KİŞİSEL GELİŞİM ÜZERİNE YOĞUNLAŞAN “YE DUA ET SEV”

"Derinleşmekten korkuyorsanız "ben kimim, nereden geldim, şu an neredeyim" sorularının yanıtını bularak, içinizdeki engin denize ulaşabilirsiniz. Zamanla o derinlik daha da derinleşecektir. O zaman korkularınız ile yüzleşme vakti geldi demektir. Sakın yılmayın çünkü derinlik sizin izdüşümünüz. Bırakın kendinizi akışa doğru! Yolunuzdaki engelleri ancak kendinizi aştığınızda, aşmış olacaksınız. " Arzu Çevikalp

Çok kısa bir süre önce DVD raflarında yerini alan, Elizabeth Gilbert’in romanından uyarlanan “Ye Dua Et Sev”, hayatın felsefesini yapan, spiritüel düşüncelerin ve teorilerin mantığını arayan çok yönlü bir yaşam filmi. Ruhunu huzura kavuşturmayı bilmeyen ve kendini çözemeyen kişilere, sert bir mesaj yollayan film, insanın içindeki enerjinin ve ışığın ortaya çıkmasının yalnızca, pozitif psikoloji ile çözümlenebileceğini vurguluyor. Meditasyonun ve yoganın sadece bir spor olmadığını vurgulayan, bunu metin aralarına serpiştiren yönetmen Ryan Murphy, içsel bilince ulaşmanın meditasyon ve yoga ile daha kolay olacağını temsil ediyor. Farkındalığın gelişmesi için, insanların değişmeleri gerektiğini dile getiren Murphy, oluşturduğu karakterlerin değişimlerini, özgüvenlerine ve özgürlüklerine bağlıyor. Zihnimizdeki karmaşayı bitirmemizin, zihnimizi özgür bırakmamızla eş değer olduğunu destekleyen film, istediğimiz her şeyi başarabileceğimizi öngörüyor. O halde buradan çıkan netice Kendimizi tam olduğumuz gibi kabul ediyor ve onaylıyoruz” olabilir mi?

Haberin Devamı

KENDİNİ KABULE GEÇMEK BAŞARIYI GETİRİR…

Zaten kabule geçmeden başarıya ulaşılması mümkün değildir. Anı yaşamanın altın kurallarını aktaran film, içsel kimliğini kaybeden karakterlerin yolunu açan bir öğretici sanki… Yaşamlarını zorlaştıran karakterlere, hayat dersi veren film, evrim geçiremeyen karakterlerin kaygılarının ve korkularının silinmeleri adına bir hayli uğraş veriyor. Kendilerini tanıdıklarını sanan karakterler, mış gibi davranarak hayatlarının en büyük hatasını yapıyorlar. Yani, istemedikleri hayatı yaşayan karakterler, (özellikle de Liz) sıkıntılarını dile getiremiyorlar, yalnızca kaçıyorlar. Ne kaçış ama! Liz’in Roma’ya kaçışı ve afiyetle pizzayı mideye indirişi unutulacak gibi değil… Bu sahne aklımızdan hiçbir şekilde silinmiyor. Roma’da kendini doğru bir şekilde ifade etmeyi öğrenen Liz, öyle bir macera yaşıyor ki, tüm fikirleri aniden değişiveriyor. Ona da bu lazımdı. Kendinle çelişmekten vazgeçen Liz, mutsuzluğundan kurtulmak istediğini nihayet kendisine itiraf ediyor. Çözümü Roma’da saklıymış meğer…

