Verda Özer

Verda Özer

verdaozer@gmail.com

Tüm Yazıları

Türkiye geçtiğimiz hafta tarihindeki en önemli stratejik hamlelerinden birini yaptı. İlk defa Akdeniz’de kendi Münhasır Ekonomik Bölgesini (MEB) ilan etti. Libya’daki merkezi hükümetle anlaşma imzalayarak, kendisine karşı kurulan bölgesel cepheye tam anlamıyla “şah mat” yaptı.

Her şeyden önce, Türkiye böylelikle vatan toprağının 4’te 1’i kadar bir alanı daha kendisine kattı. Malum, bir ülke sadece karadan değil, hava ve deniz alanından da oluşuyor. Dolayısıyla, denizdeki yetki sahasını genişleterek varlığını ve etkisini artırmış oldu.

İkinci büyük kazanım ise, enerji kaynakları. Libya’da BM’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yapılan anlaşma sonucunda kazanılan 41 bin km karelik alanda, Türkiye’nin 572 yıl doğal gaz ihtiyacını karşılayacak kadar kaynak bulunuyor. Hakeza bugün dünyada petrolün yüzde 30’u, gazın da yüzde 50’sinden fazlası denizlerden çıkıyor. Bu yüzden denize açılmak, enerjiye de kavuşmak anlamına geliyor.

Haberin Devamı

Doğu Akdeniz hamlesi

Bununla birlikte, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı uygulanan oyun planı da böylelikle bozulmuş oldu. Şöyle ki: 2010’da oluşan Güney Kıbrıs-Yunanistan-Mısır-İsrail bloku, arkalarına ABD ve AB’yi alarak Türkiye’yi tecrit etmeye çalışıyor. Ankara da kendi egemenlik haklarını savunuyor ve Kıbrıs açıklarındaki enerji kaynaklarından kendine ve KKTC’nin payına düşeni almaya çalışıyor. Ancak karşısındaki geniş blok tarafından sürekli köşeye sıkıştırılıyor.

Dahası, Yunanistan’ın nihai hedefi, kendi ana karasının kıta sahanlığı ile adalarının kıta sahanlıklarını birleştirmek ve bu alanı Kıbrıs Rum Kesimi ile bütünleştirmek. Böylelikle de Türkiye’yi Antalya Körfezi’ne hapsetmek... İşte Ankara Libya anlaşmasıyla bu planı altüst etti. Alan hakimiyetini Batı Akdeniz’e kadar uzattı. Aynı zamanda Yunanistan’ın “Adaların da kıta sahanlığı vardır” tezine sekte vurdu.
En çok vurgulanması gereken ise, bu stratejik kazanımı askeri güçle değil, masada diplomasiyle elde etmiş olması.

Mısır ve İsrail

Bundan sonrası ise daha da önemli. Karşı blokun ataklarının artacağına şüphe yok. Bu nedenle, Ankara hızla denklemi kendi lehine çevirecek uzun vadeli, ezber bozan adımlar atmalı. Bu bölgesel dörtlünün bir ayağı olan Mısır’la MEB sağlanması, bunların başında geliyor. Zira o zaman Mısır’ın Yunanistan ile anlaşma yapması engellenmiş, Güney Kıbrıs’la yaptığı anlaşma da boşa düşmüş olacak. Ankara-Libya anlaşmasından sonra Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın soluğu Kahire’de aldığını unutmayın.

Dolayısıyla, Kahire yönetimiyle diyalog kanallarını açmak ve bu tarihi adımı atmak Türkiye’nin elini çok güçlendirir. Aynı şekilde İsrail’le de öyle. Deniz Kuvvetleri Kurmay Başkanı Tümamiral Cihat Yaycı “Sorular ve Cevaplar ile MEB Kavramı” kitabında, yapılacak ikili anlaşmayla hem Ankara’nın hem Tel Aviv’in enerji kaynaklarına erişiminin çok artacağını yazıyor. “İsrail 2011’de Güney Kıbrıs’la yaptığı ikili anlaşmayla aslında kayba uğradı. Türkiye ile MEB ilan ederlerse, kaybeden Yunanistan ve Güney Kıbrıs olur” diyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Libya anlaşmasından sonra “Akdeniz etrafındaki tüm ülkelerle bu anlaşma yapılabilir” demesi de, böyle bir stratejik açılımın ufukta olduğuna işaret ediyor.

Deniz Bakanlığı

Tüm bunlar aslında Türkiye’nin gitgide daha fazla “Mavi Vatan” doktrinini hayata geçirdiğini gösteriyor. Emekli Tümamiral Cem Gürdeniz’in 2006’da ortaya attığı bu kavram “Karadeniz, Akdeniz ve Ege’deki deniz yetki alanlarını kapsayan vatan” anlamına geliyor.

Aslında Gürdeniz’in “Mavi Uygarlık” kitabında yazdığı gibi, “Tarih boyunca en temel jeopolitik refleks, denize yöneliş ve mavi vatanı sahiplenme olageldi”. Ancak dünyada enerji kaynaklarının azalması ve teknolojinin hızla gelişmesi (deniz altı kaynakları daha iyi değerlendirildiği için) insanoğlunu 20. yüzyılın sonuna doğru daha da denizlere yöneltti. Bundan sonra deniz hakimiyeti, bir ülkenin gücünü en çok belirleyen etkenlerden olacak.

Ankara da 2010’dan beri Akdeniz’de peş peşe adımlar atarak işte bu vizyonu ortaya koyuyor. Mustafa Kemal Atatürk’ün direktifiyle 1924’te açılan Bahriye Vekâleti’ni (Denizcilik Bakanlığı) tekrar açmanın vakti gelmiştir belki de.