Uğur İşven

Uğur İşven

ugur.isven@dogangazetecilik.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İzmir’in 31’inci ilçesi olacak Gümüldür, Özdere, Ürkmez, Doğanbey birleşmesine sıcak baktığımı yazmıştım.
Bu ilçeye Menderes Belediye Başkanı dışında herkes sıcak baktığına, İzmirli bakanlar da “Bu iş tamam” dediğine göre, şu konuya geçebiliriz..
Yeni ilçemizin ismi ne olacak?
İlçeyi oluşturan dört beldeden birini mi tercih edeceğiz, yoksa şu anda hiç bir yerde bulunmayan yeni bir isim mi olacak?
Sakın Narlıdere ile Güzelbahçe birleştirilerek yeni bir ilçe oluşturulduğu zamanki gibi bir saçmalık yapmayın.
Neydi o garabet öyle: Narlıbahçe!
Kimseyi memun etmediği gibi anlamlı da gelmedi. Bu yüzden birkaç sene sonra kaldırıldı gitti. Narlıdere kendi yoluna, Güzelbahçe de kendi yoluna koyuldu.
Yıldırım Ulupınar ilçenin ilk ve son belediye başkanıydı. Sonradan milletvekili olarak da hizmet etti bu kente ama... Şimdi düşünsenize.. Milletvekilliği yapmasaydı, torunları siyasette ne yaptığını sorduğunda ne diyecekti? “Narlıbahçe belediye başkanıydım”
Lütfen böyle bir garabete sebep vermeyelim... Öyle, Ürkmez-dere, Gümül-Bey gibi saçmalıklar olmasın... Bir beldenin adını seçip ilçeye verelim. En yakın isim de, Gümüldür gibi görünüyor ama yöre halkı bilir artık.
Ya da bambaşka bir şey...
Mesela... Altınkıyı...
Veya Gümüşsu...
Buna benzer bir şey olsun bence...


