1998 yılında İkitelli’de yaşanan nükleer kazadan etkilenen ve “Umudumuz kalmadı, ölümü bekliyoruz" diyen mağdurların kapısını Milliyet 2000 çaldı...
İkitelli’deki nükleer kazasıyla, dünyanın en riskli 20 nükleer kazası arasına girmeyi ‘başaran’ Türkiye, üzerinden iki sene geçen olayın ardından çizdiği ilgisizlik tablosuyla bir sanat eseri “daha" yaratıyor! Korkunç ihmal, başta Ilgaz ailesi ve akrabaları olmak üzere, 300 kişiyi etkiledi. Çok yönlü ihmalin, en vahim boyutu ise kazaya neden ilk atıktan, “22 kat tehlikeli" ikinci kobalt 60 - izotopunun hâlâ bulunamamış olması. O çekirdek bulunamadıkça, yeni bir nükleer facia pusuda beklerken, uğradıkları radyasyon kazasıyla (Bilirkişi raporuna göre) “doğal ömürleri kısalan" İlyas ve Naki Ilgaz’ı ve diğer 15 radyasyon mağdurunu hatırlayalım.
Komşular korkuyorYetkililerin, kayıp kobalt 60 tüpü gibi bir kenarda unuttuğu mağdurlar şu anda ne durumda? Radyoaktif madde temasına bağlı hayati tehlikeyle nasıl yaşıyorlar? Nasıl geçiniyorlar? Raporda öngörüldüğü gibi, “Devamlı klinik takipleri" yapılıyor mu?
İşte bu sorularla, komşularının, “Bize de geçer" korkusuyla, çalmadıkları kapılarını çaldım: Kapıyı, ölüm korkusu açtı. Çünkü kaza günüdür, onlar için mevsimlerden ölüm, aylardan sakat çocuk tehlikesi, günlerden kanser riski... Anlardan ise işsizlik, yokluk, terk edilmişlikti. Bir raporu okudum, bir onları dinledim. Fazla girmedim araya, söyleyecek o kadar çok sözleri vardı ki. Dinleyecek, kulak verecek birileri var mı peki? Hayattan bir ses...
Rapor: “ (...) toplam vücut ışınlaması olarak 100 - 250 rad arası doz almış oldukları (...) genel olarak iyileşme süresi aktif tedavi sonrası devamlı klinik takipleri..."
İlyas Ilgaz: “Hastaneden çıktıktan sonra ilk zamanlarda 15 günde bir kontrole gidiyorduk, sonra bir aya çıktı, derken üç ay, üç ay oldu altı ay. Bu durum bizi çok üzüyor, zaten hep şüphedeyiz, endişeliyiz. Mesela, hepimizde her ay kanser taraması yapılmalı. Ama en
son 3.5 ay önce gördüler bizi: ‘Artık sık kontrole gerek yok, ihtiyaç hissederseniz gelin’ dediler. Biz de, ‘Artık iyi miyiz ki’ diye sorduk. Doktorumuz, ‘Evet’ dedi, ama açık açık kanser olabilirsiniz de diyor. ‘Artık bilinmez, birinizin parmağından başlar, birinizin akciğerinden’ diye sayıyorlar vallahi."
‘Stres yasak’Rapor: “(...) devamlı klinik takipleri ve bu kişilerin bu hususta daha iyi bakımlarının yapılması gereklidir."
Hüseyin Ilgaz: “Doktor, ‘Kendinize çok iyi bakın diyor stres, üzülmek yok, çok iyi beslenin, bol bol dinlenin, ağır işler yapmayın ve enfeksiyon kapmamaya dikkat edin’ diyor. İyi de elde yok avuçta yok, olanı da kazanın ilk günlerinde iki gün içinde hastanede harcadık. Nasıl iyi beslenelim, stres etmeyelim. Hepimizde kaç nüfus var. Dava sonuçlansa, hiç olmazsa tazminatlarla geçinirdik. Ondan da umudu kestik. Ölüme terk edildik biz, hepimiz öyle, ölümü bekliyoruz."
