Aynı karakterleri farklı dizilerde tekrar tekrar izlemek o kadar sıkıcı ki... Hani polis işin içinden çıkamaz ve hemen bir danışmana sarılır ya...
O danışman da genellikle ya deli ya da psişik güçleri olan biridir... Örnek mi? İstemediğiniz kadar... Adrian Monk (‘Monk’), Patrick Jane (‘The Mentalist’), Richard Castle (‘Castle’), Sherlock Holmes’ler (‘Elementary’-‘Sherlock’) ve Daniel Pierce (‘Perception’)...

FARKLI DiZi  AYNI KARAKTER

Dizilerde konu sıkıntısı çekilmesi, yerli olsun yabancı olsun, aslında çok normal. Tüketim çağında olmamızın bunda etkisi büyük. Her şey artık çok hızlı değişiyor. Bunun sonucunda, çok eleştirsek de, ister istemez yollar ‘uyarlamaya’ çıkıyor. Ya bir edebiyat eserine ya da bir filme dört elle sarılıyor yapımcılar.
Hikaye kısırlığı sadece bizde değil, yabancı dizilerde de var. Dünyadaki herhangi bir felaket, kim bilir kaç yüz defa çekildi? İster uzaylı, ister zombi istilası olsun ya da elektrik enerjimizi kaybedelim veya dinozorlor günümüze gelsin... Konu aslında hep aynı. Komedi dizilerinde de farklı değil. Birbirine zıt karakterleri bir arada yaşamaya mecbur bırakın ve komiklikleri seyre dalın.

Polisiye kopyalar
Konuların benzerliğini bir nebze anlıyorum. Mekân veya zaman farklı olur, karakter analizlerini doğru, senaryonu da sağlam yaparsan, dizinin ömrünü uzatırsın. Peki ya aynı karakterleri ne yapacağız? Bir ara bizdeki ‘ağa’ bolluğunu düşünsenize!
Beni en çok zorlayan, daha çok polisiye dizilerde görülen, birbirinin kopyası karakterler... Hani polis işin içinden çıkamaz ve hemen bir danışmana sarılır ya... O danışman da genellikle ya deli ya da psişik güçleri olan biridir... Ajanların dosya üzerinde çalışırken uyumamak için fincan fincan kahve tüketip, günlerce kafa yormalarına rağmen çözemedikleri davaları, onlar göz açıp kapayıncaya kadar sonuca ulaştırırlar! Zekalarından kaynaklanan sinir bozucu bir ukalalık da vardır çoğunda. Üzerine bir de, güzel kadın kontenjanından ‘ortak’ verilir bunlara, havalarından yanlarına yaklaşılmaz!
Biliyorum, konu ilgi çekici. Hatta çoğunuz, tarif ettiğim dizilerden bazılarını izliyorsunuz. Bu çok normal. Sonuçta görsel bir işten söz ediyoruz ve amaç hoşça vakit geçirmek. Benim itirazım, örneklediğim karakterli dizilerin son zamanlarda artış göstermesi.

Danışmansız asla
2002’de başlayan, bizde de şu sıralar ‘Galip Derviş’ adıyla gösterilen ‘Monk’a bakalım... Obsesif kompulsif bozukluğu olan Adrian Monk, dikkati sayesinde polise birçok davada yardımcı olmuş ve dizi 8 sezon sürmüştü. İstikrarı, yapımcıların iştahını kabartmış olacak ki, çok geçmeden ‘The Mentalist’te Patrick Jane, ‘Fringe’deyse Dr. Walter Bishop’ı aynı görevde izledik. İkisinin arasındaki tek fark, ‘The Mentalist’ karakterinin medyum, Walter Bishop’ınsa kaçık bir bilimadamı olmasıydı!
Kopya danışman karakterleri ‘Castle’ ve ‘Sherlock’ta da hiç değişmedi. Polis memurları ve ajanlar, bu dahilerin yanında, zeka yoksunu bir kas yığını olarak konu mankeni rolündeydiler. Cinayetleri çözerken zaman zaman topa ayaklarını sokuyorlar, fakat golü hep akıl küpleri atıyordu. ‘Perception’ ve ‘Elementary’ dizilerinde de durum aynı. Sadece karakterlerin ukalalık düzeyleri artmış oldu.
‘Hannibal’ dizisi benim için bardağı taşıran son damla... Oysa ki ‘Kuzuların Sessizliği’ hatırına nasıl bir heyecanla beklemiştim! Dizi hiç fena değil, kendini izlettiriyor. Ama Will Graham karakteri yok mu? Bizim kopya danışmanlara bir yenisini daha ekleyerek, güzel olan karakteri gözümüzde sıkıcı hale getirdi.
Bir malzemeyi bıktırana kadar tüketmek konuya zarar vermekten başka bir işe yaramıyor. Herhangi bir projede; zeki, hafif deli, psişik başka bir danışman daha görmeye tahammülüm kalmadı. Bundan sonra yeni karakterler tanıma dileğiyle...

Haberin Devamı

www.twitter.com/nevzatakdere

Haberin Devamı