Merkez Bankası'nın geçen hafta faizleri düşürürken yaptığı açıklama ekonomi için önemli ipuçları ile dolu. Merkez Bankası daha önce bir kriz tecrübesi geçirdiği için yoğurdu üfleyerek yiyor. En büyük korkusu hala döviz krizi. Oysa, kasaları dövizle dolu. Ama, yine de Merkez Bankası bankaların kendisinden Türk lirası alarak bunu satıp döviz almalarından veya döviz alarak bunu Türk lirasına çevirmelerinden kaygı duyuyor. Yani, her türlü spekülatif hareket Merkez Bankası'nı rahatsız ediyor.
Şimdiye kadarki bütün krizler tutarsız döviz yönetimi nedeniyle çıktı. Hem politikacılar hem de bürokratlar döviz hareketlerinden korktular. Son dönemde de, dövizi iyi idare edemeyecekleri belli olduğu içindir ki, her şeyi göze alarak "serbest kur" dedikleri rejime geçme mecburiyetinde kaldılar. "Serbest kur" rejimi, "biz dövizi idare etmekten aciziz, iyisi mi döviz bildiği gibi dalgalansın, biz de bu dalgalanmayı veri alıp diğer dengeleri düzeltmeye çalışalım" anlayışının bir itirafı.
"Serbest kur", trend tersine döndüğünde, yani kurun duraksız olarak arttığı dönemlerde, ülkede onarılamayacak yaralar açar. Türk lirasının yabancı paralar karşısındaki değerini bile yönetemeyen bir idareden ne beklenir? "Serbest kur"da, şimdi olduğu gibi paranızın değerlenmesi nedeniyle enflasyonunuz düşmüş gibi görünür; tersi olduğunda da enflasyon kontrolden çıkar. Şimdi olduğu gibi, enflasyon düşerken borçlarınız artarsa ve yeterli üretim artışı sağlayamazsanız, trend terse döndüğünde "serbest kur" sizi yerden yere vurur.
Şunu itiraf etmeliyim ki, döviz sadece benim yönettiğim dönemlerde Türkiye için risk olmaktan çıktı. Bunu övünmek için söylemiyorum. Dövizden korkmazsanız, o sizden korkar. Gerekirse, Merkez Bankası'nın rezervlerini son limitine kadar bankalara satarım. Şimdiye kadar hiç kriz çıkarmadım; ama başkalarının çıkardıklarını durdurdum. Kriz olasılığını önceden sezerim. Kriz durumlarından önce mutlaka, bankaların istediklerinden fazlasını onlara satarım. Karşılığında, Türk lirası alacağım için korkmam. Benim sorunum, piyasadaki Türk lirası miktarını kontrol etmektir.
Geçen cumartesi, büyük krizi çıkaranlar Milliyet'te bir araya gelmiş ve hata yapmadıklarını anlatmaya çalışmışlar. Güldüm. Kasım 2000 krizini Şubat 2001 krizi ile karıştırıyorlar. Kendilerini Şubat 2001 krizini anlatarak savunuyorlar. Oysa, asıl kriz Kasım 2000'de başladı. Aslına bakılırsa, bu bürokrat ve politikacıların kasımda istifa etmeleri gerekirdi. Ülkeye 300 milyar doların üzerinde zarar verdiler, şimdi de suçları olmadığını savunuyorlar. Bizi krizde, bu pişkinlikler ve koltuk sevdaları bu hale getirdi. Bizim gazeteciler de, karşı görüşleri almadan onları savunmuşlar.
Enflasyonda düşüşler sağlanmış olsa da, bu politikalarla bunun sürdürülebilirliği neredeyse olanaksız. Zaten, Merkez Bankası da bunu itiraf ediyor. Hükümet de, dış hareketliliğe önem vererek, mahalli seçimlerde ekonomiyi unutturmak peşinde.
Allah, hayırlara vesile etsin.