyuncular sistemi sahaya yaymak, set oynamak yerine alışkanlıkları sayesinde bir yapı inşaa etmeye çalışıyorlar. Kurgusu herhangi bir antrenmada denenmiş tek bir organize atak izlemedik. Fenerbahçe adına

Yazının Devamı

Erken veda

2 Eylül 2018

Fenerbahçe’nin tarihinde kötü sezon başlangıçları bir hayli çoktur. Bunlara bir de Phillip Cocu eklendi. Görünen o ki Cocu’nun Fenerbahçesi lige 4. haftada havlu attı... Bir geri dönüş olur mu, bu puan farkı kapanır mı, Fenerbahçe yeniden şampiyonluk hesapları yapabilir mi? Elbette mümkün. Ama gerçekçi olmak lazım dünkü Phillip Cocu’nun Fenerbahçesi böyle bir geri dönüşü gerçekleştirme şansına sahip değil. Hayal görmeye gerek yok. Cocu ile olmayacak. Yol yakınken ve beklentilerde bu yöndeyken bir değişim şart...

Ali Koç’un Fenerbahçesi her türlü değişimi kaldıracak krediye ve beklentiye sahip. Ama Hollandalı’nınki öyle değil.

Belli ki o da kendi doğruları üzerinde ısrarcı. Sisteminden vazgeçmiyor ama oyuncudan vazgeçiyor. Sistem yorgun, sistem iflas etmiş olsa bile ısrarını sürdürüyor, bu ısrar yüzünden formda oyuncuyu dahi kenarda tutuyor... Açık söyleyelim, net konuşalım Phillip Cocu’nun Fenerbahçesi’nden ne köy olur ne de kasaba. Olsa bile o köyün muhtarı Cocu olamaz.

Diego Reyes iyi bir cv’ye sahip olabilir. Etkili görüntüsüyle rakiplerine maç başlamadan korku salabilir. Ama o da etten kemikten. Maç eksiği Reyes’i de diğer bütün futbolcuları olduğu gibi etkiler.

Düşük fizik gücü

Yazının Devamı

Cocu ve Barış

12 Ağustos 2018

Öncelikle Fenerbahçe taraftarına hoş geldin demek lazım... Çok uzun bir aradan sonra bir derbi dışında Kadıköy 40 bin kişiyi birarada gördü. Harikaydılar... Belli ki, onlar Fenerbahçe’yi özlemiş, Fenerbahçe de onları... Başlangıç böyle olursa devamını siz düşünün...

Ali Koç ve yönetimi bir “Yeniden Doğuş” gerçekleştirmişler... Bu dün çok net tribünde de saha içinde de ve özellikle kenar yönetiminde görülüyordu.

Hazır kenar yönetimi demişken Phillip Cocu’ya da hoş geldin mesajımızı iletelim... Ligin ilk maçına Barış ile başlayarak bu sezon sıklıkla gençlerden kurulu kadroyu sahaya süreceğini bize gösterdi. İlginç olan çok sevdiği ve Hollanda’da asla vazgeçmediği 4-3-3’e Topal-Souza ikilisini de adapte etmiş olmasıydı. Ne var ki 4-3-3 kısa sürdü... Biz uzunca bir süre o yıllardır alıştığımız 4-2-3-1’i izledik... Cocu mu istemişti, yoksa Topal’la Souza’yı yan yana gören diğer oyuncular alışkanlıklarına geri mi dönmüşlerdi bir izleyen olarak çözmek zor... Ama önceki sezonlardakinden biraz daha tempolu ve biraz daha az pas hatası yaptıkları da bir gerçek... Ancak savunmanın bireysel hata yapma alışkanlığı da her zamanki gibi hat safhadaydı. İşte o hataların en sonuncusunda da kaleci

Yazının Devamı