İki genç şairin aşk hayatlarını ve veremle savaşmalarını konu alan 'Kelebeğin Rüyası'ndaki performansıyla devleşerek 'işte oyuncu budur' dedirten Kıvanç Tatlıtuğ harikalar yaratıyor

İki genç şairin aşk hayatlarını ve veremle savaşmalarını konu alan 'Kelebeğin Rüyası'ndaki

performansıyla devleşerek 'işte oyuncu budur' dedirten Kıvanç Tatlıtuğ harikalar yaratıyor

Zonguldak'ta yaşayan iki genç şair Rüştü Onur(Mert Fırat) ve Muzaffer Uslu( Kıvanç Tatlıtuğ) kendilerini kanıtlamak için 'Varlık' dergisine şiirlerini göndermektedir. Ancak, her sayısını merakla bekledikleri dergide bir türlü şiirleri yayınlanmamaktadır. Sanat ve edebiyatla olan bağlarını hocaları Behçet Necatigil'le(Yılmaz Erdoğan) pekiştiren Rüştü ve Muzaffer, şehrin ileri gelen bir ailenin kızı olan Suzan'la(Belçim Bilgin) yakınlaşmaya başlar. Hatta, iki yakın arkadaş bahse bile girer. Suzan hangisinin şiirini beğenirse, kaybeden aradan çekilecektir. Rüştü ve Muzaffer dünyalar güzeli Suzan için şiir yazarken 1940'lı yılların vebası olan verem hastalığıyla mücadele etmeye başlarlar.

Haberin Devamı

İşte oyuncu budur

Yönetmenliğini ve senaristliğini Yılmaz Erdoğan yaptığı 'Kelebeğin Rüya'sı iki genç şairin hikâyesini maalesef iyi bir şekilde anlatamıyor. Çünkü senaryo güçlü değil. Senaryo güçlü olmadığı için neyi anlatacağına bir türlü karar veremeyen Erdoğan, aşırı derecede uzun ve sıkıcı bir filme imza atıyor. İki genç şair âşık oluyor ama biz bunu göremiyoruz. Her şey çok yüzeysel anlatılıyor. Sanki 138 dakikalık filmde zaman yokmuş gibi...

Bir kere Kıvanç ve Belçim'in kimyası birbirine uymuyor. Belçim çok kötü bir performans sergilerken, Kıvanç adeta devleşiyor. Rolünün içine öyle bir girmiş ki yürüyüşü, duruşu ve bakışları bile değişmiş. 20 kilo vermiş, bir deri bir kemik olmuş. İşte oyuncu budur....

Zaten artık yönetmenler ve yapımcılar akrabalarını, eşlerini ya da kızlarını sanki ülkede başka oyuncular yokmuş gibi oynatmaya kalkmasın ortada Belçin fiyaskosu dururken...(Sinan Çetin'in aile faciası olan 'Çanakkale Çocukları'nı da unutmayalım.)

Tablo gibi çekimler var

Yılmaz Erdoğan'ın 10 yıl uğraştığı bir proje olduğunu duyduğumda ağzım açık kaldı. Senaryoda o kadar eksik varki bunları burada tek tek yazmak istemiyorum. Fakat şunu söylemezsem içim rahat etmez, 1940 yıllarda hiç müzik yok muydu! O yılların müziği nerede?

Haberin Devamı

Film teknik anlamda çok sağlam. Çekimler, görüntüler müthiş. Sanki 40'lı yılları birebir yaşıyorsunuz. Film için çok iyi bir hazırlık sürecine girildiği belli oluyor. Emeği geçen herkesi buradan tek tek tebrik ediyorum. Yer yer tablo gibi çekimler var.(Kömür madenindeki görüntüler müthiş) Hatta Türk filmlerinde alışık olduğumuz devamlılık hataları bile yok... Yılmaz Erdoğan'dan 'Neşeli Hayat'ı geçebilecek bir film beklerdim ama olmadı. Neyse artık önümüzdeki filmlere bakarız çünkü Erdoğan çok yetenekli bir insan. İyi senaryolarla harikalar yaratacağından adım gibi eminim.