Ülkemizin karşılaştığı en büyük ekonomik kriz sırasında bile, yabancı ve Türk yatırımcıların borsaya olan güvenleri sarsılmadı. Borsada bazılarının beklediğinin aksine hiçbir teknolojik darboğaz da yaşanmadı. Tahvil ve repo piyasası iyi yönetilemeseydi, kriz sırasında ne Hazine borçlanabilir ne de iç borçlanma senetlerinin ikincil piyasası devam ettirilebilirdi. Gerçekten de, bütün ekonomide ikincil piyasanın yok olduğu, gayrimenkullerin bile satılamadığı bir dönemde, ikincil piyasa sadece borsada vardı.Borsa sıradan bir devlet dairesi gibi yönetilseydi, kriz çok daha büyük sonuçlar doğururdu. Bu gerçeklere rağmen, hiçbir zaman bir devlet dairesi gibi yönetilmeyen, anlık ve hata kabul etmez kararların alınmak zorunda olduğu, bu nedenle de kaliteli personel barındırması mecburiyeti olan ve giderlerini gelirleriyle bol bol karşılayabilen borsa, bugünlerde Sermaye Piyasası Kanununda "kamu kurumu" sayıldığı için zor günler yaşıyor.Dünyada hiçbir borsa bürokratik kurallarla yönetilmiyor. Gerçek anlamda özerk olmayan bir borsa, kendine yüklenen hiçbir görevi yapamaz hale gelir. Borsa, ülkemizin yurtdışında en yakından takip edilen kurumu. Aslında, ülkemizi yurtdışında en geniş anlamda borsa temsil ediyor ve reklamını yapıyor. Demokratik sistemin varlığı, serbest piyasa ekonomisinin varlığıyla bir arada sorgulanıyor. Ülkemizde gerçek anlamda tek serbest piyasa uygulamasını da borsa gerçekleştiriyor.Gerçek anlamda değerlendirilirse, ülkemizdeki sermaye piyasasının toplamının yüzde doksan beşi borsadan ibaret. Bankaların doğru dürüst kredi veremedikleri ülkemizde, özel sektör için tek kaynak yaratan yer borsa. Kamu bile özelleştirmeleri borsa üzerinden yapabilme olasılıkları arıyor. SPK da aslında borsa için var. Borsa bir kenara konulsa, SPKnın işlevinin neredeyse yüzde doksanı biter. İşte, böyle önemli bir kurum, bugünlerde "varlık içinde yokluk" çekiyor.Borsanın içine düşürüldüğü bu durum devam ederse, sermaye piyasası ve serbest piyasa gittikçe daha kötü çalışacak ve küçülecek. Çünkü, şu anda borsanın en iyi elemanlarından bazıları ayrıldı. Ayrılmalar devam da ediyor. Bir gün gelecek, borsa, Nasreddin Hoca misali "tam açlığa alıştırılırken" çökecek.Hükümet, bir de borsayı özelleştirmeyi düşünüyor. Özelleştirilecek kurumun çok daha liberal hale getirilmesi lazım. Dayak altında, kim çalışır? Bu kafayla, bu borsa ne işlevini yapabilir ne de özelleştirilebilir.Kendimizi aldatmayalım. Tasarruf tedbirleri her zaman vardır. Ama, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu, Hazine, Merkez Bankası, Sermaye Piyasası Kurulu ve hatta devlet bankaları kendi özel yasaları sayesinde veya kendilerine bir biçimde ek olanaklar sağlayarak elemanlarını tutarlar. Bu işin başka çaresi de yoktur.Her damardan kan alınmaz. ytoruner@milliyet.com.tr Ülkemiz uzun süren bir ekonomik kriz döneminden geçti. Bu dönemde bankaların bazıları zor duruma düştü, hatta bazılarına el konuldu. Ama, bu dönemde hem Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) hem İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (borsa) hem de borsa aracı kurumları çok başarılı bir sınav verdi. Aracı kurumlar krize direndiler, dimdik ayakta kaldılar. Menfaatlerin en çekişmeli olduğu yer olan borsada zamanında ve yerinde alınan kararlar sayesinde sistem durmadı, kriz dalgalarına dayanıldı. Bu, hem zamanında kurulan sistemin sağlamlığını hem de mevcut yönetimin kurumsal kimliği koruduğunu gösteriyor.