Yol beni, yol yol beniBen de diyorum neden sıkılıyorum? Cevabı buldum! Havuç söyledi. Önce fark etmedim tabii. Zira ben de çocukların en nihayetinde çocuk olduğunu düşünmekteydim. Oysa benim gibi okuma özürlü birinin bile en az üç köşe yazısında çocukların aslında çocuk olmadıklarını okuması tesadüf olamazdı. Bir gün bir haddini bilmez çıkıp da "Sus bakiiim, sen çocuksun" diye bağırana kadar onlara küçük boy yetişkin muamelesi yapılıyormuş, öyle yazıyordu bu köşelerde.
Bu mevzu biraz derin tabii. İşin içinde benim okumadığım bir kitap falan da var. Bu yüzden dalmayayım, kesin boğulurum. Kıyısından dolaşıp Havuç’tan devam edeyim diyorum izninizle.
Geçen hafta "Çocuklar Duymasın" dizisinde Havuç’u oynayan Furkan Kızılay ile röportaj yaptım. Furkan 12 yaşında, yani günümüz bakış açısıyla çocuk. Röportajın bir yerinde dedi ki "Büyüyünce sadece reklamda oynarım. Reklam kısa, çabuk bitiyor!" Artık nasıl sıkıldıysa haftada üç gün git sete, senaryo oku, laf ezberle, çık oyna, bekle, aralarda televizyon izle, yeniden çık oyna hallerinden; kendi kararını vereceği yaşa geldiğinde sadece reklamda oynayacak. Çünkü niye? "Çabuk bitiyor!" diye...
Budur! Az zamanda çok işler yapmak gerekmektedir. Bu hayat, şu esnada yapmakta olduğum gibi bilgisayar tuşlarına bas da bas, düzyazı yaz şeklinde geçmeyecektir ya da aslında geçecektir ama sıkıcı geçecektir. Oysa benim canım vur patlasın çal oynasın bir hayat çekmektedir. Bana şöyle çabuk biten bir şeyler daha uygun düşmektedir.
Şarkı sözü yazmaya işte bu ahval ve şerait içinde karar verdim. Bir kere daha az bilgisayar tuşuna basmak gerekiyor, daha çabuk bitiyor, nasıl reklamda bir kere oynuyorsun defalarca izleniyorsun, şarkı sözü de öyle bir nevi, bir kere yazıyorsun bir bakıyorsun birçok defa okunuyor, hem de avaz avaz... Nasıl fikir? Gerçi patenti bana ait değil. Can Dündar da şarkı sözü yazdı. Murathan Mungan’ın "Sevmek birçok şeyi göze almaktır" diyen şarkısını ise çok severim.
Tabii ben böyle ağır takılmayacağım. Tarzımı seçtim bile. Biliyorsunuz Bridget Jones’dan beridir, kadınların gündelik hayatını anlatan roman olsun, resim, deneme, şiir, şarkı olsun, ne olursa olsun iyi satıyor. Hem kolay yazılıyor. Allame-i cihan olmanız, kıraate vakit ayırmanız da gerekmiyor. Yazmayı biliyor musunuz? Tamam o zaman! Ne yaşıyorsanız anlatın, olsun size çağdaş sanat. Okuma-yazması olmayanlar da kullanılmış pedlerini falan biriktirip, onları güzelce dizerek enstalasyon yapabilirler.
Şu sıralar kadınların gündelik hayatından, nasıl derler, "esintiler" taşıyan şarkılar Türkiye’de de pek moda; trendy mi demeliydim yoksa? Ne güzel söylüyor özgür ruhlu sanatçı Nil Karaibrahimgil: "Selülit kremi ve nemlendirici / Sabun sürme asitli..." ya da "Anne benim koşmam gerek / İstemiyorum pilav yapmak / Sana bir de torun gerek / İstemiyorum çocuk bakmak" diye... Müzik çok şahane, sözler dersen zaten her gün dilimizde.
Müzik olayına giremem; o çalışmak, didinmek istiyor. Fakat geçen gün haberlerde yolunma derdi olmasın diye tüysüz horoz yetiştirildiğini görünce ilk şarkı sözümü yazdım bile:
Yerim seni diyorsun mütemadiyen (Erkek vokaller: Yerim seni, yerim seni) / Tüyler kaçar genzine, yiyemezsin beni sen (Kadın vokaller: Yiyemezsin, yiyemezsin, yiyemezsin beni sen) / Ağda, jilet, epileydi, bıktım artık ben/ Öleceğim en sonunda derdimden Nakarat: Yol beni, yol beni, yol yol yol beni /Acıyor, çok acıyor, yavaş yol beni
İğrenç di mi? Bence de! Üzerinde çalışmam gerekiyor. "Çalışmakla olmaz, sen bu şarkıdan top yekûn vazgeç" diyorsanız, en kısa zamanda tüysüz kadın yetiştirilmesi için duacı olmalısınız. Yoksa pek yakında, bütün müzik marketlerde: Yol beni, yol beni, yol yol yol beni...
CUMARTESİ