Haberin Devamı

LİZ KARAKTERİNE FAZLA AĞIRLIK VERİLMİŞ

Bazen nasıl adım atacağımızı düşünmek yerine, kendimizi hayatın kollarına doğru bırakmamız gerekiyor, kendimizi hayatın kollarına doğru bıraktığımızda her şey bambaşka oluyor. Tıpkı Liz gibi… Kendini bulma ümidiyle astral seyahate çıkan Liz, artık hayatın nasıl bir şey olduğunu anlamaya ve çevresi tarafından da fark edilmeye başlıyor. Kentsel yaşamın çözümden çok, dert üretmesi Liz ve çevresindeki herkesi kavuruyor. Burada aklımıza hemen kaçsa da kurtulsa fikri geliyor. Yanlış da sayılmaz gerçi. Kolay yoldan çözüm üretmek böyle bir şey olsa gerek. Kişisel gelişim ve kendini keşfetme gibi akımlarla bağdaşamayanlar için “Kendini sev ve enerjini sonuna kadar kullan” mesajını hikâyenin içine gizliyor. Hayalini kurduğumuz dünyanın resmini çeken film, işin ciddiyetini anladıktan sonra tabanları yağlayan karakterlerle güzel ilişkiler kuruyor. Peki, kurduğu ilişkiler sağlam mı? Tartışılır… Hikâyelerin tam anlamıyla birbirine bağlanamaması filmi biraz yavanlaştırıyor. Sanki 3 ayrı hikayeyi aynı filmde izliyoruz, halbuki hepsi tek bir hikaye. Neden böyle olduğunu anlayabilmiş değiliz. Sanırız yönetmen filmini fazlasıyla Liz karakterine teslim etmiş. Çünkü Liz kafasına estiğini yapmayı seven özgür ruhlu bir karakter. Liz’in perspektifinden izlediğimiz film, Liz’in düşüncelerini derinleştiriyor ve gerçek Liz’i ortaya çıkarıyor. Teorilere çok fazla dalış yapan film, bazen rotasından sapıyor, bunun en önemli sebebi de Liz’e fazla odaklanıyor oluşu…

Haberin Devamı

MASALLARLA DÜNYALARINI PEMBEYE BOYAN İNSANLAR…

Tüm verilere göre konuşacak olduğumuzda; “Ye Dua Et Sev” didaktik yaklaşımıyla, hayatımızı zindan etmememiz gerektiğini, ön plana yerleştirerek felsefe yapıyor ve karakterlerin dönüşümlerini hızlandırıyor. Karakterlerin ruhlarındaki, uçsuz bucaksız kuyudan kurtulmalarını sağlayan film, onları aşka doğru itiyor. Sevginin iyileştirici etkisini filmin merkezine yönlendiren yönetmen Murphy, hikayenin bütününe yoğunlaşmıyor, tam tersine hikayeyi küçük parçalara ayırıyor. Biz de samanlıkta iğne arar gibi, filmi özümsemeye çalışıyoruz. Hele ki ‘kişisel gelişim’ hakkında fikriniz yoksa o zaman yandınız demektir. Filmi anlayıp, analiz etmeniz zorlaşabilir.

Büyük tabloya göre incelediğimizde; suçu sistemin üzerine atan insanların, mutsuzluk ürettiklerini ve bu nedenle kaçmayı daha doğru bulduklarını görüyoruz. Masallarla dünyalarını pembeye boyayan, insanlara basamak hazırlayan film; mutsuz evliliklerden doğan sorunları olduğu gibi, perdeye yansıtıyor. Tabi hayatta aradığını bulamayan insanlara da taş atmıyor değil… İdefiks düşüncelere saplananları irdeleyen film, mutluluğun çok uzaklarda olmadığını, tam tersine yanı başımızda olduğunu öne sürüyor. Maneviyat gücünün, içimizdeki ışıktan geldiğini, her minvalde belirten hikâye, o güçten beslenmemiz için kırmızı halıyı önümüze seriyor sanki… Kadınlar ve erkeklerin çok farklı şeyler talep ettiklerini ve sırf bu yüzden de ayrı düştüklerini özümsememize vesile olan yönetmen Murphy, izleyenlere kendince bir ders veriyor.

Sonuç olarak; “Ye Dua Et Sev” kurguladığı hikâyesini, ‘dönüşüm ve farkındalık’ ile özdeşleştiren temsili bir film. Betimleme yapmaktan kaçınmayan yönetmen Murphy, hem gerçekleri hem de kurduğumuz düşleri aynı noktaya taşıyor. Gideceği yönü şaşıran arabalar misali yolunu kaybeden karakterlerin, benmerkezci oluşları zaman zaman değişimlerini baltalıyor. Ne istediklerini keşfetmek için uğraş veren karakterler, artık öfkelerini ve üzüntülerini içinde yaşamıyorlar, çünkü dışavurumun ne demek olduğunu öğreniyorlar. Kızdıklarında ve incindiklerinde kendilerini ifade ediyorlar. Korkacak ne var öyle değil mi? Zaten korktuğumuz şeyler yaşadıklarımızın bir tezahürü… Eğer bu tarz filmlere karşı olumsuz bir görüşünüz yoksa rahatça izleyebilirsiniz.

www.arzucevikalp.com