Yaman Törüner

Yaman Törüner

yaman.toruner@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



Bu hafta sonu Kayseri'de Kayseri Sanayici ve İşadamları Derneği'nin düzenlediği bir toplantıya katıldım. Konu, "Düşen döviz kuru ile artan ihracat çelişkisinin analizi". Panelde benden başka, Prof. Dr. Oktar Türel ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Genel Müdür yardımcılarından Hüsamettin Nebioğlu da vardı.
Toplantıda 200'den fazla Kayserili sanayici, ihracatçı ve işadamının dertlerini dinleme olanağı elde ettik. Gördük ki, üreticinin, yatırımcının, satıcının binbir derdi var. Genellikle, böyle geniş katılımlı toplantılarda nadiren görüş birliği sağlanır. Ama, bu kez sorunlar konusunda hem panelistler hem de katılımcılar görüş birliğine varabildiler.
Buradan bakılınca, görülen manzara şu:
- Üretim yapılamıyor. Çünkü, ithal etmek üretmekten daha ucuz ve karlı. Ucuz işgücü ve enerji kullanan ülkelerden yapılan ithalat, Türk lirasının bu aşırı değerli konumu da düşünülürse çok ucuz. Bu durumda, üretim ve yatırım yapmaktansa, fabrikaları kapatmak daha karlı.
- Ancak, varlıklarını sürdürmek isteyen üreticiler, iç piyasaya ithal mallarla rekabet ederek mal satamayacakları için ihracat yapmayı denemişler veya buna mecbur kalmışlar.
- Öyle ama, dışarıya mal satmak da aslanın ağzında. Sözünde durmak, fiyat artırmamak gerekli. Oysa, üretim maliyetleri gittikçe artıyor. Bu durumda, ihracatçılar her türlü tasarruf tedbirine başvurmuş. İşçi çıkarmadan kaçak işçi kullanmaya, kaçak ara malı ithalatından alt sektörler üzerinde baskı kurmaya kadar her yolu denemişler. Ama, artık bıçak kemiğe dayanmış durumda.
- Bütün bu sıkıntıların altında yatan temel sorun ise, "serbest kur politikası" ve bunun sonucu olan aşırı değerlenmiş Türk lirası olarak görünüyor. Toplantıda sunulan tebliğler de, bu sonucu destekliyor. Yani, Kürşat Tüzmen ve Oğuz Satıcı haklılar.
Oktar Türel'in tespitlerinden bazıları şöyle:
- Sadece gıda, içki, tütün, dokuma ve giyim alt sektörlerinde hala karşılaştırmalı üstünlüğümüz sürüyor. Yani, bu alt sektörlerde, ithal ettiğimizden fazlasını satıyoruz. Ancak, bu karşılaştırmalı üstünlük de gittikçe azalıyor.
- Yenilik yapamıyoruz. Rekabetimiz üretim becerisine dayanıyor ve emek yoğun üretimler yapmak zorunda kalıyoruz. Bu durumda da, ihracatı etkileyen en önemli gösterge "birim işgücü maliyeti". Formüle göre, reel ücret ne kadar düşükse, reel kur ne kadar yüksekse ve kişi başına verimlilik ne kadar yüksekse "birim iş gücü" maliyeti o kadar düşüyor. ihracat da o kadar artıyor. Yapılan hesaplamalara göre, reel ücretler ve kişi başına verimlilik birbirleri arasındaki makası her seferinde kapatıyor. Bu durumda, ihracatı etkilenen önemli gösterge "reel kur" oluyor.
Hüsamettin Nebioğlu'nun önemli bir tespiti ise şu:
- İhracatımız 2002 ile 2003 yılları arasında % 33 artmış. Ancak, gerçek artış euro ile para tahsil ettiğimiz ülkelerde olmuş. Ortadoğu ülkelerine olan ihracatta % 58, Kuzey Afrika ülkelerine olan ihracatta % 25 ve Avrupa'ya yaptığımız ihracatta % 34 artış varken, diğer bölgelere olan ihracat artışı sadece % 8.6. Türk lirası euro karşısında dolar karşısında olduğu kadar değerli değil; bu nedenle de ihracat gelirleri euroya kayıyor. Yani, yine "reel kur" ihracatı etkileyen en önemli unsur. Zaten, euro kullanan ülkelerin ithalat talepleri de artıyor.
Bütün bu tespitler gösteriyor ki, ihracatta yolun sonuna doğru geliniyor. Serbest kur uygulaması da bir süre sonra ya bitecek, ya bitecek.