Çözüm Klasik ekonomik teoride savunulan, "üretilen her şeyin satın alınmasını garanti eden " bir mekanizma yok. Klasiklerin çoğu da, gelirin bir bölümünün tasarruf edilip, yatırıma dönüşeceğini savunurlar. Bu görüş, esas itibariyle tasarruf edenlerle yatırım yapanların ikisinin de aynı sosyal sınıfa (kapitalistlere) mensup olduğunu kabul etmiş oluyor. Ama bu bile, tasarrufların tümünün, yatırıma dönüşeceği anlamını taşımıyor. Üretilen her şeyin satılabilmesi için, yeterli gelir düzeyi; yeterli gelir düzeyi için de tam istihdam gerekli. Yani, işsizliğin olmadığı bir ekonomik model lazım ama bu da olanak dışı. Keynes, "Talep, arzını yaratır" diyor. Say Kanunu ise, "Arz, talebini yaratır" iddiasında. Bu görüşler, Keynezyen ve klasik ekonomistler arasındaki büyük tartışmanın en can alıcı noktası. Doğal olarak ve her iktisat kuramında olduğu gibi, iki görüşün de salt doğru olduğu iddia edilip kanıtlanamıyor. Ama, ülkemizde bile, faiz tartışmasının altında bu konudaki farklı görüşler yatıyor. İşte tam bu noktada, neoklasik ekonomistler, bir ülkenin ekonomi yönetiminin tam istihdamı sağlamaya yönelik biçimde, faiz politikasını yönetmesi gerektiğini ; böyle davranılırsa, "arzın talebini yaratabileceğini" söylüyorlar. Yani, faiz politikası, anahtar para politikası olarak öne çıkıyor. Neoklasikler, para yokluğunun, talep yokluğuna; talep yokluğunun ise, ekonomide durgunluğa ve işsizliğe neden olacağı görüşündeler. Talep, arzını yaratıp üretim arttıkça, artan üretimin, diğer mallara da talep yaratacağı düşünülüyor. Bu noktada, neoklasikler, klasik ve Keynezyen modellerin bir sentezini yapmış görünüyorlar. Yani, "zenginlik tüketim artışından çok, üretim artışı sağlanması için tedbirler alındıkça artacaktır" diyorlar. İşte, bu fikir IMF politikalarına da, şimdiki ekonomi yönetiminin anlayışına da karşı. Bu tartışmalar bizi iki önemli sonuca götürüyor:a) Arz ve talebin yani üretim ve tüketimin, her ikisi de çok önemlidir.b) Küresel ekonomi geliştikçe, dış âlemin etkisi göz ardı edilerek yapılacak değerlendirmeler yanlış olur. Faiz politikası öne çıkıyor İsveçli neoklasik ekonomist Knut Wicksel'e göre, "istikrar ancak, ekonomi yönetiminin faiz oranlarını, olması gereken orana yakın veya eşit saptaması halinde mümkün olabilir". Bu fikrin takipçileri ise, devam ediyorlar: Bu durumda, bankalar yeterli tasarruf olmasını beklemeden, yatırımları finanse edebilirler. Bu görüş, finansmanda vade uyuşmazlığını bile haklı gösterebilecek mahiyette. Hele, ülkede bir kredi piyasası oluşturulabilmiş ve ülke dış pazarlara ve yabancı yatırımcılara açılabilmişse, bankalar rahatlıkla tasarrufların bir kaç misli kredi verebilirler.İşte, bu noktada dört önemli sonuç daha var:a) Piyasalaşma, kapitalist ekonominin ana arteridir.b) Faiz oranları olması gereken seviyeler yakınına çekilmeden, istikrardan bahsedilemez.c) Banka sisteminin iyi çalışması, zenginlik getirir.d) Bankaları kontrol edebilen, sistemi kontrol eder. Bilmem, bir şeyler anlatabildim mi? ytoruner@milliyet.com.tr Yatırımların finansmanı