Los Cabos Meksika
Yüzlerce kilometrelik ince uzun Kaliforniya yarımadasının tam ucundayız, Los Cabos’ta. Wall Street Journal Los Cabos’u, “Şık oteller ve harika plajların olduğu bir tatil beldesi” diye tarif etmiş internet sitesinde.
Etrafı pek göremedim ama bana kalırsa Antalya’nın birkaç gömlek altında, otellerden başka pek bir hayat belirtisi olmayan, çölle Pasifik’in kucaklaştığı bir yer burası. Sıcağı ise Antalya’yı aratmıyor.
Bulunduğumuz Sheraton Oteli’nin birkaç kilometre ötesindeki Hilton’da havadan daha da sıcak bir gündem var. Aralarında Başbakan Erdoğan’ın da bulunduğu G-20 ülkelerinin liderleri 4 yıla yakın zamandır atlatılamayan küresel krize çözüm aramak için biraraya geldiler.
Dünya nüfusunun üçte ikisine, dünya ekonomisinin ise yüzde 85’ine hükmeden 20 ülkenin öncelikli konusu Avrupa: Yunanistan’da kurtarma paketine sahip çıkacak bir koalisyon kurulacak mı, aşağı yukarı 2’şer trilyon dolarlık ekonomiler olan İspanya ve İtalya uçurumun eşiğinden dönebilecek mi? Wall Street Journal haberinde 2009’daki Pittsburgh ve Londra zirvelerini hatırlatmış.
O zirvelerden çıkan “piyasalara para pompalama” kararlarının ardından dönemin İngiltere Başbakanı Gordon Brown’ın “Dünyayı kurtardık” demeciniÖ İyi hatırlıyorum, özellikle Londra zirvesinde Brown “parasal gelişme” için çok bastırmış ve bu yönde kararların alınmasında çok etkili olmuştu. Hatta İngiltere merkezli Financial Times Brown hakkındaki bir makalede “Dünyayı kurtaran adam” nitelemesini kullanmıştı. Biz de önemsemiş birinci sayfadan kullanmıştık bu sıfatı. Herkes yanılmış.”
Avrupa’nın Herkül’ü...
Bugün öyle bir noktadayız ki, Avrupa’nın Herkül’ü rolünü ister istemez üstlenen Almanya Şansölyesi Merkel, Yunanistan seçim sonuçları belli olmadan ülkesini terkedip Los Cabos’a gelemedi. Sabaha karşı CNN’den izledim Merkel’in buraya inişini.
Merkel’in ruh hali pak parlak değildir sanırım. Çünkü Yunanistan’da Euro yanlısı Yeni Demokrasi’nin yine kurtarma paketini destekleyen PASOK’la koalisyon kuracak çoğunluğu sağlamasına karşın, ülkedeki siyasi atmosfer hayli sert.
PASOK koalisyona, reformları yumuşatma yanlısı olan Syriza partisinin de katılmasını istiyor. Ancak, Syriza’nın genç ve karizmatik lideri Aleksis Tsipras’ın dünkü çıkışı bu ihtimali yok etmiş görünüyor: “Yeni Demokrasi ve PASOK Yunan bayrağını gönderden indirmeyi ve Merkel’e teslim olmayı planlıyor”.
Yunanistan’da maaşları düşürülen emekliler, işini kaybedenler ve yeni önlemlerle işsiz kalmaktan korkanlar Tsipras’ı ikinci parti konumuna getirdi. Bu dinamiğin benzerini Fransa’da da görmüştük. Merkel’le Avrupa’nın liderliğini paylaşmaya çalışan ve sert reform yanlısı Sarkozy seçimi kaybetti. Zenginlere daha çok vergi diyen, bazı iş kollarında emeklilik yaşını indirmeyi planlayan Hollande Elysee’nin yeni sahibi oldu.
Atina’ya yardım
İngiltere ve İtalya’da yerel seçimlerde sol partiler oylarını ciddi biçimde artırdı. Bu trend “Yüzde 1’i değil yüzde 99’u kurtarın” diyen küresel hareketin ivmesini devam ettirdiğini gösteriyor. “Wall Street’i değil Main Street’i”, yani “Aç gözlü bankacıları değil, sokaktaki insanı kurtarın” hareketi bugün kapitalist dünyanın en ciddi muhalif hareketi olma yolunda.
Dünyada yükselen bu çığlığa Los Cabos’ta kulak verilmesini beklemek tabii ki ihtimal dahilinde bile değil. AB ülkeleri ve IMF’in Atina’ya belli önlemlerin gerçekleşmesi şartıyla vermeyi taahhüt ettiği yardımın toplamı 240 milyar euro. Her Yunan vatandaşı başına neredeyse 20 bin euro tutuyor. Tabii bu yüklü yardım Yunan vatandaşlarının cebine değil, müsrif hükümetin borçlarına karşılık veriliyor.