Karpuzu da katlettiler

Çocukluğumda izlediğim bir Karagöz-Hacivat oyununda aklımdan çıkmayan bir diyalogdur. Hacivat, “Ahalinin canı sıkkın; gönlü pek darda” der... Hacivat’a fena halde gıcık Karagöz ise şaplağı indirirken, “Suni gübre çıkalı tat kalmadı hıyarda!” karşılığı verir...
O günden bu yana işler o kadar ilerledi ki, suni gübre artık çok masum kaldı. Önce hormonlu sebze-meyveler girdi yaşamımıza. Ardından bitkilerin genetik yapılarıyla oynamaya başladılar... Şimdi de birilerinin “daha masum” göstermeye çalıştıkları aşılama olayı çıktı başımıza..
Aşı tekno-lojisi, 20 yıl önce geliştirildi. Önce patlıcanda denen-di, başarılı oldu. Sonra yabani domatese, sofralık domates aşıladılar. Şimdi sıra karpuzda.
Efendim bazı bitkilerin kökleri güçlü ve hastalıklara dayanıklı imiş. Kabak ile karpuz arasında da böyle bir ilişki var. Ağaçlarda yapıldığı gibi daha fide iken bu iki bitki birleştiriliyor. Bu sayede daha az gübre ve ilaç isteyen karpuz yetişiyor. Elde edilen verim üç dört kat artıyor
Çok daha önemlisi de karpuz tarımına alışmış, bu işten para kazanan çiftçi üst üste ekim yapabilmek için bu yöntemi tercih ediyor. Çünkü aynı tarlada iki yıl üst üste ekim yapınca toprakta bazı bakteriler yerleşiyor. Üçüncü yıl aynı tarlada karpuz yetiştirmenize izin vermiyor bu bakteriler. Kabak aşılı fidan bu bakterilere bana mısın demiyor. İstersen 10 yıl üst üste ek etkilenmiyor.
Bu iş önceleri yalnızca Adana’da vardı. Adana karpuzu piyasadan çekilince ağız tadıyla karpuz yemeye devam ederdik. Ancak paranın büyüsüne diğer bölgelerin çiftçisi de kapıldı. Örneğin geçen hafta kamyonla gelmiş bir satıcıya yanaştım; nerenin karpuzu olduğunu sordum. “Aydın’dan getirdik abi” deyince, “Ohh.. Dedim... Ege’nin karpuzu nihayet çıkmış.. Ver şurdan iki tane..” Eve gelip kesince ne göreyim... Kabak mı, karpuz mu belli değil...
Meğer Sultanhisar, Atça civarındaki çiftçiler de kabak aşılı karpuz ekmeye başlamışlar... Aydınlıları, Denizli Acıpayam yöresi çiftçileri izlemiş. Oysa Denizli Hali’nde bir ay önce “Buraya aşılı karpuz giremez; cezası şu kadar” diye karar alınmıştı.
Sözümona uzmanlar, “Olgunlaşmadan hasat edilidği için öyle. Bıraksalar olgunlaşsa, hiç farkı yok” diyor.
Siz onu benim külahıma anlatın. Ağustos geldi... Hala olgunlaşmadı mı bu?
Ey uzmanlar; siz kabak aşılı karpuz yediniz mi hiç? Meyve yediğinizi zannederken sebze çiğnediğiniz hissine kapılmadınız mı? Olgunlaşma diyorsanız, tadı yerinde. Şeker gibi. Ama ağzınızın içinde soğuk ve sulu karpuz yerine gacırt gucurt bir şey gevelediğinizi hissettiniz mi?
Nerede o çocukluğumun canım karpuzları... Bol sulu, kocaman çekirdekli... O çekirdekleri ister güneşte kurut eğlencelik yerine çitlet, ister bahçeye saç yaz bitmeden bir karpuz tarlan olsun...
İşte ben o karpuzları geri istiyorum...
Yok mu aranızda benim gibi düşünen?


Göbek atarak hak aranmaz!

Romanlar Sosyal Yardım ve Dayanışma Derneği Başkanı Abdullah Cıstır’dan bir mail aldım. TÜİK’in açıkladığı işsizlik rakamlarına takmış kafasını. Haksız da değil. İşsizlik rakamlarının tek haneye düştüğünün açıklandığını hatırlatıyor. Bir milyon beşyüz bin kişinin iş bulduğu sonucuna varılmasına ise şaşırmış görünüyor. Bu şaşkınlığını şu sözlerle ifade ediyor:
“Bu kadar kişi iş bulduysa, nerede bu talihliler? Bizim mahallede işe giren olmadı da!”
Milletvekili adayı olup listeye giremeyen Cıstır, son dönemde Romanların hakları konusunda en faal insanlardan biri. Siyasi partilerin temsilcileriyle de teması var. Yaptığı görüşmelerde gerek iktidar partisinin, gerekse muhalefetin “Romanlara ayrımcılık yapmıyoruz” dediğini, ama sıra paylaşmaya gelince ne siyasette, ne ticarette gözlerinin yaşına bakılmadığını söylüyor ve ekliyor: Bize ayrımcılık yapılıyor!
Romanlar arasında eğitim oranının çok yüksek olmadığına dikkat çeken Cıstır, diplomalı sayısının çok az olduğunu söylüyor... “Şimdilik eğitim gerektirmeyen işlere bize kontenjan ayırın” diyor..
Ancak olmuyor. Bu talepler yalnızca seçim dönemlerinde dinleniyor. Sonrasında ise, bırakın yerine getirmeyi, dikkate alan bile çıkmıyor. Bu konuda kendi özeleştirisini de yapan Cıstır, “Öyle alıştırmışız ki, bizi çalgı çalan, göbek atan insanlar olarak tanıyorlar. Anlamamız gerekir ki, göbek atarak hak arayamayız” diyor.