Bazılarımız, henüz başına herhangi bir durum gelmeden ilişkisini, sevdiği insanları, aile üyesi saydığı evcil hayvanını ya da sahip olduğu imkanları kaybetmekten korkarak yaşar. Kimimiz de kayıplarını hiç yaşanmamış gibi bastırma mekanizmasını aktive ederek, olumsuz olarak algıladığı her duyguyu ve durumu yok sayarak yaşar. İnsan olmak zaten yeterince zorken bir de günün birinde ne yaparsak yapalım bizim ve sevdiklerimizin yaşamının sonlanacağını bilerek yaşamakta ayrı bir varoluşsal sancı katar. Sonu olan nefes sayısının içinde yaşamı sürdürürken, süreç boyunca sonlar neden bu kadar korkutur? Yoksa bize kendi gerçekliğimizi mi hatırlatır?
Diğer bir taraftan, bazı bitişleri de iple bekleriz. Ortaokuldan mezun olup liseye geçmek çoğumuzu heyecanlandırmamış mıdır? Hatır için gittiğimiz bir davetten ayrılmak için sıkça saate göz atmamış mıyızdır? Huzurlu hissedilmeyen bir şehirden, hayalleri süsleyen başka şehre taşınırken insanların gözlerinin içlerine bakmak iyi bir fikir olabilir. Bir yandan, son denilince hüzünlendiren durumlar akla gelirken diğer yandan da sonların mutluluk vermesi ilginç değil midir? Neden olabilir? Çünkü, yaşananlara atfettiğimiz anlamlar birbirinden farklıdır. Eğer sonun yaşanması için istekliysek daha iyi olabileceğine inandığımız gelecek için heyecanlı ve umutluyuzdur. Aynı şekilde, toksik bir ilişkiden kurtulurken seviniriz ama baktığımızda bir son yaşanmıştır. Kısaca, anahtar bizim düşüncelerimizde, atfettiğimiz anlamlarda ve yorumlama şeklimizdedir.
İnsanın yaşamı boyunca; bebeklik, ergenlik, yetişkinlik ve ileri yaşlılık dönemleriyle beraber durmadan kopup giden parçaları, sonları, başlangıçları, kayıpları, vazgeçişleri ve içinde de bir seviyede boşluk hissi olacaktır. İnsan, tam ya da tamamlanması kesinkes mümkün olan bir canlı değildir. Peki, insan eksik ya da yarım mı demek oluyor? Hayır, yalnızca; insan olma deneyimi, içimizde hissedilen boşluk duygusuyla ve bir arayışla yaşamı sürdürüyor olmak demektir. Önemli olan bizim boşluk duygumuzla ne yapıyor olduğumuzdur. Aşırı telafisini yapmak adına, durmadan kendimizi avutacak eylemler içinde mi oluyoruz? (Bağımlılıklar) Yok sayıp bastırıyor ve aslında aynı kısır döngüde mi kalıyoruz? (Aynı tip insanların ve durumların içinde kalmak) Yahut o boşluk hissini kişiliğimize mi kodlayıp hep bu örüntüde mi kalıyoruz? (Çok sık ve ani duygu geçişleri, yoğun öfke ve aşırı tepkiler ile karakterize)
Aslında, yapılacak en doğru şey; bir müddet hissedilen boşluk duygusuyla ile kalabiliyor olmaktır. Hiçbir şey yapmamaktır; en azından yoğunluğun yüksek olduğu belli bir süre. Misal, çok katlı bir binanın dayanıklı olabilmesi için temelinin sağlam olması gerekir. Kayıp ve son yaşandığı vakit, bir müddet kendimize tamamen o duygunun yoğunluğuyla kalarak hiçbir şey yapmamak; binanın, sağlam şekilde yukarı doğru çıkabilmesi için temelinin o denli sağlam atılmasına benzer. En zor deneyimlenen duygular dahi bizden sadece görülmeyi ve isimlendirilmeyi beklerler. Böyle durumlarda eyleme geçmek için aceleye gerek yoktur. Eğer duygularınızın görülmesine müsaade edebilirseniz; adım adım size iyi gelecek şeyleri yapıyor olursunuz. İnsan, ancak boşluklarını görebildiği vakit olgunluğa ulaşabilir ve beyhude bir arayıştan çıkabilir.
Anlamlı bir hayat dilerim.
Uzm. Psk. Özlem Nur Tulum
Astrolog Aslıhan Doktoroğlu
27 Mayıs Haftası burç yorumları - Haftalık burç yorumları
27 Mayıs 2024
Kişisel Gelişim ve Enerji Eğitmeni Sevgi Keleş
Hayatımızı kolaylaştıracak bir bakış açısı
27 Mayıs 2024
R.Hakan Kırkoğlu
Enkarnasyon haritası
25 Mayıs 2024
Astrolog Seçkin İlbuğa
23 Mayıs 2024 Yay burcunda dolunay: Bildiğini terk et, bildiğini ilerlet
24 Mayıs 2024
Oğuz Kara
Yayınevleri ile yazarlar arasındaki telif sözleşmesi
24 Mayıs 2024