Los Cabos Meksika
Geçen hafta İstanbul’da bir davette karşılaştığım büyük bir bankanın yönetim kurulu başkanı yeni döndüğü International Institut of Finance (IIF) toplantısı izlenimini şöyle anlatıyordu: Avrupalı bankacıları hiç bu kadar sıkıntılı ve gergin görmemiştim. Ve de bu kadar karamsar...” “Bizde vaziyet nasıl” diye sorunca “Çok iyiyiz şimdilik ama, bizim iyiliğimiz de onlara bağlı. Avrupa’da durum daha da sarpa sararsa, en azından rahatımız kaçar” demişti.
Uzun süren krizin sinirlerde yarattığı tahribat Los Cabos’a da yansımış görünüyor. G-20 dediğimiz yapı, 19 ülke ve AB’den oluşuyor. Krizin ateşinde şu anda en çok kızaran taraf Euro bölgesi ülkeleri. 1990’lı yıllarda Latin Amerika, Asya, Rusya ve Türkiye krizlerinde üst perdeden nasihat veren Avrupa, bu kez gelişmekte olan ülkelerin aynı tonda uyarı ve sitemlerinden fena halde alınmışa benziyor.
SİNİRLER BOZUK
Avrupa Komisyonu Başkanı Barroso’nun dün yapılan bir basın toplantısındaki çıkışı Batılı gazetecileri epeyce şaşırtmış. Hemen hemen her gazetenin haberinde bu “sakin diplomatın” ani patlamasından söz ediliyor. Barroso basın toplantısında art arda gelen sorular üzerine birder sinirlenip “Biz buraya ne demokrasi dersi almaya geldik ne de ekonomimizi nasıl yöneteceğimiz üzerine nasihat” deyip devam ediyor: “Bu gün Dünya ve Avrupa’da yaşanan krizin sebebi, çıkış yeri biz değiliz. Bu krizin çıkış yeri Kuzey Amerika’dır. Bu bölgedeki ortodoks olmayan (uzun yıllardır kabul gören katı mali disiplin politikaları) mali politikalardır.”
Businessweek’in içeriden edindiği bilgilere gore Barroso ve diğer Avrupalı liderler gelişmekte olan ülkelerden gelen sitemlerden de epeyce bunalmış. Barroso’nun lafı demokrasiye getirmesinin nedeni de şu: Pek çok Asya ve Latin Amerika ülkesi büyük krizlerden sonra ekonomilerini toparladı. Ama çoğunda sorunlar daha otokratik yönetimlerle çözüldü. Avrupa’da ise bu mümkün değil. Halka acı reçete gösterildiğinde hükümetler alaşağı edilebiliyor. İşci ücretleriyle, emekli maaşlarıyla, tüketime yönelik büyük vergilerle oynayarak ekonomiyi toparlamak Asya ve Latin Amerika’daki kadar kolay değil.
Nitekim dünkü toplantılarda bazı Avrupalı liderler Merkel’e biçilen rolün, Alman Şansölyesi’ni kendi ülkesinde zor duruma sokabileceğine dikkat çekmiş. Tembel ve müsrif ülkeleri kurtarmaya yönelik taahhütlerin Almanya’ya yıkılmasının, Merkel’i kendi seçmenlerine karşı zor duruma sokabileceğinden bahsedilmiş.
2009 Pittsburgh ve Londra zirvelerinden sonra G-20’de gelişmekte olan ülkelerin sesinin ve egosunun daha yükseldiği açık. Bu konudaki önemli bir işaret, dün önemli bir buluşmanın iptal edilmesi. Akşam saatlerinde Obama’nın, Alman, Fransız, İtalyan ve İspanyol liderlerle yapacağı 5’li yemek, “Bu toplantıda Avrupa krizine fazla zaman harcıyoruz” algısı üzerine iptal edilmiş.
5 MİLYAR DOLAR
Gelişmekte olan ülkeleri öne çıkaran bir başka gelişme ise, ilk kez bu grubun IMF’nin kurtarma fonuna desteğini artırması. Henüz resmen açıklanmasa da BRICS ülkelerinin taahhüt ettiği fon 83 milyar dolar. Bunun 43 milyar dolarını Çin karşılıyor. Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika 10’ar milyar dolar taahhüt ediyor.
Türkiye de bu fona 5 milyar dolarlık destek verecek. 11 yıl once IMF yardımıyla düze çıkan bir ülkenin başka ülkelere yönelik yardıma katkı sağlar hale gelmesi gerçekten de büyük başarı. Hem de Yunanistan, İzlanda gibi ülkelerde yaşandığı gibi ulusal onurunu tartışılır hale getirmeden...
PAKET YUMUŞAR MI?
Kurtarma paketleri karşılığında halka ağır bedel ödetmenin demokrasi sınırları içinde ne kadar zor becerilebildiğinin en önemli göstergelerinden biri Yunanistan. Kurtarma paketine destek veren partilerin zor da olsa seçimi kazandığı komşuda, siyasi istikranın bir an once sağlanması gerektiğini Avrupa da farketti.
Yunanistan’da koalisyonun iki ortağı Yeni Demokrasi ve PASOK, diğer partilerin de katılımıyla mecliste sağlam bir çoğunluk oluşturmak istiyor. Seçimden ikinci çıkan SİRİZA kapayı kapattı. Demokratik Sol Parti ise koalisyona katılmak için kurtarma paketinin yumuşatılmasına yönelik 7 talepte bulundu.
Seçim öncesinde Avrupa, paketin yumuşatılmasının lafını bile duymak istemiyordu. Ancak dün, Wall Street Journal’e bilgi veren bir AB bürokratı, Yunanistan’ın tutturması gereken bazı mali kriterlerin vadesinin 2014’ten 2016 veya 2017’ye uzatılabileceğini söyledi. Bu da Yunanistan’a yaklaşık 15 milyar Euro’luk yeni bir katkının yapılmasını gerektiriyor. Avrupa Yunanistan’daki nazik siyasi dengeyi bozmamayı tercih edecek gibi. Hesabını bilmeyen hükümetlerle, aldıkları yüksek riskin zararını devletlere ödetmeye çalışan bankaların yol açtığı yükü demokrasi içinde çözmek için gerçekten de güçlü liderlik gerekiyor.