Rapor: “Daha geç komplikasyon olarak gecikmiş (kanserojen) etkiler ve doğal ömrün kısalması, genetik etkiler ve mutasyondur. Dolayısıyla her iki şahsın radyoaktif madde temasına bağlı hayati tehlikeye maruz kaldıklarını bildirir bilirkişi raporudur."
Hüseyin Ilgaz: “Ben Tokat’a göçtüm, kazadan sonra.
Devlet tahlilimi orada yaptırmıyor. Yol parası bulursam, buraya geliyorum. Bu yüzden en son altı ay önce tahlil yaptırdım."
Parmakları eriyorRapor: “İleride çıkabilecek komplikasyonların vücudu ne ölçüde etkiliyebileceği hususu, komplikasyonlar ortaya çıkmadan bilinemeyeceği..."
Musa Ilgaz: “Ciddiyetini şimdi anlıyoruz olayın. Ne bilirdik radyasyonu. Oğlum önümde eriyor. Parmakları eriyen Murat, benim oğlum. O haldeyken GATA’dan sağlam raporu verilip askere gönderilen (Olayın basına yansımasıyla, Murat Ilgaz, askerlik görevinin kalan bölümünden muaf tutuldu). Ben kazaya maruz kalmadım ama, onlardan beter halim. Oğlumun, kardeşlerimin ölümünü beklemek. Hastaneye geldim, hepsi bir odada. Hangisine koşayım şaşırdım. Şimdi de halim aynı, hangisine üzüleyim her gün biri hasta. Oğlum, eski Murat değil yaşlı gibi, halsiz, unutkanlığı çok fazla. Birde eriyen parmaklarını unutsa (Gözleri doluyor, boğazına düğümlenen acı, yanaklarından...). Bir yanma düşüyor içine inliyor; ‘Yanıyorum baba’ diye. Torbaya buz koyuyoruz, iki ayağına sarıyoruz öyle yatıyor yatakta."
Doktor çocuk yapın diyor!Rapor: “Radyoaktif maddeye temasına bağlı hayati tehlikeye maruz kaldıklarını bildirir bilirkişi raporudur."
İlyas Ilgaz: “Ne olacağız, şimdi kontrollerin arası açıldı bile. Şimdiden unutulduk zaten, ya beş sene sonra birimizden birinde kanser çıktı mı, devlet sahip çıkacak mı? Oğlum daha çocuk, yeğenlerim evlenme çağında. Doktora soruyoruz, ‘Çocuk yapabilir miyiz" diye. Doktor da, ‘Yapın. Paniğe lüzum yok, çocukların hevesini kırma, korkmayın çocuk yapsınlar’ diyor.
Rapor: “(...) genetik etkiler...."
Hayretle soruyorum, raporu tekrar okuduktan sonra, sakat doğum ihtimaline karşı uyarılmamışlar mı?İlyas Ilgaz: “Doktorlar, ‘Olabilir, ama korkmayın, tıp ilerledi, ana rahminde bakarız sakatsa alırız, elinize sakat çocuk vermeyiz’ dedi. İyi de o gün olunca, kimi bulucaksın, derdini anlatacaksın. Çocuğumun çocuğundan bahsediyoruz. Daha bugünden unutulduk."
Peki hurdacılığa devam ediyor musunuz?İlyas Ilgaz: “Nükleerciler ikinci parçayı bulamadığından artık dikkatliyim. Gerçi olan oldu ama, İstanbul için de korkuyorum. Neyime lazım, belki yine bana rastlar. Artık sadece kağıt hurdacılığı yapıyorum!"
