Yalvaç Ural

Yalvaç Ural

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir Zamanlar İstanbul”, balıkhane nâzırı Ali Rıza Bey’in 1922 yılında Peyam Sabah ve Alemdar gazetelerinde “İstanbul Hayatı” başlığı adı altında yayımlanmış yazılarından derlenmiş bir kitabın adı. Kitabı, Niyazi Ahmet Banoğlu hazırlamış. Yeni baskıları yapılmış mıdır, bilmiyorum ama, benim elimdeki Tercüman gazetesinin “1001 Temel Eser” dizisinden çıkan kitap.
* * *
“Bir Zamanlar İstanbul”u okurken, okurlarımın ilgisini çekeceğini düşündüğüm bölümlerin altını çizdim. Oradan bazı cümleleri aktarmak istiyorum. Bu, 1922 yıllarındaki çocukların oyun alanlarını, oynadıkları oyunları göstermesi açısından çok ilginç. Günümüzde, kırsal kesimde yaşayan çocuklar tarafından içlerindeki bazı oyunlar bilinse de, kent çocukları için bunlar tümüyle bilinmeyen oyunlar.
* * *
“Mahalle Çocuklarının Oyunları”
“Eskiden İstanbul’da alay alay mahalle çocukları; cami avlularında, yangın yerlerinde, mezarlık tarlalarında, mahalle aralarında körebe, esir almaca, topaç çevirme, pilav pişti, çıplak yavrum, kapamazsın, uzun eşek, adım atlama, uçurtma uçurtma, birdir bir, aşık atma, tahterevalli, seke seke ben geldim, saklambaç, ceviz açma, yazı mı tura mı isimleriyle anılan oyunları oynarlar, kış aylarında yokuşlarda kızak kayarlar, birbirlerini kar topları ile topa tutarlar, ilkbaharda yumurta tokuştururlar, tulumba sandığı kaldırıp yangın taklidi yaparlardı.”
* * *
O dönemde, elbette sokak oyunlarının yanı sıra, çocukların oynadıkları oyuncaklar da vardı. Bu oyuncakların büyük bir çoğunluğu Eyüp oyuncaklarıydı. Yazar, 87 yıl önce oyuncaklarla ilgili şunları yazıyor:
“Eyüp, kebap ve kaymağı gibi vaktiyle oyuncakçıları ile de şöhret yapmıştı. Vapur iskelesinden Büyük Cami caddesine sapılınca türbe bahçesine kadar sıra sıra dükkânların hepsi oyuncakçı idi. Bu dükkânlarda satılan oyuncaklar şunlardı: Kırmızı tüylü koyun, kuzu, ağaç parçalarının içi oyulmak suretiyle vücude getirilmiş ve üzerlerine al ve yeşil boyaları sürülmüş sandallar, padişah kayıkları, boyalı aynalar, beşikler, fırıldaklar, iki üç şerefeli camisiz minareler, tahta kılıçlar, kamış tüfekler, davullar, tefler, düdüklü fırıldaklar, çekirgeler, hacı yatmazlar, toprak testiler, bardaklar gibi şeylerdi.” (Balıkhane Nâzırı Ali Rıza Bey)
* * *
Çocuklarımızı değişen zamanın oyuncaklarıyla tanıştıramadığımız için, hem onların gelişiminde hem de oyuncak sanayimizin gelişememesindeki nedenleri de Ali Rıza Bey şöyle açıklıyor: “Bu oyuncakçılar daima aynı oyuncakları yaptıklarından ve hiçbir yenilik getiremediklerinden, Avrupa’dan gelen oyuncaklar yanında pek basit oldukları ve alıcı bulamadıklarından dükkânlarını kapamak zorunda kalmışlardır.”
* * *
M. Rahmi Koç Müzesi’nde bir ay için açılan “Teneke Oyuncaklar” sergim, bu ay altıncı ayını dolduruyor. Çocuklarımıza ve ebeveynlerimize, bu sergi aracılığıyla teneke otomatların çocukların yaşamındaki önemini anlatmaya çalıştım. Yaptığım konuşmalarda, bunlarla büyüyen çocukların, oyun oynarken mühendisliği, tasarımı, mekaniğin işletim sistemini öğrendiklerini, yetişkin yaşlara geldiklerinde de ülkelerini dünya otomotiv sanayiinin devleri yaptığını, söyledim. Sokaktaki arabalara bakınca, Alman ve Japon Malı olmalarının altında, 1940’lı yıllar ve öncesinde en iyi teneke oyuncakların onlar tarafından yapılmış olması yatıyor. Bizim gerçeğimizin altında da, tabii Ali Rıza Bey’in söyledikleri...