CHP’de yakın dönemde olağanüstü kurultay için imza toplama sürecinin başlayacağına dair kuvvetli işaretler var.
“Yine mi” dediğinizi duyar gibiyim ama bu kez iş ciddi.
İlk işaret fişeği geçen hafta CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın tarafından atıldı: Olağanüstü kurultay için imza toplayan olursa onlara haindir demem. Tüzük onlara o hakkı vermiş. Yeter sayıda insan bu partinin yönetilmediğini düşünüyorsa bunların hepsi yapılır.
Günaydın’ın gündemin yoğunluğuna takıldığı için hak ettiği önemi görmeyen bu açıklaması CHP’deki parti içi iktidar yarışının sonbaharda daha da kızışacağını gösteriyor.
Kulislerde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mevcut CHP yönetimine tepkili olduğu ve Gökhan Günaydın’ın genel başkan adayı olacağı bir olağanüstü kurultay için düğmeye bastığı iddia ediliyor.
Bitmedi… Bu sürece CHP’nin bir önceki genel başkanı Kılıçdaroğlu’nun ekibinin de destek vereceği belirtiliyor.
FETÖ elebaşının “Kimliğini gizleyen başka dine mensup bir ajan” olduğunu ilk dile getiren şüpheli bir şekilde hayatını kaybeden yazar Aytunç Altundal oldu.
Altundal’a göre “FETÖ elebaşı 1988’de Vatikan’da görüştüğü Papa 2. Jean Paul tarafından gizli kardinal olarak atanmıştı!
Bu iddia örgütün 15 Temmuz kalkışmasından sonra bir FETÖ iddianamesinde biraz daha detaylandırıldı. Papa 1988’deki o buluşmada 100 yıldır kullanmadığı “in pecture” uygulamasıyla Gülen’i “ Kilisenin bağrına bastığı gizli evladı” olarak tanımıştı!
Ayrıntı bütünü anlatır. Tarih öğreticidir. FETÖ elebaşının kimliğini gizleyen başka dine mensup bir ajan olduğunun en eski belgesi 1965 yılına aittir.
Kırklareli Vaizi sıfatıyla dönemin Ermeni Patriği Şinork Kalustyan’a yazdığı mektuptaki ifadeler her yönüyle ibretliktir: “1915’te Ermenilere gerçekleştirilen büyük soykırımı lanetlemeden geçemeyeceğim. Hz.İsa’nın çocuklarının Müslüman geçinen cahiller tarafından
CHP’li Konak Belediyesi’nin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında düzenleyeceği Şevval Sam konseri için 5 milyon 300 bin lira ödeme yapacağını biliyor musunuz?
Bütün politik söylemini israf, savurganlık ve yolsuzluk üzerine kuran, iktidarı buradan vuran bir siyasi partinin belediyeleri yoğun eleştirilere rağmen konser bütçelerinden en ufak bir taviz vermiyor! 2 saatlik konser için Şevval Sam’a gözünü bile kırpmadan 5 milyon 250 bin lira ödeme yapıyor! Sizce de bu işte bir tuhaflık yok mu? O tuhaflığın gerekçesini birazdan yazacağım. Önce bir hatırlatma..
Konak Belediyesi’nin SGK’ya tam 433 milyon 800 bin 812 lira borcu var. Çalıştırdığı emekçinin SGK primini ödemeye yanaşmayan, ‘’ param yok, batıyorum’’ diyen ama Şevval Sam’a 2 saat için 5 milyon 250 bin lira vermeyi de sorun etmeyen bir belediyecilik anlayışı! Sadece Konak’ta değil her yerde aynı garabet yaşanıyor.
Belediyeye şimdilik bir nokta koyup organizasyonu düzenleyen firmaya geçelim. İstanbul merkezli firmanın web sitesine
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin yeni yasama yılının açılışında DEM Partililerle tokalaşmasını “Yeni bir çözüm süreci başlıyor” diye anlatmaya çalışanların anlamadığı şey şu: O el aslında devletin eliydi.
DEM Parti’ye “Terörle arana mesafe koy. Terör vesayetinden kendini kurtar, bir Türkiye partisi haline gel” mesajı verildi.
Bunu “Yeni bir çözüm süreci” olarak değerlendirmek iyi niyetten uzak bir yaklaşım. Ortada yeni bir çözüm süreci falan yok. Türk siyasetinin üzerine düşürülen terör gölgesini kaldırma amaçlı atılan bu adımdan rahatsız olmak ya da buna farklı anlamlar yüklemek niye?
Okyanus ötesinden gelen suflelerle yürütülen algı çalışmalarına inanmayın. Türkiye’nin devletiyle milletiyle bir ve bütün olarak yoluna devam etme kararlılığı birilerinin uykularını kaçırıyor. Devletin elinden duydukları asıl rahatsızlık bu…
Değişecek bakanları açıklıyorum!
