Editörün Seçtikleri KISSADAN HİSSE

KISSADAN HİSSE

15.01.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

KISSADAN HİSSE

KISSADAN HİSSE

İSLAMIN anne - baba hakkını güvence altına almak için getirdiği esaslar, kimsenin itiraz edemeyeceği, tartışma konusu yapamayacağı kadar etkili, anlaşılır ve sağlamdır. Anne - babalar, yaşadığımız şu çağda, 21. yüzyılın eşiğinde, bu esasların uygulanmasına, daha önceki hiçbir çağdaki ile mukayese edilemez ölçüde muhtaçtırlar. Günümüzde, evlatlarının ilgisine, şefkatine, himayesine şiddetle ihtiyaç duyan sayısız anne - baba, bunları bulamamaktan dolayı gerçek bir dram yaşamaktadır. Anne - baba haklarına riayetsizliğin, şahıslarına karşı hürmetsizliğin acıklı sonuçlarına, bu yüzden doğan mağduriyetlere sık sık şahit olunmaktadır. Birçok anne - baba, yemeyip yedirdikleri, giymeyip giydirdikleri, kendileri uğruna en ağır fedakarlıklara severek katlandıkları evlatları tarafından terk edildikleri huzur evlerinde, düşkün yurtlarında, gönülleri kırık bir halde son günlerini tamamlamaya çalışmaktadırlar. Atalarımızın, "Baba oğula bir bağ vemiş, oğul babaya bir salkım üzüm vermemiş" sözüyle kurallaştırdıkları evlat nankörlüğünü çok acı şekilde, ekranlardan da anons ederek yaşamaktadırlar.
Talat Halman'ın, "Ağacından utanandır yemişlerin en acısı" diye nefis şekilde dile getirdiği, anne - babalarından, onların çeşitli hallerinden utanan evlatların türediği bir devri yaşıyoruz. "Ölmedin, gebermedin gitti moruk!" hakaretlerine maruz kalan anne - babaların ıstırabını hissetmek hiç de zor olmasa gerektir. Ana rahmine düştüğü andan itibaren onun keyfine tabi ol; doğuşundan itibaren besle büyüt; rahatı için uykunu, istirahatını terk et; eğitimi için elindekini avucundakini saç savur; sonunda kazancın, "gebermedin moruk!" olsun. Gerçekten çok acı! İnsafla, izanla bağdaşmaz bir evlatlık.
Müslümanlıkta anne - baba hakkı, ne yapılırsa yapılsın tam olarak ifa edilemeyecek, yüceliğinden ötürü zirvesine hiçbir zaman çıkılamayacak olan bir haktır.
"Rabbin, `Kendinden başkasına kulluk etmeyin, anne ve babaya iyi muamele edin' diye hükmetti. Eğer onlardan biri veya her ikisi senin nezdinde yaşlanırlarsa sakın onlara `öf' bile deme. Oları azarlama. Onlara çok güzel, gönül alıcı söz söyle." "Onlara acıyarak tevazu (şefkat) kanadını (yerlere kadar) indir. `Ya Rab! Onlar beni çocukken nasıl esirgedilerse sen de onları öyle esirge' de". (1)
Kuran - ı Kerim'de konumuza ilişkin olarak yer alan ayetlerden sadece iki tanesi olan bu ayetler bile tek başına yeterlidir. Anne - baba haklarının bu kadar yüceltildiği ilahi veya beşeri bir başka metne zor rastlanır.
Bir evlat, anne - babasına ne ölçüde hizmet ve hürmet ederse etsin, ona yine "Bravo sana, evlatlık görevini yaptın!" denemez. Çünkü bunun sınırı yoktur.
"Anne - babaların ihtiyarlık zamanlarında bunlardan birine veya her ikisine yetişip de onlara layık oldukları hizmet ve hürmette bulunamamaktan dolayı cenneti hak edemeyen evlatların burnu yerde sürtsün!" (2)
Bu da bir hadis. Peygamberimizin beddua ettiği enderdir. Kendi şahsı için en zor durumlarda bile beddua etmemiştir. Burada beddua edişinin sebebi, anne - babanın hayır duasını almayarak cenneti yani ebedi kurtuluş fırsatını elden kaçırmaktır. Çünkü anne - babaların duaları da bedduaları da Allah katında makbuldür. Duaları, evlatları ihya ettiği gibi, bedduaları da süründürür. Bundan kaçınmak da Müslümanın görevidir.
----------------
(1) İsra suresi (17), ayet: 23 - 24.
(2) Riyazü's - Salihin, c. 1, s. 350.


