Roman Abramoviç 2003 yılı Temmuz’unda İngiltere’nin futbol kulüplerinden Chelsea’yi 233 milyon dolara satın aldığında başta İngilizler olmak üzere, dünyanın her köşesindeki futbolseverler birbirlerine sordular:
Kim bu adam?
Chelsea taraftarları hoşnut değildi -takımları ne idüğü belirsiz bir Rus’a mı teslimdi?
İngiltere’nin eski spor bakanlarından biri soruyordu: “Bakalım bu adam Chelsea’nin sahibi olmaya layık biri mi?”
Sonra Abramoviç para harcamaya başladı. Kulübün borçlarını kapadı. İlk etapta 150 milyon sterlinlik bir transfer listesi hazırladı. “Yatırım yapmıyorum, eğleniyorum” diyordu.
O günlerde Telegraph’a verdiği bir röportajda transferler konusunda taraftarların görüşlerini de dinleyeceğini söylüyordu. Bir de örnek veriyordu: Daha takımın başına geçtiğinin ikinci gününde 10 yaşında bir çocuktan hangi futbolcuları alması gerektiğini söyleyen bir mektup almıştı. Ve 10 yaşındaki çocuğun listesindeki 3 futbolcuyu satın almıştı bile.
Adam hakikaten eğleniyordu!
Kaçacak mı?
Chelsea’de para akladığı, aleyhinde açılan vergi davası yüzünden Rusya’dan kaçmak üzere bavullarını topladığı iddia edildi.
Maymun iştahlı olduğu ve Chelsea lig şampiyonluğunu kazandığında hevesinin geçeceği, takımı bırakacağı söylendi.
“Chelsea’yi bırakıyor”, “Artık Chelsea’ye para harcamayacak” diye dedikodular yayıldı.
Aradan 5 yıl geçti.
Abramoviç hâlâ takımın sahibi.
Rusya’daki vergi soruşturmasından bir şey çıkmadı. Putin’le arası da iyi görünüyor.
2007 itibarıyla Chelsea’ye 250 milyon sterlin harcayan Abramoviç, para musluklarını kapatacağı dedikodularına bir Rus radyosunda cevap verdi: “Saçmalık!”
Chelsea’nin sahibi olarak iki lig şampiyonluğu yaşamasına rağmen henüz futbol kulübü sahibi olmaktan bıkmış gibi de görünmüyor. Her maçtan önce büyük heyecan yaşadığını söylüyor.
Kurduğu cümlelerden benim çıkardığım sonucun Türkçesi “neticeye değil, haticeye bakan” bir kimse olduğu. Neticeden ziyade neticeye giden yol, bir maçın 90 dakikasının her saniyesi ve tabii o 90 dakikada sahaya kimin çıkacağı, takıma kimlerin transfer edileceği vs., yani bizzat “hatice” onu heyecanlandırıyor.
Chelsea taraftarlarının eleştirilerinin hedefinde de tam bu var:
Tamam, parası var, harcıyor, teşekkür ederiz ama kulüp sahibi olarak yoksa biraz fazla mı her bir halta burnunu sokuyor?
Bunu da artık, gelecek sezonda yıldız futbolcularının başına getirmeyi düşündüğü yıldız hoca düşünsün. Gazete haberlerine bakılırsa, kimmiş o yıldız hoca?
Fatih Terim.
Fatih Terim, Chelsea’ye teknik direktör olsun; bakın, şuraya yazıyorum:
Ben bikini giyerim!

Haberin Devamı

Büyük başkan takımı Sibirya’ya götür

Haberin Devamı

Roman Abramoviç pek konuşkan biri değil. Az röportaj veriyor. Futbol hariç güncel meseleler hakkında konuşmuyor. Rusya’da olup bitenlerle ilgili katiyen yorum yapmıyor.
Putin’le arasının çok iyi olduğu, Putin’in onu “manevi oğlu” gibi gördüğü söyleniyor ama Abramoviç’e göre ilişkileri “profesyonel”.
Yine de Putin yeniden Chukotka valiliğine aday olmasını istediğinde, onu kırmadı. Oysa 2005’te tekrar aday olmayacağını açıklamıştı.
Chukotka, Rusya’nın kuzeydoğusunda, Sibirya’da. Yüzölçümü Fransa’dan biraz daha büyük ama sadece 55 bin kişi yaşıyor. Çünkü tabiatı biraz sert. Kış dokuz ay sürüyor, sıcaklığın -60 dereceye düştüğü oluyor.
Abramoviç’in yaptığı Chukotka’yı yönetmekten ziyade, tıpkı Chelsea’ye olduğu gibi oraya da para dökmek. Kendi cebinden hastane, okul, sinema falan yaptırmış. İlk beş yılda 200-300 milyon dolar gibi bir para harcamış. Zaten tekrar aday olmamasının sebebini de böyle açıklamıştı: “Çok pahalı. Benim için bile.”
Ama Putin “rica” edince, 2005’te yeniden aday oldu ve yeniden seçildi. Şimdi görevinin başında.
Ne şahane görev, di mi?
Adamın görevi para harcamak.

Haberin Devamı

Kaz gelecek yerde ördeğe razı olmak

Irina Malandina bir süre sonra kocası olacak adamla tanıştığında, arkadaşları ona "Daha iyisini bulabilirsin"  dediler. Güzeldi. Rus Hava Yolları Aeroflot'ta hostesti. Uluslararası uçuyordu. Batılı zenginlerden biriyle tanışıp evlenme fırsatı vardı.
Bu şansı tepip, geleceği belirsiz genç bir Rus girişimciyle mi evlenecekti yani? Adam plastik ördek işindeydi. Hani şu viyk viyk öten ördekler...
Arkadaşlarını dinlemedi.
Ve 1991'de Roman Abramoviç'le evlendi.
Batılı zenginlermiş, hıh!
2006 yılı rakamlarına göre Roman Abramoviç, İngiltere'de yaşayan en zengin kimseydi. Şimdi ikinci sırada galiba.
Evlendikten 16 yıl sonra, geçen yıl tam da bugünlerde boşandılar. "Anlaşma"nın detayları bilinmiyor.
Beş çocuklarının velayetini aldı. İngiltere'de dört malikane ona kaldı.
Ve en kötü ihtimalle de kocasının servetinin 10'da 1'i...
Eğer boşanma davasını Rusya'da değil de İngiltere'de açsaydı, daha fazlasının alacağına kesin gözüyle bakılıyordu.
Ama boşanırken bile kocasını korudu kolladı; hem İngiliz magazin basınından hem de vergilerden.
Böylece, insanların cidden çok çirkinleşebildikleri boşanma davası bile, Roman Abramoviç'in "gerçek yüzünü"  görmemize vesile olamadı.
Takımı gol attığında çocuk gibi sevinen yüzünden daha gerçek bir yüzü daha varsa eğer...
Fenerbahçe tabii ki İstanbul’da Chelsea’yi yeneceğinden biz burada “sevinen yüzünü”  göremeyeceğiz.