Zengin Yunan vatandaşlarının ise servet kaçırma telaşı sürüyor. Bloomberg’deki bir habere gore bankalardan günde ortalama 700 milyon euro çekiliyor. Geçen hafta Guardian’daki bir haberde ise Londra emlak piyasasındaki en hareketli alıcıların Yunan zenginleri olduğu anlatılıyordu. Hatta 2 milyon sterlinlik bir evi, gezip görmeden internet sitesi üzerinden alan bir Yunanlıdan hayretle bahsediliyordu.
2 trilyon dolara yakın yatırımı yöneten dünyanın en büyük tahvil fonu PİMCO’nun tepe yöneticisi Bill Gross, Bloomberg TV’de tek cent’lik bile İspanya tahvili almadığını, bulundurmadığını söylemiş. Gross, portföyünde İspanya tahvili olanların vade sonunda paralarını eksiksiz alamayacağını ileri sürüyor. Aynen Yunanistan’da olduğu gibi. Tahvil piyasalarının “tanrısı” gibi görülen Gross’un çok daha ciddi bir iddiası daha var. Gross Alman tahvillerinde de bir balon oluştuğuna yani fiyatlarının aşırı değerli (dolayısıyla faizlerinin aşırı düşük) olduğuna inanıyor.
Almanya’nın Avrupa’daki kurtarma paketlerine en büyük katkıyı yapan/taahhüt eden ülke olduğunu hatırlatıp “Bana gore Almanya’da kredi riski var. Cazip bir piyasa değil” diyor. Nitekim piyasadaki gelişmeler de şimdilik Gross’u doğruluyor.
Haziran başında yüzde 1.13 olan 10 yıllık Alman tahvillerinin faizi dün yüzde 1.44’e yükseldi. 20 gündeki hızlı artış sıkıntıyı ortaya koyuyor.
Gross, ontrilyonlarca dolarlık devlet tahvili piyasasında görece iyi durumda olan iki ülkeyi işaret ediyor: ABD ve İngiltere. Tarifi de ilginç: En az kirli olan gömlekler bu iki ülkeye ait. Yani hepsi kirli ama bu ikisi biraz daha iyi.
İşaretler euro’nun aleyhine
Tüm işaretler AB ve euro’nun aleyhine görünüyor. Peki para nereye doğru akıyor? Sıkıntısı olsa bile yine bir kısmı ABD varlıklarına. Bloomberg’deki bir habere göre, dünya merkez bankalarının döviz rezervlerindeki ABD doları oranı 2011 Haziran’ında yüzde 60.5 iken, yılsonunda yüzde 62.1’e yükselmiş. Morgan Stanley’in hesaplamasına göre merkez bankalarının dolar alımları özel sektörde 2 trilyon dolarlık “dolar açığı” yaratmış. 2002’de ise dünyada 900 milyar dolarlık “dolar fazlası” varmış.
ABD’nin dünya merkez bankalarında 4.8 trilyon dolarlık tahvili de bulunuyor. Başta Brezilya olmak üzere pek çok merkez bankası ABD tahvili pozisyonunu artırıyor.
Los Cabos’ta oğle saatleri... 9 saatlik fark nedeniyle, gazete okurları zirvedeki gelişmeleri bir gün gecikmeyle öğrenebilecek. Toplantı öncesi gazetelerden not edebildiğim gelişmeleri aktarmaya çalıştım. Buradan büyük ihtimalle yeni mali disiplin önlemleriyle, ekonomiyi canlandırmak için yeni paketler çıkacak.
Toplantının kilit isimleri Obama ile Merkel. En rahat lider ise 2009’dan beri parasal genişlemeye karşı çıkıp, mali disiplininin daha da sıkılaştırılmasını savunan Erdoğan.
ENDİŞELER GİDERİLMEDİ
Son seçimler AB’deki Yunanistan endişesini gideremedi henüz. Üzerine bir de Yunanistan’dan 8-9 kat büyük bir ekonomi olan İspanya eklendi. Dün tüm etkili gazetelerin internet sitelerinde İspanya tahvil faizlerinin euro dönemi rekorunu kırarak yüzde 7.2’ye yükseldiği yazıyordu. Faizi yükselince değeri düşen tahviller, İspanya Hazine’sini finanse etmek için yüklü alımlar yapan bankaları da iyice zora sokuyor. Zordaki İspanyol bankalarının batık kredileri de yüzde 8’ler civarına çıkmış. Bu oran Türkiye’de yüzde 2’ler civarında. Görülüyor ki İspanyol bankaları ve Hazinesi bundan sonra borçlanmakta çok daha zorlanacak.