Fobik istihdam

2 Haziran 2008

AKP milletvekili ve TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin 3. Homofobi Karşıtı Buluşması’na katılınca olan oldu. Üskül, toplantıda partisinin herkese eşit mesafede olduğunu, eşcinsellerin bir sorunla karşılaşmaları durumunda hemen kendisini arayabileceklerini söylerken AKP yanlısı basın Üskül’e veryansın etti. Kim kime niye kızar bizi ilgilendirmez; tartışmaktan kaçsak da, utansak da, yok saysak da farklılıkları, istihdamda homofobiyi irdelemek fena olmaz.

Grafiker, 46 yaşında transseksüel:“2004’den itibaren pek çok yere iş başvurusunda bulundum ama ikinci görüşmeye hiç çağrılmadım. Hatta biri bekleme salonunda kameradan görmüş beni, görüşmeye bile almadı. 2 yıl işsiz kaldıktan sonra bir yayıneviyle anlaştım, şimdi dışarıdan kitap kapağı yapıyorum.”

Eşcinsellik, 18. yüzyıl başlarında dini bir suç sayılıyordu, sonlarında ‘zihinsel bir hastalık’ olarak tanımlandı. Amerikan Psikiyatri Derneği ‘70’lerde, Dünya Sağlık

Yazının Devamı

Otuzundan sonra ne yapılmaz?

26 Mayıs 2008

Bu yıl spor yaparken dizimi sakatlayınca yaş mevzuunu daha fazla düşünür oldum. ‘Neyi yapabilirim, neyi yapamam?’ diye bakınıyorum. Araştırdım, okudum... Birden koltuklarımın kabardığını, kanatlarımın rüzgârla dolduğunu hissettim. Artık her şey mümkün. Koşabilirim. Yapılamayacaklar yapılacakların yanında solda sıfır. Düşünsenize menopozdan sonra doğum bile yapılabiliyor, insanla hayvanların genlerini karıştırıyorlar, paralı dedeler uzay mekiğiyle galaksinin derinliklerine yolculuk yapmaya kalkıyor. Yabancılar ‘limit is the sky’ diyor. Düşündüm bizdeki karşılığı olsa olsa “Kim tutar seni...” olmalı dedim. Bazıları için ‘yürü ya kulum’ anlamına da gelebilir.

Ama burası Türkiye, her konuya değişik noktalardan bakacaksın. Rüzgâr ansızın kesilebilir, bir bakmışsınız ayaklarınız yere basmış... Çakılmadığınız için şükretmeniz gerek. İnceledim, 30’dan sonra futbolcu ya da manken olmanız hayal. Jübile zamanı. Türkiye Futbol Federasyonu 2009-2010 sezonundan itibaren TFF 3. Lig’de 24 yaş ve altı oyuncularla

Yazının Devamı

Dejavu

19 Mayıs 2008

Hafta içinde yayınlanan bir haberin girişi şöyleydi: “Başkent Doğalgaz Dağıtım A.Ş.’yi 1 milyar 610 milyon dolara özelleştiren Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, BOTAŞ ve Hazine’ye olan borçlarını şimdilik ödemeyi düşünmediğini söyledi. Enerji Bakanı Hilmi Güler ise rest çekerek, ‘Haciz uygulatırım’ mesajı gönderdi.”

BOTAŞ’ın piyasadan yaklaşık 10.5 milyar YTL alacağı bulunuyor. Alacaklarını tahsil edemeyen BOTAŞ, vergi yükümlülüklerini yerine getirmediği için haciz kıskacında. BOTAŞ, gazı Rusya’dan banka kredisiyle alıyor.
Hükümet fakir fukaraya kömür dağıtmak için Türkiye Kömür İşletmeleri’nden (TKİ) satın aldığı kömürün bedelini kuruma ödemedi. Bu yüzden TKİ, finans açığını kapatmak için bankalardan kısa vadeli kredi almak zorunda kaldı. Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) ve TKİ’nin toplam borcu 144 milyon YTL. Valilikler aracılığıyla fakirlere dağıtılan kömür, bu yılsonunda 7.4 milyon tona

Yazının Devamı

Sol Ayağım

12 Mayıs 2008

My Left Foot (Sol Ayağım) çağdaş sinemanın başyapıtlarından biri. 1989 yapımı. Sol Ayağım, efsanevi yazar, şair ve ressam Christy Brown’ın gerçek yaşam öyküsü. İrlandalı yoksul bir ailede doğan Brown, sadece sol ayağını kontrol edebiliyor ve konuşamıyordu. On yaşına kadar zekâ özürlü olarak algılandı. Annesi en büyük destekçisi oldu. Christy sol ayağını kendine verilmiş bir şans olarak gördü, sadece sol ayağını kullanarak yazdığı romanlar ve şiirlerle İrlanda edebiyatının saygın isimleri arasına girdi. Film ise En İyi Erkek Oyuncu (Daniel Day-Lewis) ile En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Brenda Fricker) Oscar’larının sahibi oldu. Bu edebiyattan ve sinema dünyasından etkileyici bir sol ayak anatomisi. Diğer taraftan baktığınızda bir ayağın nasıl ‘baş’ olabileceğinin de çarpıcı örneği.
1 Mayıs’ta Taksim Meydanı’na gitmek isteyen ‘sol ayak’lardan bir tanesini tanıyorum. Bizimki de mücadeleci, ayrıca eğitimli, ılımlı, demokrat, ilerici, şakacı, canlı ve genç. Bu değerler onu, ‘baş’ sınıfına sokmaya yetmiyor. O yalnızca bir

Yazının Devamı

Ayakla başın arasında karnım acıktı

5 Mayıs 2008

Küresel olarak pirinç, tahıl, yağ ve şeker gibi temel gıda maddelerinin fiyatları geçen yıl bu zamana göre en az yüzde 50 arttı. İnsanlar yiyecek alamıyor. Dünya aç! Otuz yıldır ilk kez aynı anda pek çok yerde gıda yüzünden protestolar patlak verdi. Bangladeş kargaşa içinde, Çin endişeli... Mısır ve Haiti’deki gıda krizi çatışmaya dönüştü.