Sosyal medyada herkes gazeteci.. Herkes sözde kulis
Türkiye son 10 yılda altın rezervlerini en çok artıran üçüncü ülke.
İlk beş listesinde üstümüzde Rusya ve Çin, altımızda Kazakistan ve Polonya var.
Bir ülkenin altın rezervlerini artırması o ülkenin ekonomi politikalarında altına yönelik stratejiler geliştirdiği anlamına gelir. Altın rezervlerin ne kadar kuvvetliyse ekonomide o kadar bağımsız hareket edersin. Küresel ekonominin seni hapsetmeye çalıştığı dar paranteze mahkum olmazsın.
Ekonomik ve finansal direncin yüksekse dış politikada da, savunma sanayiinde de elin rahat olur. Hele de savaşın ayak seslerinin duyulduğu, ekonomik belirsizliklerin had safhaya ulaştığı böyle bir dönemde.
Altın tarih boyunca önemliydi ama bugün her zamankinden daha stratejik, daha önemli.
Dünyada bilinen altın rezervlerinin yüzde 2’si Anadolu’da. Türkiye Madenciler Derneği ise altın madeni potansiyelimizi 6 bin 500 ton olarak tahmin ediyor. Bu en iyimser tahminle 300 milyar doların toprağın altında yattığı anlamına geliyor.
Peki bu zenginliğin ne kadarını ekonomiye kazandırabiliyoruz? Enerji Bakanlığı verilerine
Jerusalem Post gazetesi 2024’ün etkili 50 Yahudisini açıkladı.
Listenin ilk sırasında ABD’nin potansiyel başkanı Kamala Harris’in kocası var.
Başka kimler yok ki! İngiltere Başbakanının eşi, ABD Hazine ve Dışişleri Bakanları, Facebook,İnstagram ve Whatsapp’ın sahibi, Ukrayna ve Meksika Devlet Başkanları, dünyanın en büyük şirketlerinin sahipleri vs.
O listeye bakınca görüyorsunuz ki…
Dünya genelinde finans, medya ve siyasette ipleri elinde tutan kim varsa Yahudi!
Yani İsrail sadece İsrail değil.
Dünyaya hükmeden, insanlığın kanını emen küresel çetenin adeta koçbaşı. Ayrılmaz bir parçası.
O sebeple “8 milyonluk İsrail bize mi saldıracak” diyenler iyi düşünsün.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’na göre belediye başkanları; yönettikleri yerleşim merkezlerinin sınırları içinde temizlikten, aydınlatmadan, su sistemlerinden, toplu taşımadan, esnaf denetiminden sorumlu, belediye teşkilatını yöneten kişidir.
Kanun bu kadar açık olmasına rağmen Türkiye’de 2019 yılından beri büyükşehir belediyelerinde farklı bir dinamik işliyor. Asli görevlerini niyeyse unutan, hatırlamak istemeyen belediye başkanları kamuoyunun gündeminde olan her konuda hükümetten rol kapmaya çalışıyor!
Bir belediye başkanından çok cumhurbaşkanı adaylığı için kişisel PR çalışması yürüten hırslı siyasi profil görüntüsü veren yerel yöneticilerimizin el atmadığı konu yok.
Hoş “Biz yaparız, biz hallederiz” diye öne çıktıkları meselelerinden birine bile çözüm üretmişlikleri yok ama sosyal medyada fırtına gibi estikleri de bir gerçek.
Hangi birini sayalım…
Adana’da pandemide kurduklarını iddia ettikleri sahra hastanesini mi?
EYT’lilerin sağlık sigortası primlerini
Yazının başlığındaki ifade bana ait değil.
Hangi CHP’li ile konuşsanız size sohbetin sonunda söyledikleri genelde bu oluyor.
Anketlerde önde çıkmasının, en yakın rakibine hatırı sayılır fark atmasının CHP elitleri için bir önemi yok. O sebeple kendisi ve medyadaki iyi adamları ne kadar aksini söylese de günün sonunda CHP ile yollarının ayrılması kaçınılmaz görünüyor.
Çünkü CHP’nin cumhurbaşkanı adayını anketler değil partinin yetkili kurulları belirleyecek. Orada da Yavaş’ın hiçbir ağırlığı, etkinliği yok.
Çünkü partinin an itibariyle iki sahibi var: Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel…
CHP’nin uzun yıllar sonra yerelde iktidar olduğu, anketlerde iktidar partisinin önünde göründüğü bir konjonktürde kimse cumhurbaşkanı adaylığını altın tepsi içinde mahalleye dışardan gelen Mansur Yavaş’a sunmaz. Sunmayacak da.
İmamoğlu’nun YSK üyelerine hakaret suçlamasıyla yargılandığı davada verilen “siyasi yasak” kararının onanması durumunda CHP’deki adaylık mücadelesi