Türkiye Cumhuriyetinde Yargı Sisteminin İşleyişi Raporu, en önemli sorun olarak "yargının yönetiminin kabul edilemez bir derecede Adalet Bakanlığının siyasi iradesinin muhtemel etkisine konu olması"nı belirliyor. Rapora göre, hakimler ve savcılar arasındaki ilişki, yargının tarafsızlığı konusunda tereddüt uyandıracak nitelikte. Türkiyede savcılar, şüphelenilen suçları kararlı bir biçimde soruşturup mahkeme önüne getirmekte sınırlamalarla karşı karşıyalar.Siyasal erkin etkisine maruz kalmış bir yargı, objektifliğini, saygınlığını, insan hakları ve temel özgürlükleri etkin biçimde koruyabilme kapasitesini kaybeder. Bu da demokratik bir toplumun "hukuk devleti" olma ilkesiyle çelişir. "Hukuk devleti" olunması, yargının hem yasamadan hem de yürütmeden bağımsız olmasını gerektiriyor. Üstelik, bu bağımsızlık hem kurumsal hem de işlevsel açıdan olmalı. Bunun bir sonucu olarak da, hem yasama hem de yürütme organları kesinleşmiş mahkeme kararlarına gecikmeden uymak zorunda. Oysa, Türkiyede özellikle kamu kurumları kesinleşmiş yargı kararlarına uymuyor veya çeşitli nedenlerle uymayı geciktiriyor. Bu uygulamalar özellikle Danıştay kararları için geçerli oluyor. Üst kademe yöneticilerimiz ve siyasilerimiz, 21. yüzyılda hala yargı kararlarına uymamayı bir "güç gösterisi" olarak kabul ediyorlar.Birleşmiş Milletler temel prensipleri ve Avrupa Birliği Bakanlar Kurulu kararları ışığında değerlendirildiğinde, yargı bağımsızlığı halen Türk yargı sisteminin bir özelliği değil. Hakimler ve savcılar görevleri yönünden Adalet Bakanlığına bağlılar. Hakimlerin atama ve nakilleri konusunda Adalet Bakanı ve Müsteşarı etkili. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun sekretaryası ve özel bütçesi yok.Adalet Bakanının ceza davası açılması için emir verme yetkisinin bulunması, bu yetki uzun süredir kullanılmıyor olsa bile, yargı bağımsızlığına yönelik bir tehdit oluşturuyor. Savcılar, Adalet Bakanlığı müfettişlerinin baskısı yüzünden delil yetersizliği nedeniyle dava açmama yetkilerini rahatça kullanamıyorlar.Adalet sistemimizin çok ciddi sıkıntıları var ve sorunlar raporda bahsedilenlerle bitmiyor. Bakanlık bütçesinin azlığı, hakim ve savcılara ödenen ücretlerin düşüklüğü, sistemdeki önlenemeyen rüşvet dedikoduları kapsamlı bir reform gereğini gösteriyor.Hükümet, sistemi sorunlarıyla devraldı. Şimdiye kadar hükümetin yaptığı kararlı reformlar, bu konunun da üstüne gidileceği umudunu veriyor. Adalet sistemimizde yapılacak reform, bütün reformlardan daha önemli.Hepimiz biliyoruz. Adalet mülkün temelidir. Temeli çürüyen mülk ise yok olur. ytoruner@milliyet.com.tr Avrupa Birliğine giriş sürecinde en büyük reform adalet sisteminin işleyişinde yapılacak. Şimdiye kadar sistemin düzeltilmesi için son 3 yılda 9 ayrı reform paketi kabul edilmiş olmasına rağmen, yapılacaklar bitmedi. Avrupa Birliği Komisyonu, yargı sistemimizin işleyişi ve eksikleri konusundaki ön araştırmayı Ekim 2003te yaptırdı. Araştırma, Kjell Bjornberg (İsveç) ve Paul Richmond (İngiltere) başkanlığındaki bir ekip tarafından yapılarak, Adalet Bakanlığına sunuldu. Geçiş dönemi sırasında benzer birçok çalışma daha yapılacak ve sistemimiz sorgulanacak.