Dehşet senaryolarının bini bir para: BM’nin tahminine göre artan gıda fiyatları nedeniyle dünyanın en yoksul insanları arasında yer alan 100 milyon kişi gıda yardımına muhtaç. Bu yıl 73 milyon kişinin gıda ihtiyacını karşılamayı hedefleyen Dünya Gıda Programı’nın bütçesi talebi karşılamaya yetmiyor. Gıda fiyatlarındaki artışın gelişmekte olan ekonomilerdeki ortalama enflasyonu yüzde 2 artıracağı, yaşam standardını olumsuz etkileyeceği, bununla birlikte tahıl fiyatlarının 2015’e kadar yüzde 10 ila 20 artacağı varsayılıyor. Stratejik stok düzeyleri buğday ve pirinçte son yılların en düşük seviyesinde.

İNANAMAYACAKSINIZ

Okuyacaklarınıza inanamayacaksınız: Bu yıl

Yazının Devamı

Bedava mı sandın?

28 Nisan 2008

‘Popular Mechanics’ adlı dergi 1950’de kehanetle dolu bir makale yayınladığında yer yerinde oynamıştı. Başlık: ‘Önümüzdeki 50 yılda Göreceğimiz Mucizeler’. İddia edilen mucizelerin çoğu gerçekleşmedi. Popular Mechanics’in tutturamamasının en önemli nedeni hızlı teknolojik ve sosyal değişim.

Geleceği öngörme arzumuzu dizginlemek mümkün değil. Fal bakmak, baktırmak gibi bir şey... Artık neredeyse her gün elime ‘gelecek nasıl gelecek?’ araştırmaları geçiyor. Geçtiğimiz hafta hizmet şirketi Accenture’nin 2020’ye ait trend araştırmasını okudum. Dikkatimi çeken en önemli nokta çevre konusuyla ilişkiliydi. Çevreye saygılı ürünler ve üretim teknikleri ‘benim de olsa iyi olur’ statüsünden, ‘almak zorundayım’a terfi edecek.
“Bunun nesi yeni, gel bana ben sana 2020’yi anlatayım” diyenleriniz de çıkabilir. Pek de isabetli tahminler yapabilirsiniz. Geleceğe yönelik kehanette bulunmanın geçmişten ders çıkarmakla mümkün olduğuna

Yazının Devamı

Parmak hesabına son

21 Nisan 2008

Dağdaki çobanın oyu benimkine eşit mi? Sandıktan çıkan oyların çoğunu alan, “Ben ne istersem yaparım” diyebilir mi? Benim babam seninkini dövebilir mi? Ne ‘ka’ ekmek, o ‘ka’ köfte mi? Burası Türkiye, burada parmak hesabı geçer! Oyun ka... Paran ka... Pazuların ka... Ya da alırsın eline satırı doğrarsın.

Çoban mı, ben mi tartışmasının odağında aslında ‘ayaklar baş, başlar ayak oldu’ yakıştırması yatıyordu. Bizde ayakla baş arasındaki en önemli fark, kas ve para gücü. Başın mı yoksa ayağın mı yukarıda kalacağını belirleyen unsurları zenginleştirmek gerek: Bilgi, cesaret, merak, fark, beceri, uzmanlık... Parmak hesabı yapanlar, oyları ve toplayabildikleri vergiyi sayabiliyor; ama yaratıcılığı, bilgiyi sayamıyorlar.
Dağarcığınızdaki en klişe cümle ne olabilir? Benden bir deneme: “Küreselleşme dünyayı büyük bir köy haline getirdi”. Günün sonunda hepimiz aynıyız, aynı olacağız. Her yerde Mcdonald’s, Coca Cola, Mercedes vs. Aynılaşmayanlar ölsün!

RİCHARD FLORİDA

Richard Florida ekonomik rekabet, demografik

Yazının Devamı

Kim tutar seni, konuştur rakamları

14 Nisan 2008

Rakamların kesin ifadeler olduğu sanılır; hatayı, sapmayı, belirsizliği ortadan kaldırdıkları varsayılır. Rakamları konuşturmak bir meziyet olsa da yanlış ellerde dile geldiklerinde tehlikeli araçlar haline dönüşebiliyorlar. Dünya da, ülkemiz de baktığınız yerden farklı görünen somut verilerle dolu.

Nüfusu 2 binin altına düşen 862 belde belediyesi ile 283 ilk kademe belediyesinin tüzel kişiliği kaldırıldı, 43 yeni ilçe kuruldu. Türkiye, toplam 2 bin 103 belediyeden oluşuyor. Hummalı bir çalışma var. Bırakalım yeni otomobil ve diğer maddi harcamaları, asıl önemli olan, çeşitli bakanlıklar, genel müdürlükler ve başkanlıkların taşra teşkilatlarına yaklaşık 3 bin 500 yeni kadro ihdas ediliyor. Güzel şey rakamların dilini çözmek...

SAVAŞ VE VERGİ

Tarihin her döneminde saymak çok önemliydi. Hükümdarların nüfus sayımı için iki önemli gerekçeleri vardı: Savaş ve vergi. ABD ilk resmi nüfus sayımını 1790 yılında her eyaletin Kongre’ye kaç temsilci göndereceğini belirleyebilmek amacıyla gerçekleştirdi.

Yazının Devamı