FIRINDAN YENİ ÇIKAN DVD “KIŞ MASALI”…

"Yüksek benliğiniz, içsel yolculuğunuzun evrimini gerçekleştiren bir mekanizmadır. Öyle bir mekanizmadır ki; o mekanizma sizin tekamülünüzü aydınlatarak en üst mertebeye taşır. Aydınlanan siz, ışık gücüyle evren ile bir bütün olursunuz. Sakın sorgulamayın yalnızca ışığı kabul edin!”

Dvd olarak çok kısa süre önce raflarda yerini alan “Kış Masalı”; masal içindeki masalı, kendi yöntemleriyle ele alan olağandışı bir film… Wes Anderson-vari büyüleyici bir atmosfere patika açan film, hikayeleri parçalara ayırıyor ve şunu soruyor: Cennet ve cehennem arasında kalsaydınız ne yapardınız? Peki, ya arafta kalsaydınız? Ölümü ve yeniden doğuşu, dinsel motiflerle (reenkarnasyon) irdeleyen film, karakterlerine misyonlar yüklüyor ve o misyonlar aracılığıyla onların kendilerini bulmalarına vesile oluyor. Bir dışavurum olarak ortaya çıkan cennet ve cehennem olgusu, günahların ve sevapların ortak noktasını oluşturuyor. Soyut kavramları reenkarnasyon ile bağdaştıran film, ‘dejavu’ (daha önceden görülmüş) metodunu kullanarak izleyenlerin kafasını kurcalıyor. Mitolojiyle, dinle ve kehanetle ilişki kuran hikaye, mucizelerin insanların hayatlarını büyük ölçüde değiştirebileceğine parmak basıyor.

Haberin Devamı

MUCİZELER NELERE KADİRDİR..

Mucize şu şekilde gelişiyor: Yakın gelecekte yaşanacak olan doğaüstü bir olay sonrasında, kendini başka bir zaman diliminde bulan baş kahramanımız ne yazık ki kim olduğunu hatırlamıyor. Ölüleri diriltme gücüne ise diyecek söz yok! Aslında buradaki olay, yaradan tarafından seçilen kişinin dejavu yaşaması. Tabi kendisinin seçilmiş kişi olduğuna kanaat getiremiyor. Böyle bir şey kimsenin aklına gelmez öyle değil mi? Paralel kurguyu düzgün bir şekilde hikayeye bağlayan yönetmen Akiva Goldson, hiç bir hayatın bizim hayatımızdan daha değerli olmadığını, hepimizin başka bir hayat için yaratıldığını vurguluyor. Yani buradan çıkan sonuca göre; “insanoğlunun sadece tek yaşamı yok, çünkü insanoğlu bir başka formda yeniden dünyaya gelebilir.” Bu muamma mı, gerçek mi bilemiyoruz. Bildiğimiz tek şey, kurgulanan baş karakterin Yaradan’ın elçisi olduğu… Tabi karaktere biraz fazla yükleme yapılmış. Aksi düşünülemezdi, çünkü hikaye masalsı dünyaya kapılarını açan mucizenin ta kendisi! Yalnız unutulmaması gereken bir mesaj var, o da mucizelerin inanırsak gerçek olacağı yönünde… Filmdeki replikten örnek verecek olursak; “Hepimiz birbirimize bağlıyız. Her bebek içinde taşıdığı mucize ile doğar. Eşsiz bir amaç ile.Ve bu mucize sadece ve sadece tek bir insan içindir. Bizler mucizemizin ait olduğu kişiyi bulmak için kaderimiz rotasında ilerleyen yolcularız. Fakat bilin ki, bizler ışığı ararken karanlık da boş durmuyor. İyi ile kötü arasındaki ezeli mücadele büyük ordular ile değil, her seferinde bir hayat ile verilir.”

Haberin Devamı

KADER Mİ TESADÜF MÜ?