İkinci Selim zamanının İstanbul kadısı olan İvaz Efendi'ye bir gün genç bir adam geldi ve büyük üzüntü içinde şöyle bir şikayette bulundu: "Efendim, bendeniz bir kızgınlık anında çok sevdiğim cariyemi esirciye sattım. Hemen arkasından pişman olup cariyemi geri almak istedim, ama esirci buna yanaşmadı. Cariyemi çok seviyorum ve onsuz yaşamam mümkün değil. Bu duruma bir çözüm bulunmasını yüce katınızdan talep ediyorum."
Bu şikayet üzerine İvaz Efendi, esirciyi mahkemeye davet etti ve satın aldığı cariyeyi geri vermesini istedi. Esirci kabul etmedi. Kadı, delikanlının pişmanlıktan perişan haline bakıp bir formül bulmaya kendini mecbur hissetti. Genç adama, "Cariyeyi iddia ettiğin gibi çok seviyorsan, onun aşkı için kalk oyna bakalım" dedi. Adam kalktı şıkır şıkır oynamaya başladı. Kadı esirciye, "Sen de klak oyna" dedi. Esirci "Ben deli eğilim" dedi. Bu cevap kadıya hüküm için fırsat verdi. "Mademki oynamak deliliktir, bu adam oynamakla deliliğini ispatlamıştır. Delinin yaptığı alışveriş geçerli değildir. Hadi, al parayı, ver cariyeyi geriye!"


Sözlük anlamı bakımından, toplayan, toplayıcı, bir araya getirici olan cami, terim olarak Müslümanların ibadethanesini ifade eder. Her dinin mabedinin özel bir adı bulunduğu gibi Müslümanların mabedi de camidir. Müslümanlıkta beş vakit namazın kılınması için Osmanlılar döneminde mahalle aralarına yapılan daha küçük ölçekli camilere mescit denmiştir. Mescit de secde edilen yer demektir. Müslümanlıkta ilk cami, Müslümanlar Mekke'den Medine'ye göç ederken Medine yakınındaki Kuba denilen yerde yapıldı ve buna Kuba Mescidi dendi. İkinci cami ise Medine'ye varıldıktan sonra yapıldı ve buna da peygamber mescidi anlamında "Mescidü'n - Nebi" denmiştir.

Peygamberimiz tarafından sevap kazanmak için ibadet etmeye gitmeye değer bulunan üç cami vardır. Mescid - i Haram, Mescid - i Nebi, Mescid - i Aksa.
1- Mescid - i Haram (veya Harem - i Şerif): Mekke'de, Kabe'nin etrafındaki cami. Kabe'yi çepeçevre kuşatır. Yedi minaresi, birçok kapısı vardır. Yeryüzünde ilk yapılmış mesciddir. Bugünkü şekline yakın inşası Osmanlı Padişahı II. Selim tarafından gerçekleştirilmiştir. Kudsiyet itibariyle birinci sıradadır.
2- Mescid - i Nebi: Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın Mekke'den Medine'ye göçten hemen sonra yaptırdığı mescid. Başlangıçta basit malzemelerden inşa edilmiş olan bu cami, zamanımıza kadar bikaç defa yeniden inşa edilmiştir. Kudsiyet bakımından ikinci sıradadır.
3- Mescid - i Aksa: Kudüs'teki ünlü cami. Mescid - i Aksa ilk defa Hz. Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Sonraki dönemlerde yıkılmış, yeniden yapılmış ve tamirler görmüştür. Bugünkü Mescid - i Aksa, Emevi halifelerinden Abdülmelik İbn - i Mervan tarafından yaptırılmış. Abbasiler zamanında tamir görmüştür. I. Haçlı Seferi sırasında Mescid - i Aksa, haçlılarca kiliseye döndürüldüyse de, II. Haçlı Seferi sırasında Selahaddin - i Eyyubi, Kudüs'ü geri almış, Mescid - i Aksa'yı yeniden camiye çevirmiş, ibadete açmıştır. Yeryüzünde Mescid - i Haram'dan sonra ikinci olarak inşa edilen cami Mescid - i Aksa'dır. Hz. Süleyman Peygamber'den itibaren bütün peygamberlerin buluşma yeri ve ilahi dinlerin karargahı olmuştur. Hz. Muhammed'in de Mirac'da uğrak yeridir. Bugün Kudüs dolayısıyla Mescid - i Aksa İsrail'in işgali altındadır.


Yazarlar