Editörün Seçtikleri Yüreğimin sesini dinle

Yüreğimin sesini dinle

05.09.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüreğimin sesini dinle

Yüreğimin sesini dinle


Enkazdan bulunan bir kalem, enkazda açılan beyaz sayfalar... 14 yaşındaki küçük romancı, küçük romanına devletten Veli Göçer'e, çadırdan gurura, korkudan yalnızlığa, yardımdan ölüme kadar herşey sığdırmış...


       Bir tek ay var. Büyük dost. Bir de yardımcısı mum. İkisi bir olmuş Melis'in beyaz sayfalarını aydınlatıyor. 14 yaşındaki Melis ara vermeden yazıyor. Harıl harıl... Enkazdan bulduğu kalem, bütün içinde birikenleri tek tek kağıda kusuyor.
       İçi ağzına kadar dolu.
       Mesela kalem şöyle yazıyor: "Gözüm babama takılıyor... Kimbilir şu anda neler düşünüyor babam..."
       Melis depremi yazıyor. Yağmur yağınca naylon çadırın içinde, yağmayınca karton kutunun üstünde sokakta.
       Sonunda başını kaldırıyor: "Kitabım bitti!"
       Tükenmez kalemle yazılmış, kelimelerin üstü bir kez bile karalanmamış tam 35 dosya sayfası.
       Melis'in kitabı bir solukta okunuyor. Bir tek cümle düşmüyor. Bir tek harf yanılıp da başka kılığa girmiyor.
       Melis Özcan ve 11 yaşındaki kardeşi Deniz, babası Ahmet Tuncer, annesi Aysel Yalova'da yaşıyor. Haliyle deprem onları da kalplerinden vuruyor.
       Hepsi ailece kurtuluyor ve Melis'in hayatına artık çıkmamak üzere şunlar giriyor: Deprem, yıkım, ölüm, evsizlik, sokakta uyumaya çalışırken gelen yağmur, açlık, helikopter, asker, müteahhit, gazeteci, söylentiler, hurafeler, kıyamet, çadır, çadır komşuları, yetkili, devlet, yardım, gurur vs...
       Melis ailesini çok seviyor. Mesela kardeşini avutmaya çalışırken en sevdiği sıra arkadaşı Semanur'un da öldüğünü öğreniyor. Kardeşine çaktırmıyor.
       Kendisine "prenses" diye hitap eden, küçük köfteci dükkanı yerle bir olan, sigortasız ve artık işsiz babasının beş günde nasıl da yaşlandığını görüyor. Ama onun yanında ağlamamaya dikkat ediyor.
       Yağmur naylonun üzerinden yüzüne "pat pat" düşerken ve artçı deprem olurken ve o artık hiç uyuyamazken, yerinden doğrulup "iyi" olup olmadığına bakan annesine uyuyor taklidi yapıyor.
       14 yaşındaki Melis çevresini, insanları, annesini, babasını kardeşini gözlemliyor. Kitabından belli, gözünden hiçbir şey kaçmıyor.
       35 sayfalık kitap, her şeyiyle depremi özetliyor.
       Kosova'da ekmek dağıtılırken elleri havaya hep birlikte kalkan bir somun ekmek için birbirini ezen insanları televizyonda görmeye dayanamayan Melis'in babası, birkaç gün sonra gururunu ezip ekmek için ellerini havaya kaldırıyor.
       Melis bunları yaşıyor, yaşıyor, yaşıyor... Sonunda oturup yaşadıklarından yazarak kurtulmak istiyor.
       Melis aslında tüm bunları hala yaşamaya devam ediyor.
       Melis şöyle diyor:
       "Eskiden `deprem nedir' diye sorsalar, `ampulun sallanması' derdim. Şimdi `ölüm' derim."
       Melis aslında yazar ya da tiyatrocu olmak istiyor:
       "Televizyoncular sordu. Onlara müteahhit diye uydurdum. Amacım mesaj göndermekti" diyor.
       Mesajlar yerine ulaştı mı, bilinmiyor. 14 yaşındaki çocuk, depremi çok güzel özetliyor. Çocuk çocukluğunu bilmiyor. Gözünden hiçbir şeyi kaçırmıyor. Küçücük kitaba devletten Veli Göçer'e, çadırdan gurura, korkudan yalnızlığa, yardımdan ölüme kadar herşey sığıyor.
       Kitap, Melis'e babasının çadır önünde söylediği şarkıyla bitiyor:
       "Yine hazan mevsimi geldi... Yine bu mevsimde hicranını yalnız başına çekeceksin..."

Annem çığlık çığlığa...

İlk geceyi unutamıyordum bir türlü. Sabaha karşı üç sıralarında evimiz korkunç bir vurgunla sarsıldı, o ilk sarsıntıda uyandım. Sonra o 45 sene gibi gelen 45 saniyelik sarsıntı. Annem çılgına döndü: "Çocuklarım, çocuklarım" diye çığlıklar atıyor, ben yatağından gece yarısı babamın yanına kaçmış Deniz'i karanlıkta arıyorum. Yatağında olduğunu sandığım Deniz'in yatağına kapaklanıyorum. Babam, Deniz'in üzerine vücudunu ve kollarını germiş, Deniz yanında olmasına rağmen bağırıyor "Deniz nerede?" diye. Işıklar yanmıyor, evin içi karanlık... Zavallı annem odalarda çığlık çığlığa oradan oraya çarpıyor boğuk sesiyle bizi arıyor.
       ***
       Nasıl olduğunu anlayamadan kendimizi sokakta bulduk. Bütün komşular dışardaydı... Deniz'le ben yarı çıplak babamın elinden tutmuş şaşkın şaşkın sağdan soldan gelen binaların yıkılma sesiyle irkiliyoruz. Biraz ilerimizde Yalova Lisesi ve geniş bahçesi var. Kalabalık mahalle halkıyla oraya doğru koşuşturuyoruz. Ne de olsa binalardan uzak, geniş bahçesi olan bir yer. Duvarına kadar düşe kalka ilerliyoruz....

Yazarlar