Bu hikaye acaba bize ne anlatıyor diye soduğunuzu duyar gibiyim. Aktaralım hemen: kaderimizin alnımızda yazılı olduğunu, ancak bazı kader boşluklarını (doğum ve ölüm hariç) kendimiz doldurabileceğimizi derinlemesine irdeleyen hikaye, melekleri ve şeytanları aynı yerde buluşturuyor. Yönetmen Goldson fazla mizansen yapmış olabilir belki ama, burada önemli olan iyiliğin ve kötülüğün nasıl şekillendiği. Tesadüflerin var olup olmadığını sorgulayan film, aslında herşeyi kadere bağlıyor. Hikayeyi güzelce kavrayabilmek için, alt metinleri iyi okumak gerekiyor, eğer alt metinler doğru okunmazsa film yanlış yorumlanabilir. Çünkü film fazlasıyla felsefik ve tinsel…

Haberin Devamı

Film içinde neler yok ki…? Aşk, tutku, sevgi, nefret, öfke, inanç, inançsızlık ve yaşam sevinci… Bunların birleşiminden oluşan film, sahneler arasına yerleştirdiği fantastik ögelerle mistisizmin doruklarına çıkartıyor seyirciyi. Film; aslında tek bir noktaya atış yapmıyor, film birçok noktaya atış yapıyor ve bu sebeple seyirci filmi çok yönlü olarak düşünmek zorunda kalıyor.

TEKAMÜL SÜRECİ…

Filmi genel çerçevede değerlendirdiğimizde ortaya çok enteresan bir varsayım çıkıyor. Bu varsayım bizi şuraya doğru yönlendiriyor: Tekamül yaşamamıza olanak sağlayan film, tekamülün içimizdeki ışık ile ilintili olduğunu aktarıyor. Herşeye ve herkese sevgi ile bakmanın anlamını oturtan yönetmen Goldson, hayata ışığımızla yansımamız gerektiğinin altını çiziyor. Goldson’a göre; yaşama ve kişilere nasıl yansırsak, onlar bize o şekilde geri döneceklerdir. Yüreğimize dönmemiz gerektiğine dikkat çeken Goldson, asıl inancın yüreğimizde olduğunu simgeliyor. Çünkü yüreğimizde Yaradan’ın ışığı var.

İnancını kaybeden insanlara gönderme yapan film, inancın yalnızca dinle bağlantılı olmadığını ortaya çıkarmakla kalmıyor, aynı zamanda özümüze dönmemiz gerektiğinin sinyallerini veriyor. Özümüze dönebilmemiz için de önce bazı bedellerin ödenmesi lazım. Öyle değil mi? İyi bir insan olmanın, hatlarını net bir şekilde çizen Goldson, pastel renklerle sarıp sarmaladığı filmi, “bir varmış bir yokmuş diye… “ öykülendiriyor. O halde film için spiritüel öğretiler içeriyor diyebilir miyiz? Bana soracak olursanız; filmi nereye çekerseniz oraya doğru uzar. Önemli olan sizin filmden aldığınız mesajdır. Neticede herkesin kendine göre bir yorumu var. Filmin amacı da bu zaten!

Uzun lafın kısası; insanın içindeki boşluğun tıpkı bir tansık misali yalnızca inanç ile doldurulacağına yön veren film, olumlu düşünce sistemine ait yapı taşlarını düşünce merkezimize oturtuyor. Bu düşünce merkezinde imkansızlıklara yer vermenin bizi üzeceğini ve hayal kırıklığına uğratacağını her fırsatta dile getiriyor: "Yüksek benliğiniz, içsel yolculuğunuzun evrimini gerçekleştiren bir mekanizmadır. Öyle bir mekanizmadır ki; o mekanizma sizin tekamülünüzü aydınlatarak en üst mertebeye taşır. Aydınlanan siz, ışık gücüyle evren ile bir bütün olursunuz. Sakın sorgulamayın yalnızca ışığı kabul edin!” Eğer filmi izlemediyseniz mutlaka Dvd’sini alıp seyredin ve hayat nasıl bir şeymiş görün!

www.arzucevikalp.com