İkinci nükleer çekirdek hâlâ bulunamadı
KAZAYA neden olan sağlık atığı hurda, Türkiye’ye Çulhalar Tıp Cihazları Şirketi tarafından sokuldu. Onkolojik (kanser) tedavilerde kullanılan ve içinde 93 ve 711 curulik kobalt 60 kaynağı bulunan aygıt, (kısaca ‘radyasyon tuzağı’ diyelim) kullanım süresi dolduğunda ithalatçı şirket tarafından bir depoya terk edildi. Buradan da hurdacılara satıldı. Türkiye’de radyoaktif kaynakları izlemek ve denetlemekle sorumlu Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) ise kuruma yöneltilen tüm suçlamaları reddederek, nükleer santralların hayata geçmesiyle ilgili çalışmalarına gömüldü. “Zaten bir avuç elemanımız var" diyen yetkililerin, ilkinden 22 kat tehlikeli ikinci nükleer çekirdeği uzun süre aramakla kaybedecek zamanları yoktu. Kayıp tüpün akıbetini sorduğumuz, Radyasyon Sağlığı ve Güvenliği Daire Başkanı Doç. Dr. İbrahim Uslu, tüpün hâlâ bulunamadığını ancak TAEK’in yeni bir yapılanma içinde olduğunu ve yapıcı haberlerle gündeme gelmek istediklerini belirtti. TAEK’i daha işlevsel ve yektin kılacak yapılanmaların haberini duymak hoş. Ama ben kendi adıma önce, ikinci kobalt 60 çekirdeğinin bulunduğu haberini vermek isterdim!
Başhekim Yardımcısı:Şikayetler psikolojik
Haseki Hastanesi Başhekim Yardımcısı, İç Hastalıklar Uzmanı Kadir Ergen ile görüştüm. Ergen, “Radyasyon mağdurlarını Uluslararası Atom Ajansı’nın, bize vermiş olduğu programa bağlı olarak takip ediyoruz. Genel sistem muayenelerini yapıyoruz. İlk iki ila beş sene zarfında sık rastlanabilen kanser türleri, kan hastalıklarına ilişkin oldukları için bu hastalarda ilik üzerine olan baskılardan dolayı risk çok yüksektir. Radyoaktivitenin bu hastalar üzerinde yapmış olduğu kromozom kırılmasından dolayı, malin bir hastalık çıkması olasılığı beklentimiz yüksek" dedi.
Bu malin hastalığı erken teşhis etmek için, sadece kan tahlili yapmak yeterli oluyor mu?“Yeterlidir. Belli periyodik dönemlerde de iliğe yönelik tetkikler de istenebilir. Biz prosedürden bağımsız hareket etmiyoruz, Ankara’nın bize vermiş olduğu program direktifinde kontrollerimizi sürdürüyoruz, tüm tetkiklerini GATA’ya bildiriyoruz."
Hastaları en son ne zaman gördünüz? “En son 3.5 ay önce tetkiklerini yaptık."
Halen yaşadıkları şikayetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?“Çok izah edici bir mekanizması yok. Psikolojik olduğunu düşünüyorum."
ABD’deki merkeze dava açılamadı
Radyasyon mağdurlarının TAEK’e ve Merkezi Amerika’da bulunan Atvandec Medical System Inc. şirketinin Ortadoğu ve Türkiye temsilcisi olan Çulhalar Tıp Cihazları Ticaret ve Limited Şirketi sahibi Bayram Çulha ve şirket çalışanı Yaşar Işık’a açılan davalar kaplumbağa hızıyla ilerliyor. Ilgaz ailesinin avukatı Ergin Cinmen, aynı tazminat davasını Amerikan şirketi olan Atvandec Medical System’se dava açma hakları olmasına rağmen, açamamanın üzüntüsü içinde. Çünkü Ilgaz ailesinin bu davayı açabilecek maddi güçleri yok. Ülkemizdeki davaları da adli yardımla açabilmişler. Amerika’da dava açabilmiş olsalardı, hiç kuşkusuz şu anda torunlarının hayatlarını garantiye alabilecekleri bir tazminatla hayatlarını sürdürüyor olurlardı.
Ortadoğu muamelesiAtvandec’te bunu çok iyi bildiğinden nasıl da sus pus! Ortadoğu temsilciliğini verdiği Çulhalar şirketinin ihmali sonucu meydana gelen kazayla ilgili bugüne kadar ne bir yoruma, ne de bir özüre gerek duymuş. Ortadoğu söz konusu olunca, Amerikan sağlık standartları geçerli değil anlaşılan! ‘İnsanına göre muamele’ buna deniyor olmalı.
YARIN: Küçük Zafer Ilgaz, neden nükleer fizikçi olmak istiyor?