Pastırma yazı mı?

26 Ekim 2023

İstanbul’da ve belli ki ülkenin daha pek çok köşesinde güneşli, sıcak günler yaşamaktayız. Hâlâ pencereden bakıp “Hava çok güzel” diyebildiğimiz günler. Tabii bir yandan ekim sonu – kasım başına geldiğimiz için sokağa çıkarken üzerimize ince bir şey aldığımız ve kan ter içinde kalıp çıkarttığımız günler. Çünkü bu aslında bildiğimiz ekim değil, başka bir şey. Hep beraber sığınmaya çalıştığımız “pastırma yazı” da değil. Google’a bir yazın, son dönemde ne kadar çok arandığını, yazılıp çizildiğini görüp şaşıracaksınız: “Pastırma yazı ne zaman başlar, ne zaman biter?” Şubata kadar sürer, sonra da zaten normal yaz başlar cevabını alabilirsek arkamıza yaslanıp güneşin tadını çıkaracağız.

Güzel olurdu buna inanmak ama pastırma yazında atletle çıkılmazdı sokağa, kendimizi kandırmayalım. Bu yıllardır duyduğumuz “iklim krizi”nin gözümüzü başka yöne çevirerek görmezden gelemeyeceğimiz sonucu. Artık tadımızı

Yazının Devamı

En eski destana yeni bir bakış

23 Ekim 2023

İnsanlık tarihinin en eski edebiyat örneklerinden biri, en eski destanı, “Gılgamış”. Yüzyıllar boyu sözlü olarak anlatıldı, daha sonra çivi yazısı ile kil tabletlere aktarıldı. En eski parçaları M.Ö. 3. bin yıla kadar uzanıyor. Destana konu olan Gılgamış M.Ö 3000’de Mezopotamya’nın güneyinde bulunan Uruk’ta hüküm sürmüş beşinci kral. Destanda yarı insan yarı tanrıdır, yenilmez bir savaşçıdır ve ölümsüzlüğün peşindedir.

Yıllar yılı pek çok edebiyat eserine ilham olan, perdeye ve sahneye aktarılan “Gılgamış”ın son derece sıradışı bir yorumuyla tanışacak İstanbullu tiyatro seyircisi, bu ay. Mesut Arslan ismini tiyatro takipçileri iyi biliyor. Yirmi yıldan fazladır Belçika’da tiyatro yapan, klasik tiyatro anlatımının kalıplarını kıran işlere imza atan bir yönetmen. Belçika’da perde açan ve büyük ilgi gören oyunlarını br süre sonra Türkiye’ye taşıdığına, Türkiyeli oyuncularla yeniden sahnelediğine daha önce de tanık olduk. Son olarak 2018 senesinde

Yazının Devamı

Edebiyatta ve sinemada ‘1 Şey’in izinde

19 Ekim 2023

Birkaç haftadır severek dinlediğim bir podcast var. Aslında yeni değil, üçüncü sezonuna girmiş bir program, ama ben yeni formatı ile keşfetmiş oldum, geçmişe doğru devam ediyorum dinlemelerime. Adı “1 Kitap 1 Film” iken “1 Kitap 1 Film 1 Şey”e dönüşen yayında Eylül Görmüş ve Tuğçe Arslan Üçer bir duygudan, bir olgudan, bir ‘şey’den yola çıkarak sohbet ediyorlar, sözün içinden o şeyin onlara çağrıştırdığı filmler ve kitaplar geçiyor. Kitaplardan alıntılar yaptıkları, filmlerden sahneler anlattıkları, kişisel deneyimlerini, hayata dair düşüncelerini paylaştıkları çok doyurucu ve ufuk açıcı sohbetler… 

Bu sezon en çok dinlenen bölümlerinin ‘şeyi’ “Evlilik: Mümkün mü hâlâ?”. Biri evli diğeri ise evliliğin “fikrini bile kafasında yeşertmemiş” iki kadın olarak edebiyatın da sinemanın da gözdelerinden olan bu temayı masaya yatırıyorlar. 

Kolombiyalı yazar Hector Abad Faciolince’nin “Angosta”

Yazının Devamı

‘Ama’sız, ‘lakin’siz bir özür

16 Ekim 2023

Babasının haberi / rızası olmadan dünyaya bir çocuk getirme kararı, zor bir karar. Sadece kendin değil doğacak çocuk adına da bir karar veriyorsun. Onun büyürken karşılaşacağı muhtemel zorlukları, eğer varlığından haberdarsa onu istememiş bir ebeveyn sahibi olmanın vereceği acıyı sen göze almış oluyorsun ama yaşayacak olan o. Buna hakkın olduğuna karar vermek büyük bir sorumluluk.

İşin baba cephesinde seçenekler sınırlı. Baba olmak istememek her insanın hakkı elbette ama bunun yolları var, onları kullanmamışsan yapabileceğin fazla bir şey yok. İstememiş olsan da doğan çocuğunu sahiplenebilir ya da yok sayabilirsin, bu ne kadar mümkünse. Dünyaya geldiğinden bile haberdar olmaman da bir üçüncü şık tabii ve biz şu anda Metin Akpınar cephesinde bunu izliyoruz. Üstelik orada doğurmaya karar vermiş ama doğan çocukları sahiplenmemiş, bırakmış bir anne söz konusu. Anlatılanlara göre de Metin Akpınar ikiz kızlarının varlığından onlar 24 yaşındayken haberdar olmuş.

