Oktay AKBAL
"TÜRKİYE bir hukuk devletidir..."
Durmaksızın yinelenen bir sözdür bu. Bir sav! Anayasa'ya, yasalara dayanan bir demokrasi!..
Ama günümüzde kim hukuka saygılı, kim hukuka güveniyor, kim hukuk alanında her şeyin yolunda gittiğine inanıyor?
Hukuk ilkeleri mahkemeler, yargıçlar eliyle gerçekleştirilir. Hak aramak isteyen kişi adalete başvurur, sonuç almayı bekler. Ama aylar yıllar geçer beklenen olmazsa, ya da adalete güven azalmışsa, hatta ortadan kalkmışsa, suçlu bilinenlerin kolaylıkla yakayı sıyırdıkları, göz göre göre yasalara ters düşenlerin baştacı edildikleri kanısı toplumda yerleşirse, o zaman herkes kendi gücüyle, kendi olanaklarıyla, parasıyla puluyla, gerektiğinde yumruğuyla, silahıyla hakkını elde etmeye çalışacaktır. Hemen her gün yurdumuzun birçok yöresinde mahkeme önlerinde, kapılarında, koridorlarında millet bu yüzden birbirine giriyor.
"Bugün yargımız, yönetimimiz, hukukumuz eskimiştir. Çağın dışında kalmıştır. Yasalarımızın dili ve içeriği anlaşılmaz ve deva getirmez duruma gelmiştir. Binlerce yasa bilinmez, uygulanmaz, uygulansa da adalet getirmez, hak dağıtmaz durumdadır. Adalet kasten eskitilmiş, hantal, yorgun, iş yapamaz bir duruma sokulmuştur."
Bunları Balıkesir'in eski Baro Başkanı, şimdilerde Barış Partisi Genel Başkan Yardımcısı avukat Turgut İnal söylüyor. Ankara'daki basın toplantısında bir konuşma yapan İnal'ın belirttiği gerçekler acıdır, üzücüdür, umut kırıcıdır. Çünkü hukuk reformu elli yıldır hükümet programlarının değişmez maddesi olduğu halde bir türlü gündeme getirilmemektedir!.
Deneyimli bir hukuk adamı olan İnal durumu şöyle özetliyor:
"Adalet Bakanlığı bütçesi her yıl azalan rakamlara ve oranlara düşmüştür. Elli yıldır daima yargıç ve savcı açığı vardır. Ülkenin hiçbir yanında kiralık orduevi, hükümet binası bulunmaz, ama kiralık adliyelerin sayısı 600'den çoktur."
Turgut İnal en önemli konuya şu sözlerle değiniyor:
"Yasalar, yurttaşa güvenmeme üzerine oturtulmuştur. Dört kelime ile verilen haklar da, her biri yüzlerce kelimelik yasa ve binlerce madde ile `bu hakları nasıl geri alırız' gayesi sürdürülmektedir. Yasalarımız hak vereceğine ceza ve yasak dağıtmaktadır. Yarım yamalak hak getiren CMUK başta devlet, hatta adliye ve emniyetçe kullanılmaz duruma sokulmaktadır. Bu ülkede yurttaş hiç mesabesindedir."
Şimdi kim kalkıp da "hayır bütün bunlar gerçeklere aykırıdır" diyebilir?
Bir de mahkemelerin verdiği kararların uygulanıp uygulanmaması var. En açık örneği Bergama olayı!.. Adalet
altın çıkarma işinin durdurulması konusunda karar vermiş, ama Eurogold çalışmalarını hala sürdürüyor. Yöre halkının öfkesi o hale vardı ki genel sayımda kendilerini saydırtmadılar!
Ayrıca kimi davalardan çekilen yargıçları da unutmayalım!.. Bir yargıç neden davaya bakmaktan kaçınır? Kimse bu sorunu kurcalamıyor! Yargıçlara baskı mı yapılıyor, kim yapıyor? Güvenceden yoksun bir yargıcın kendisini ve ailesini korumasına kim ne diyebilir?
Ya ordan oraya sürüklenen önemli davalar? Suçların işlendiği yerlerde görülmesi gereken davalar neden uzak Anadolu kentlerine gönderilir? Neden, sanık durumundaki görevliler yargının karşısına çıkarılmaz, ya da ilk duruşmada salıverilir?
İnal'ın dediği gibi:
"Yurttaşın mahkemelerden almış olduğu kararlar başta devlet, kamu kuruluşları ve belediyeler tarafından uygulanmamaktadır. Çünkü başta dokunulmazlık, Memurin Muhakemat Yasası, devletin ve kamunun mallarının haczedilmezliği yurttaşın ilamının tahsilini önlemekte ve değerinin her gün düşmesi sonucunu doğurmaktadır."
Evet
"Adalet mülkün temelidir", "Türkiye bir hukuk devletidir". Ama gözle görünen, yaşanan gerçekler de işte böyle!