Bizler de Türk halkı olarak ikizlerden Duygu Nebioğlu’nun Akpınar’ın kızı olduğu mahkeme kararına

Yazının Devamı

Antalya’nın sarsıntısı Ankara’ya dokundu

12 Ekim 2023

Anlaşılan o ki, bir film festivalinin sadece bir film festivali olarak başlayıp bittiğini göremeyeceğiz bu sene. Antalya Altın Portakal Film Festivali 60 yılı devirmeyi başarmıştı, biz 60. yılını göremedik. Süreci “Kanun Hükmü belgeseli festivale birkaç hafta kala yarışma seçkisinden çıkarıldı, bunun üzerine önce uzun metraj, belgesel ve kısa film yarışmalarının jürileri film geri alınmadığı takdirde görevlerini yapamayacaklarını bildirdiler, ardından yarışmadaki neredeyse bütün filmler çekildiklerini açıkladılar, festival yönetimi bir sabah filmi geri aldığını açıkladı, aynı akşam da tekrar çıkardı. Sonunda festival iptal edildi” şeklinde özetlemek mümkün. Kulağa tuhaf geliyor ama mümkün. Ve üzücü tabii, Türkiye’de ilk kez seyirciyle buluşacak filmler vardı, belki Altın Portakal’ın para ödülüyle bir sonraki filmine kaynak yaratacak yönetmenler vardı, bir yıl boyunca bu festivali bekleyen Antalya seyircisi vardı. Sektöre can suyu, seyirciye şenlik oluyor film festivalleri. Şimdi

Yazının Devamı

‘Kuru Otlar’ ve kadınlar üstüne

9 Ekim 2023

Nuri Bilge Ceylan’ın merakla beklenen son filmi “Kuru Otlar Üstüne” festival konukları ve sinema yazarlarından sonra sinema salonlarında ‘sıradan’ seyirciyle buluştuğundan beri sosyal medyayı meşgul ediyor. En çok 3 saat 17 dakikalık süresi konu ediliyor, zira reklamları ve arasıyla toplamda 4 saatten fazla dünyayla ilişkinizi kesmenizi bekleyen bir film. Epey de espri üretimine neden oldu bu yüzden; filme giriyorum diye sevdiklerine bir süreliğine veda edenler (insanların 4 saat birbirinden haber almamaya alışık olmadığı bir çağdayız ne de olsa), helallik isteyenler, kahve termosundan varis çorabına filme girerken yanınıza almanız gerekenler listesi verenler... “Kuru Otlar Üstüne”nin memleketin ve dünyanınkine denk kopkoyu umutsuzluk dozuna bir tutam neşe katan bu seyir deneyimi paylaşımlarını seviyorum açıkçası. Hala umut var diye düşünüyorum, filmde bolca tartışıldığı gibi “umut etmekten yorulduğumuzda” bile.

Öncelikle filmi izlemek isteyen ama süre endişesi taşıyanlar için şunu söyleyebilirim ki,

Yazının Devamı

Tutkuyla tiyatro yapanların gecesi

5 Ekim 2023

Bir araya gelme vesilelerimiz azaldığından mıdır nedir, bazı etkinlikler, bazı festivaller, bazı törenler daha bir coşkulu geçiyor. 25. Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’nin sahiplerini bulduğu gece de öyle oldu. Ödül alanların, verenlerin, aday olanların, oyunları seyredip alkışlayanların birbirine daha bir sıkı tutunduğuna şahit olduk sanki. Cumhuriyet’in 100. yılını kutluyor olmamızın da payı vardı bunda, Türkiye’de böyle devrimci bir oyuncunun adını taşıyan tiyatro ödülünün 25 yıl ayakta kalmasının da. Işıklar kapanıp Ahmet Sami Özbudak’ın metnini yazdığı, Gizem Erdem’in Afife’yi canlandırdığı performansı izlemeye başladığımız andan bütün ödül alan sanatçıların sahneye çıkıp ‘aile fotoğrafı’ çektirdiği finale kadar azalmadı coşku.

Buradan tabii ki hiç polemik olmadı, ödüller tartışılmadı sonucu çıkmasın, o işin şanında var. Adaylar açıklandığından beri en çok tartışılan konulardan biri jürinin birkaç oyun üzerine yoğunlaşmış olmasıydı zaten. “Tiyatro bundan

Yazının Devamı

Çağan Irmak’ın kaleminden taşan deliler

2 Ekim 2023

Geçen yıllarla, kat edilen yollarla, hele hele imza atılan başarılarla beraber heyecanının insanı terk etmemesi nadir bulunan bir özellik. Onlarca film çekmiş bir yönetmen mesela, yeni bir işe başlarken gözünde aynı pırıltıyı, sesinde aynı cıvıltıyı taşıyorsa bundan güzel ne olabilir? Çağan Irmak böyle bir yazar ve yönetmen. Hep anlatacak hikâyeleri, onları anlatmak için azalmayan bir heyecanı ve kendine bulduğu yeni yolları var. Şimdiki, ona da kendi deyişiyle ‘acemisi olduğu’ bir heyecan yaşatan bir yol: Çağan Irmak 53 yaşında ilk kitabını yazdı. Altı öyküden oluşan “Gözümden Deliler Taştı”, bu hafta sonu Doğan Kitap etiketiyle okura ulaştı.

Kitaptaki karakterlerin hemen hepsi çocukluğunda – ergenliğinde tanıdığı insanlar. Bir ‘Cıgaralı Naciye’ var mesela, görüp görebileceğiniz en tutkulu sinema seyircisi, yazlık Çınar Sineması’na gelen hiçbir filmi kaçırmıyor, izlerken adeta her rolü kendisi de oynuyor. Herkesin bildiği ömürlük sırlarıyla Haktan ile Ergun var sonra, kapısının

Yazının Devamı